Aklıma ne gelirse, sualler diziliyor sinemde soluksuz birşekilde
Çaresizlik içinde düşünüyorum elimden ne geldiğince, umut gönlüme şevk verince
İşte o vakit kalbi sürur duyuyorum ve mahzunluğumu o an sahibine hazla bırakıyorum
İnce bir sızıydı hissettiğim
Ruhumun tutsaklığında yıllarımı geçirmişliğim, soğuk zeminlerde zikrettiğim
Bir umut için kalbin nidası için sevindiğim, aşk için gönlümü hasrettiğim zamandı
Şimdi geçmişten geriye ne kaldı, fersiz gözler, takatsiz dizler ve nefes nefese serzenişler
Nerde kaldı yıllara sari hıçkırıklarım
Hiç duyulmayan ağıtlarım, bizarlık içinde halsizleşen soluklarım, gece uykularım
Nereye yaslansan, ayağımın dibinde ki taşı kaldırıp ibretle baksam neler anlatacak
Dil susacak, gün görmeyen bahtsızların çığlıkları duyulacak, gece nasıl anlamlaşacak
Dile gelen bir aşk; söyle kimden ne bekler
Ruhun niye figan eder, için titrer, kalbin burukluk içinde ve ibretle neyi nazar eder
Ömür törpüsüdür mezara kadar en yakınımda halime refakat eder, aşk nasibini diler
Hiç hayıflanma yazamıyor ve yaşayamıyorum diye sızılanma öncelikle feda olmayı anla
Bugün şöyle bir kabir ziyaretine gitmiştim
Birçok diklitaşın altında bizar kalanları ürperti içinde tefekkür ettim ve nasıl eridim
Kırık dökük taşların arasından görünenlere sinem galeyena gelerek hicranla setrettim
Üçbeş kemik, umuda hasret nitelik, ivedilik içinde bekleşen bin bir hüzün içinde ibretlik
Mustafa CİLASUN