Ve ne kadar geçmişim varsa, o an geldi yine birden aklıma
Ne kadar geçmiş bir zamanı ruhuma hatırlatsada, içim titriyordu bir anda
Belki hayıflanmak, birazda olsa mazinin hicran sancılarını yudumlamak efkarımdı
Ruhun göçmelerin eşiğine geldiği aşikardı
Ve fakat bu hakikat kalbimin hüzün sayfalarında hicrandı
Ne kar kaldı, fersiz iki göz, hissiz hali öz, edebe ihtiyaçlı dili mahsuz söz ardı
Çekilen çilenin, anlamına metfun olunamayan derdin üzüntüsü aklım için manidardı
Görmeye muaffak olamadığım özüm gamdı
Ne derler kaygısıyla, sürükleyip götüren zannın harındaydım
Ah birde belleğime nakşeden defolu ön yargılar ruhumu yaralardı, takva mı vardı
Anlamına bigane kaldığım kutsiyetin sadece gönlümde namı vardı, korku olmazmıydı
Lakin cüretkarlık cehlimden sudur eden hardı
Nasıl anlatsam, yıllara sari çektiğim sancıyı birazcık saklasam
Sine-i melalimi hakikatin meşkiyle yıkasam, mananın vecdine matlup olsam
Gönül sayfamda, kalbin hasretine amadeolduğu sevdayla, aşkın hasadına ram olsam
Günlerce hiç durmaksızın ağlasam ve yansam
Mahzun yüreklerin, derdiyle anlamlaşan erenlerin kadrini ansam
Sinemin yangınlığını kelimelerin mefrun bırakan mazi dirliğinde arza bıraksam
Merakın ve mefkurenin basamaklarında mavera ülfetiyle Yunusun sevdasına bansam
Hoyrat nefsimin, vesilelerdeki hikmeti anlasam
İmtihanın ve hesanına mecbur olduğum kalbi,akli ahvalin sancılarını bıraksam
Nerde ihlas varsa ve gönüller tahvaya hasredilmişse kalan zamanı bunlara bıraksam
Aynanın akseden yüzünde, puslu eşkalimin karelerinde kulluğun vuslatına yaslansam
Nerelerde hata yaptıysam, el açarak yakarsam
Secdenin vecdiyle aydınlanıp, akibetim için vesileleri umutla arasam
Kitabı celilin irşadına vasıl olarak yeniden durulup, gül kokusuyla aşka koşsam
Kul olduğumu, maksada binaen sorumluluğumu, evladü ayalime bir kez daha anlatsan
Mustafa CİLASUN