Onca yıl eskitmiş anılar, ruhumdan kopan hicran damlalarımdı
Karanlık çökerken üstüme ahvalim hüzünle hiç vedalaşmıyordu
Sanki onu vehmeden bir muştuydu, burukluk şadında o umuttu
Yarınlar neden vardı, akıl ve izanım düşüncelerimi ayrıştırandı
Kime bu sinemi açsam, korkulardan arınıp ferahlamak karmıydı
Ağlayan gönlün, feryad eden o bülbülün gamı, ömür için şiardı
Nedamet ne kadar fer olacak ve kimler onu hakkıyla anlayacaktı
Söylenmemek lazım, aklı evvellik merak ederim ki kimlere lazım
Ey gönül sızım, uhtey-i nazım, solgunlaşan umutlarım ha azim
Ne dervişin biganeliği, aşkın anbean dillenen tuhaflığını anarım
Neme lazım demekten çok sakınırım, ağlayan cana yakınlaşırım
Hissetmek, gönül arzında nefeslenerek, farkı fark edip yürümek
Kainatın bucağında ve aşkın kuşatıcılığında sürur ile yücelmek
Kimseyi yargılamadan, önyargıya boğulmadan ülfetle büyümek
Her hadiseyi hak ve hakikatin didarından geçirerek bütünleşmek
Nefesin müddetinde, mecalin zerresinde aşkın feyziyle solumak
Her korkuyu ve onu vehmeden sorguyu kalbin irşadına bırakmak
Nedenleri aklı selim olarak aramak, imanı gerekçeleriyle yaşamak
İnsan olduğumuzu unutmamak, zafiyetleri hakkıyla ayrıştırmak
Mustafa CİLASUN