Âlini ne dil anlatmaya kifayetlidir, ne hal ram olduğu eşiğin kadrinden şikâyetçidir
Hasrettiği ömrün fedasında her daim bir namzettir
Vesileler halk edilen sebeptir, ancak senin esininle şevktir, latiftir, şereftir hakikattir
Can, niye canan için arayıştadır, tavdır, hardır ve bir cenahtır
Yoksa aşk niye kalbin senasında, ölüm için en ulvi ardır, vuslattır, ülfet-i sanattır
Ömür suhulet içinde sendeleyen nefes-i adaptır, sevda için imtihandır
Ne hevesler kardır, ne zafiyetler ruhun yetisinde mukadderattır, sadece maslahattır
İzan kul için en kutsi felahtır, vicdan ile rabıta bir haktır
Tefekkür etmek, ilimden arîleşerek nefsin hallerinde seyretmek söyle nasıl mubahtır
Utanmak, edeple hem hal olup sevdalaşmak aşk için en bariz şarttır
Kim kul olmak istiyorsa, gönlünü aşka hasretmek istiyorsa, söyle ne yapmalıdır
Mezopotamya da niye aşkın izleri hala yaşamaktadır
Ömür niye vaat edilen bir imtihandır, kim nitelik için kalbini hasretmiş aşkı adaptır
Düşünmek ilim ve irfanla ancak elde edilen malumatı kardır
Akıl, onsuz ne yapacaktır, nisa ne kadar kapansa da edep olmayınca ayanı üryandır
Bilmem ki ne yapsam, kalbimin ferahlığı için aşkı anıp ağlasam
Sabaha kadar meşkine kansam, dertlerimi ummana akıtıp, sürurla sevdayı yaşasam
Ne hevesle yol alsam ve ne de bir aldatan olsam, ruhun vekilliğinde ahdi hatırlasam
Çileyle sarmaş dolaş olarak cefayı, aşk için gönlüme anlatsam ve sabırla ağarsam
Şafakların insicamında umutlarımı kanatlandırıp hakka bıraksam
Nasibin hikmetini bir kez daha ansam, bahtım için ibreti ayan olan canlara baksam
Ne kadar mahzunluğum varsa, burukluğum her vakit yanımda da olsa aşka vursam
Gönül kapımın açılmasını ve ruhumun bizarlık yaşamamasını ey hak diye anlatsam
Hıçkırıklarla ağlasam, sinemi paklayıp sevdasıyla ferahlasam
Gözyaşlarınım güftesini yaparak, ruhumun hicran damlaları diye mısralaştırsam
Göçüp gitmeden esinin kadrinde fakirliğimle iktifa etmeden ilhamı edeple anlatsam
Hiç değilse kelamıyla gönlümü rahatlatsam, vefa için kalbimin sahibine yaklaşsam
Mustafa CİLASUN