Ne kadar ağlasak ta ve hatta yalvarsak ta aşkın vecdi olmayınca
Hıçkırıklarımız zaman boşluğunda, hiç farkına varmayıp yıllarca uyutulsak ta
Bir gün gönül yolcuları çıkınca karşımıza, sevdanın ruha feyzini sununca, ortalıkta
Gel Ahmedi muhtar, kalbimizi delaletten kurtar
Aşkın vecdini kalbimize aktar, hakikatin sahnesini yaşat bir miktar
Ne düşlerimiz, ne gülüşlerimiz ve hatta nefeste saklanan masumiyetimiz kaldı
Varlık adına ne varsa ruhumuzu kuşatıp akla hüsran yaşattı, irade ne derlere kaydı
İzan, irfan suskun sokakların vicdanına kaldı
Yâd edilen ne kadar kutsiyet varsa, anlık yüreği ağlatsa da, neye kardı
Sabahlara denk deliksiz uyumak kalbimi yaraladı, keşkeler bühtan olarak yokladı
Ne edebi hal, ne gülnihal ve ne de hicranın suhuleti hakkıyla anlaşıldı, sancılar vardı
O kutsiyet mazinin derinliğinde mi koklandı
Nesiller bilmem ki niye hakkıyla anlamadı, dili aşkı bir nefisle yaşattı
Hani aşk halin akıydı ruhun hilkatinde sanattı nefsanîlik şimdi aşkla eşit kılındı
Ne yangınlar yaşandı, ibretin naifliği kalmadı, edep divanı edebiyatta kalıp yaşandı
Neden böyle olduk, ecdadın vecdini unuttuk
Vicdanın rahlesinden kovulduk, talimi terbiyeye hasret kaldık, ağladık
Nereye baksam, kuşların melalinde ufuklara uzansam sancılarla dağlanıp kalsam
Hüccetin riyakârlığını, mazlumun sefilliğini, masumun hasret bendinde çile çektiğini
Ağlamadan ve içim yanmadan hayıflansam
Yolun selametini, aklın ilmi rehberliğini, vicdanın kararmayan sesini
Ruhların insicamındaki bekleyişini halimin fakirliği nispetinde hakkıyla anlatsan
Kalbimin suskun sayfalarını, hüzne amade yakarışlarını bir an bile olsun durdursan
Mustafa CİLASUN