Bilmem ki hangi açacak vaktin şafağındayım
Derlediğim amansız ve günyüzüne hasret kalan umutlarımla
Yıllara sari yolculuğumla,apansız sancılarımla, büyüttüğüm korkularımla
İçimi acıtam suskunluğumla nasıl bir hancıyım, yoksa ruhumdan mı davacıyım



Uzattığım ellerim hala bir boşlukta yalpalıyor
Sinemde ısıttığım yaralar gönlümü parçalıyor, nereye baksam bir aman vermiyor
Gün bitiyor, gece başlıyor, suskun sokaklar neden yüreğimi daplıyor ve ağlatıyor
Nerde kaldı denizin mavisi, sanki kör kuyuları resmediyor şimdi kalbe sızı veriyor



Belki zamansız bir gidiş mi deyip, eğlenmeliyim
Gülen yüzleri nasıl tarif etmeliyim, tebessümü esirgeyenlere peki,ne demeliyim
Yağmur yağarken, kuş kanat çırparken, yıldızlar aşklarına erişirken neylemeliyim
Hangi hevesin, yolda bırakan yıllardır yakan kasvetin peşinden mi sürüklenmelim



Nasıl olsa yiyeceğim bir lokma ekmek değil mi
Duvar kenarlarına atılan, hiç sarf-ı nazar edilmeden hoyratçe horlanan nimet mi
Evlerde teknolaji ne kadar rağbet edilen bir şiar oldu, peki, neler unutuldu, edep mi
Neden toprağı hiç koklamıyoruz, kuruyan yapraktan ilham almıyoruz ki erdem mi



Bırakmalıyız asabiyetleri, mesnetsiz bahaneleri
Talim etmeliyiz sosyoloji yi, tekamuş şerhinde ki ihmal ettiklerimiz kabakatleri
Arınmalıyız manasız yüklerden, ruhu esir eden kepazelikten, kalbi olmayan enleri
Yüksünmeden düşünmeliyiz ve yenmeliyiz kulluk adına takındığımız nefsanilikleri



Mustafa CİLASUN