Hali fakirliğime yanarım, bahtım için sabın rahlesinde bin hüzünle kalbi sürur ararım
Umut için şevksizliğimle bilmem ki ne yaparım, çareyi aşk ile çileyi kuşanırım
Mahzun nefeslerin hıçkırığına bel bağlarım, masumluk adına ne varsa gönlümü yatırırım
Ey ruhunun hürriyetinde aşkın ferahlığına ram olmuş dilber
Ha ne olur, maşuk için, ülfetli nefesinden bir kadre olsun iksir-i hakikat için bir yol ver
Gönlümün bitaplığını, halin deminden sadır olan hicranımı, kalbinin ferahlığında gel gör
Boyun büktüren melalimi, hüzünleşen efkarımı, suhuletinin latifliğinde bir anlam ver
Şimdi yakın oldu sineme, hazanın bizar bırakan gözyaşları
Zemherinin suskun çığlıkları, aşiyanda bekleyen umut korkulukları ve titreten burukluğu
Derdin şehredilmeyen hikmeti, kalbin inşiraha olan hasbi özlemi, dilin çaresizliğini
Kelamın serdettiği ve her gönül için anlama muhtaç sessizliğini ilmin rahlesine bir bir seç
Aşkın, kalp için vuslat olduğunu, sevdanın harında ihsan bulunduğunu gönüllere anlat
Ne kadar çaresiz varsa, umut onun için fevkalade bir sığınaksa feyzinle ruhlara ibretle ak
Ey uyuyan gönül, ey tegannilere bel bağlayan ömür
Ey maslahatlart için bir kurtuluş diye sadakati sömüren durma, serkeşliğinle bir bir öğün
Yalnızlık Allaha mahsuz diyerek, bir hizbe gönül bağlayı ekleyerek akıl verirsin
Sakın ha diyerek, “Allahın tokadını yersin diye” hadsizliğini alenen serdeder, öğünürsün
Tahkik için aman ha, sakın bunlarla uğraşma diye, mukallitliği iştahla ilga edersin
Söyler misin, gerçekten kimin askerisin akıl için irfanı kimlere hangi şartla teslim edersin
Mustafa CİLASUN