Dil sussa, yürek hıçkırığın busesiyle bahtın tınısını elemle yaşatsa
Dağlar umutla aşkın hüznünü iklimlere yaşatıp sevdayı anlatsa
Sine mütemadiyen yanda, melal hülyasından hiç uyanmasa
Ruh, kalbimin inşirahına kapıyı ülfetiyle aralasa


Çektiğim ahlar idrakimde hakikati bıraksa
Ölüm bir korku yaşatmadan, kalbime dirilişin senfonisini sunsa
Halimdeki bizarlık bir nebze olsun azat olsa
Sürur sinemin sayfalarında hicranın katresinden esinle kurtulsa aşk yaşatsa


Ne muhabbetle nazar eğlediğim bir çiçeği koparttım
Ne hasretine ram olduğum gönlün senasında hıçkırıklarıma karşılık buldum
Ne anıların deryasında saklanan sancıları ıstırabın salıncağında uyuttum
Sabrın ilzamında, bahtımın verilmiş kararında kanaati gönlüme çaresiz sundum


İnsan bu ya ne durur ve ne de hukukunu hakkıyla bilir
Aklın selimliğinden feragat ederek nefsin arzularıyla nefeslenmeyi el hak becerir
İradeye ne söylenir, hesabın ötelenmesine hayıflanarak nazar edilir
Gönül aşksız hazan gibidir, ne kadar çağlayan varsa ruh sessizliğinde azadedir


Gel ey umutlarımın muştu sunan muzafferiyeti
Kalbimin hicran ile müsavileştiği, hüznün halimde demlediği esinin lehçesi
Bir gün dile gel, gönül kapımdan aşkın iksiriyle ruhuma bir ilham ver
Ne kadar mahzunluğum varsa bir çırpıda, umudun solgunluğunu sineme ülfetle ser


Ey rabbim sahibimsin, niyetimin asliyesinden eminsin
Fakirliğimi hakkıyla bilirsin, nankörlüğümü kitabı celilinde dile getirensin
Eksiltmediğin rahmetin hakkını teslim edemediğimi nefsimden bilirsin
Kıt aklımla iradem için azimeti tavsiye eder, hikâyeleri nefeslenmemi öğütlersin


Her vakit gönlümün kapısı çaldıkça
Bir ince sızı ibretin saadetini ruhuma sunar ve hüznün çehresini halime bırakınca
Boynum bükülür, gözlerim süzülür, dilim sükûtun kadrine çekilir
Ne kadar derdim varsa, ummanın rahlesinde umut içinde nasibe meftun edilir



Mustafa CİLASUN