Ruhumu kuşatan meramı halim, boynumu büktüren ahvalim
Gözlerimden kan getiren feryadı abadım, umut sokağında bizar kaldığım hicranım
Belki dedirten, sabra erdiren, kanaati önceleyen, gönlüme hazanı veren sükûtu arım
Ne kadar susmalıyım…
Gönlümün vurgun yiyen halini o vakit söyle ne yapmalıyım
Hep sabırda mı kalmalıyım, aczi yeti kanaat mi saymalıyım, cehti ne yapmalıyım
Bilgisiz ve iradesiz yaşamak için ne derlere mi bakmalıyım, hesabı mı unutmalıyım
Oysa ne suçum vardı…
Hakkım ve hukukum zaten gaspçıların sofrasındaydı, Araf meraktı
Han ve hancılar mazide kaldı, duvarlarına yazılanlar idraklerden çok uzaklaştı
Ne sabah felahtı, ne akşam niyaz etmek için bir farktı, umutlar azimsiz bir niyazdı
Anam yar dedikçe…
Babam niyetin masumluğunda ekmeği için çalışıyordu var gücüyle
Boşluğa bakıyordu, ne kadar hak ve hakikat varsa soruyordu, hayli yorgundu
Gözleri süzülürken, umutları solgun bir şekilde sinesinde beklerken neler kalmıştı
Gönüllü köle miyim?
Tasnif edilen ve icbar edilerek tercihlerim törpülenirken
Gönül dilin ötelenirken, meramım hiç merak edilmezken, evet mi demeliyim
Şartlar böyleymiş, yaşamak, yarışmak için vakit hayli geçmiş, evet demek geçimmiş
Muvazenem bozuluyor…
Ruhum prangaların girdabında çilesiyle duruluyor, yoruluyor
Kalbim sükût içinde, dilim artık ne söylese de kar etmiyor, gönlüm feryat ediyor
Zemheri sineme hücum ediyor, gözler uzaklara fersiz bir şekilde bakıyor, ne umuyor
Mustafa CİLASUN