İhmalkarlığın ne kadar bizar bıraktığını geçte olsa, derinden hissederek anlamıştım
Sinemin tarumarlığına hiç aldırmadım, çünki sebebi hakikatin bağrında bizzat vardım
Çarersiz fevkalade bir hicran içinde sancılarla başbaşa kaldım ve hüzünle ağladım
Kuytu mekanları zihnimde yoklayarak, bir nepze sitresten sıyrılmak istedim
Her ağacın dallarından süzülen yaprakları kokladım, neden böyle bir garebet yaşamıştım
İçimde ki dürtüyle şimdi başbaşa kalmıştım, vicdanım için ıstırabı acıyla yudumladım
Kim vardı içimde, neden ben odaklı bir halin sofrasında sabahladım diye hayıflandım
Hani fikretmek ve bu minval üzre hali serdetmek kul için kemalattı
Ne olmuştu da yanılgılar bir bir kalbimi harap etmek için sıralanmış ve yanıltmıştı
Artık nedamet içinde nefeslenmek, ne kadar bir izzeti nefesti, edep kim içindi
Şimdi dirlik izanımı terk etti, ülfet bağrımı dağlayıp hıçkırıklar eşliğinde ağlatmıştı
Anladım ki sonbaharın bizi daldırdığı rüya geçici bir hevesmiş
Renklerin sesi ne kadar duyulsa da, şevksiz bir ahu serzenişmiş, yürekten azade değilmiş
Hissettiğin kadar, fikrettiğin aşikar olmayınca
Duygusallık salıncağı sabahlara denk sallasın hali melalini ne çıkacak düşün edebi ruha
Ellerin bom boş kalınca, yalnızlık vurgunu kalbine haşyetiyle şöyle bir dokununca
Gözler ne kadar ağlasa, söz yüreğin tınısında hakikatle buluşmayınca, çırpınarak uyukla
Ne gördüğün düşlerin inhisarından serdedilen anlamı, halin için bir geçit asla sanma
Aklın yolu birdir, muhtaç olduğu tek şey ilimdir, hakikattir, selimlik tefekkürle elde edilir
Mustafa CİLASUN