Hiçbir kaygı taşımadan, sineyi burkmadan, ne derler merakını taşımadan
Yılların kaybolmuşluğuna uhteyi bırakıyordu, gönlüm sürurla aşk yaşıyordu
Gel sevgili gel, bir ömre bedel, gönül ister görmek seni, aşkın bir şaher diyordu
Ruhum duruldukça duruluyor ve kalbim sevdanın firkatine kanıyordu
Abad olan, fırakıyla yüreğimi burkan zaman bir bir kayboluyordu
Yepyeni sayfalar açılarak, umudun baharıyla meşk gönlüme sürurla akıyordu
İşte o vakit, bir hafiflik halimi esinle sarıyor ve gülfeşan ruhumu buluyordu
Nice düşlerimiz tenhaların kadrinde yalnızlık yaşamışlardı
Ruhumuzu ihata eden mahzunluk, kari kimliğinde mısralarda aranıyordu
Nice edipler, suskunluğun pervazlarında hülyaların latifliğini yazıyordu
Kalbin inşirahı aşkın nidasıyla silik duvarları aralıyor, bir efkar bırakmıyordu
Yarin hasreti, nimetin hasredilişi, lalenin nazar edişi aşka işaretti
Hilalin temaşasında rahmetin arzı, mücerret bir şekilde kalp için delaletti
Vehmedilen ne varsa ve ilimden nasipsiz serzenişler hali kuşatmışsa bir sefillikti
Vefa bizzat şahitliğin refakatinde sadakatle vicdana aşkı sunan gerekçeydi
Latif olmak hali, kalbin lehçesinde ihsana ve takvaya muhtaçlı azametti
Ne kadar edep varsa ve fakat hakikatin sofrasından bir an uzaklaşmışsa nefsti
Tensellik adına her ne varsa, şakliyet için mücerret olan hevesi bahaneydi
Oysa ki kalbin sahibi belliydi, hal nasıl habersizliğin kadrinde bir mazaretti
Akıl kimin emanetiydi, irade kimler için seçimin rahlesinde itibarlı dersti
Aşkın iksiri hasretin firkatinde zadeydi, emeller sevdanın dilinde çok fakirdi
Niye hakikat, bir hak olarak hukukilik için insana tevdi edilmişti
Ölüm halindi, mavera kalp için ümitti, çile ruhum için en itibarlı keffaretti
Mustafa CİLASUN