Ne kadar ülfet var ise suhuletiyle nazarlara ibretle sunan ve sürurla gönle akan
Aşk iksirini çilede koklayan, lalelerin mahzunluğunu idraklare şerhrederk okuyan
Gönül yasta olsa hasretin dağlayarak ağlatsa hicran sükuta mahkum bıraksa da korkma
Ben razıyım sana, efkarım durdurak bilmeden hıçkırtsa da
Kumruları şevkle dinledim, muhabbetiyle sürura eriştim, sevdayı hikmetiyle nefeslendim
Ne bir keder ve hatta yılgınlığa sevk eden hertürlü değer yok oldu gönlüm aşkınla duruldu
Şimdi geriye ne kaldı, yalnızlık bir yeis yaşatmadı, yüreğim nefesinle bir asudeliğe ağladı
Bilmiyorum, şimdi sana nasıl bir hal ile kelam eğleyip edebi nefesleneyim
Yazdığın namelerin şavkında hasretle nöbetteyim, umut içinde yıllara boyun büken erim
Nice kaleler feth olundu, kul kalbinin hicranıyla el açıp divana durduğunu hazla söylerim
Ne kadar çile varsa hazırım, gönül hasretine razı olduktan sonra geriye kalana duacıyım
Kokladığım çiçeklerse sen vardın, ruhumun serencamında keyifle andım
Edebi yanın, tefekküre sevk eden latif harın, mutmain olmak için azimkar tavrına kandım
Senin melalini, gizlediğin her halini, ibreti davet eden kelamını, naif bir şekilde kokladım
Ne kadar yanılmışlığım varsa, elhak ayan olarak kalbime hüzün yaşatan cenahını tattım
Ancak seninle bir başkaydım, hasrettiğin hususiyetlerine fevkalade hayrandım
Çaresiz naçarlığımı kimseye bırakmadan ibretle andım, tahammülünü şad edip inandım
Su akmadan durulmazmış derler, gönül hakikate kanmadan istikamet bulmazmış meğer
Artık ne kadar uzaklarda salınsanda gam değil,mürebbi kişiliğinle sevda bir maraz değil
Bin hüzün ruhumu zapdetse de, kalbim için bir elem değil
Sükutun çığlıkları irfan olmazsa bir yürekte, esrarı ilzam olan muhabbetli meşk değil
Kul olmak şayet nasipte yoksa, çırpınışlar aşka ram olmak için delalati bir sebep değil
Eğil ey gönül, şimdi eğilebildiğin kadar eğil, aşk anın hükmünde mahfuz bulunan el değil
Mustafa CİLASUN