Ne aklım ererdi, ne muhakemem vicdanımla bedelleşerek, izanıma bir yol tarif ederdi
Bilgin elbette kifayetsizdi, cehtim amansız bir nefes misali heyacan dilerdi ve beklerdi
Ne zaman bir meclise girsem, dile gelen meseleleri hakkıyla şehretsem diye kalbim içlenirdi
O vakitler, kıtkanaat içinde geçinmeler reveçtaydı
Kayısı çekirdeği, karpuz çekirdeği ayıklanır, bin bir eziyetle ve güneşin zevale çıktığı vakitte
Bir lokma ekmek yiteceğim ümidiyle suskun çığlıkların dirliğinde bir burukluk vardı içimde
Yıllar kaybolup gitti, günler bu bedbin halime neleri ilga ederek, ruhuma esini sakince verdi
O yıllar bir ademi nefes dikkatimi çekmişti
Dükkanında satamadığı peynirleri, kurtlanınca çöpe atmamış ve bol tuz atarak karıştırmış
Güya divaneliğe özenince ve nefis terbiyesini böyle telakki edilince, o an midesine akıtmış
Şaşkın nazarları fark edince ve pişkin bir eda ile zayi olmasın istedim diyerek söylenmiş
Ne demeliydi, nasıl bir niyetle yadetmeliydi
Tarikatın ne olduğu, aklın ve izanın, kalbi ve ilmi tedrisatın uhdesinde bulunduğu aşikardı
Fikretmek, iştişare ile nefeslenmek, zikrin cehdinde kalbi inşiraha erişmek aslolan bir adımdı
Kolay ve basit olan, sığınmaların eşiğinde hoyratlığına doymayan, takiyeyi en iyi yapandı
Mecliste el bağlayıp, tevazuu gösteren adem
Fevkalade teslimiyet içinde görünen ve sukut etmeyi her halukarda paye edinen ve dinen
Ticarette, sosyal hayatta, karanlık sofhalarda, bilinmeyecek mekanlarda bin bir hal içinde
Öncelikle beşerlikten arileşip, insan olmayı başarmalı, adamlıkta kulluk edeple okunmalı
Aşkın sofrasında, hakikatin kollarında gül koklanmalı
Hevesin ve zevkin elbette ki bir haddi hududu bulunmalı,kimseyi rahatsız etmeden olmalı
Kul kalbinden habetsizse, bir yürek olarak telakki eden bir nefesse, ruhun yetisini bilmezse
O nispette talim ve terbiye, bir ölçü tutmayan nefsi haliyle sabrın merdanesine elan girmeli
Mustafa CİLASUN