Ne derdi gamım, hicranın sudurunda ruhuma esin bahşeden bir aşkı koydu
Ne gönül sustu, ne dil avareleşen melali unuttu, suskun yüreğim kim için lal oldu
Ne aklım bir hal çaresi buldu, ne rahlesinde nefeslendiğim meclisler sevdayı anlattı
Ey çeşmi siyah, nefesine müdrik olduğum iştiyah
Bilmem ki ne haldesin, hangi ruhun esininde nefesini suhuletle bahşeden bir çaresin
Yoksa yadım için bekleyen nadide bir gül-i nihalmisin, sanki bir sır perdesindensin
Ne vakit gönül sızıma vasıl olacaksın, hakkın vadetiği vuslata canı kandıracaksın
Hiçbir dert gülün lahzasından ari olur mu
Rahmetin deryasından nefes nasipsiz kalır mı, akıl divane olsada gönül durur mu
Dil söylemez heves asliyeti nispet edemez nefs husule gelirse aşkı esini reddedemez
Ölüm yüreğe korkuyu haşyetin didarından zerk edemez, ruh sevdadan vazgeçemez
Ne fravunlar gelip geçti diyarın çehresinden
Zülmeden hadsiz nefeslerin hainleşen raddelerinden, aşikar olan kepazeliklerinden
Gönü aşkın ilgasında beslenmedikçe, akıl merak ederek şevki terennüm etmedikçe
Kör kuyular nefsin zebaniliğinden sudur ettikçe, cehennem çare olmayacak nefese
An, vakti hakikat için serdedilen mühlettir
Her nefs tahkike erişmedikçe elbette gönül yolunda muğlaklaşan bir karanlıktır
Düşünmek ancak bilgi ve azimle manalaşan aklı zamandır, vuslat için aşkı kardır
Feda olmak, benlikten kurtulup uryan bir kalbi latifle manalaşmakta aşkı sanattır
Mustafa CİLASUN