Alıp götürüyor zaman, sanki biçilmiş kaftan an be an
Bazen geçmiyor taraneleri, solgunlaşan nefesleri, hüzün içinde geçen fersiz halleri
Düşünüyorum, elan içinde nefesleniyorum, suaaleri derliyor, boynun büküyorum
Ne istiyorum, nereye gidiyorum, istikamet için ruhumun bizarlığını göremiyorum



Annem neler söylemişti, yok işte göçtü gitti
Babam yadederdi, nefes nefese hikaye ederdi, sürur içinde gözlerin ferini hasrederdi
Sıkı sıkıya tembihlerdi, bazen aman ha yaklaşma derdi, nefsimi gemlememi isterdi
Kalbin sezgisiyle nazar et derdi annenin şefkatini görmezden gelme diye söz ederdi



Dedem kabirdeydi, ninem bilmem ki ne haldeydi
Mahzun çehreleri, mağdur nefesleri, an be an bekledikleri vakit çoktan gelmişti
Şimdi ne söylerlerdi, gönül lehçeleri hayli sessizlerdi, ne bir ses, ne heves ayan idi
Bu hali ve içinden çıkılmaz ahvali düşünmek pek külfetliydi,bir tefekkürü zahitti



Temaşa ettiğim bu hal üzre dil lal oluyor
Boğazım kuruyor, yutkunmalarım başlıyor ve gözlerim boşluk içinde neleri arıyor
Kalp ki; sıla hasreti sine-i halde öyle aşikar ki, şehredilmeyen zaman hali bağlıyor
An be an kalbin sezgisinde med cezir yaşanıyor, hasret, haşyet bir birine karışıyor



Ne söylenmeliydi, elbette ki ömür hesabiydi
Hevesler renk renk, nefsim nizamsızlık içinde neye denk, haydi başlıyor düşünmek
Dirilip dirilip şafakların muştusunda, umutların kanatlarında sevdayı hissetmek
Gönlü kaygısız ve tasasız bir şekilde aşkın didarına hasretmek ve öylece göçmek



Mustafa CİLASUN