Gün, ay, yıl geçer, aklım bin hüzün ile zafiyetleri bir bir seçer, lakin neden keder
Nedir arzum, dinmeyen sızım, emelin sadrında ki sancım, kim bu nefsimi temizler
Ne aklım hakkıyla erer, ne idrakim ruhuma bir deva bahşeder, pek hicranla birader
Ceddimin çektiği çileler niye ahvalimin vecdinde bedelleşen sefere dayandı
Ne izan kaldı, ne mana ruhun şadında sultanlaşıp, aşkın süruruna elhak kandı
Arlanmak insan için ne mümkün olan bir adabı meziyet sayıldı, nefs uryan kaldı
Neler vermezdim ki, ruhumun esaret altında figan etmesine elan gözmü yumardım
Dinmeyen bin hüzün ile bu feryadımı sükutun sahrasında gözyaşına boğardım
Kaybolan ne varsa, ilim, irfan sahibi olmak için, yozlaşan sığınakta boğulmazdım
Ne buharanın namı kaldı, ne fıkıh meclisleri irşad için, nefeslerin aşkına bırakıldı
Neler bu maksadın dışlanmasında bir son duraktı, seküler olmak için bir şartmıydı
Sanki bir akıl sır ermiyor, kalpler sahibine neden pervasızlık için sancı zerkediyor
Gönül dilinde şehredilmeye muhtaç olan o hakikat aşkını ayan şekilde perçinliyor
Tezkiye edilmeyen nefs bu realiteyi ne kadar biliyor, baheleler içinde niye gizliyor
İrade acze düşüyor, akıl murakebeyi unutuyor, dil abesle iştigal ederek sergiliyor
Ne söylersem illa kendime söylemeli ve vicdanımla hemhal içinde nefeslenmeliyim
Kimseye bir helal getirmeden ve acziyetimle ilim meclislerine gönlümü vermeliyim
Ne kadar bizarlığım varsa, sabır ve kanaat gerekçesiz olmayan sadıksa bilmeliyim
İşte o vakit, emelin peşinde çırak olmaktan feragat etmeliyim, umutla gitmeliyim
Mustafa CİLASUN