Suskunluğun bizarlığında yol alıyordum
Ne çeşmeden akan suyun, ne gözlerime firakı yaşatan uykunun
Nereye baksam, gönül sızımla ufukların berduşluğuna salınsam olmuyordu
Ne vardı halimi kurutan, mahzunluğun perdesini aralayan, sualler haşyeti yaşatan


Niye boş ver aymazlığını yapamıyordum
Muhakemenin mukabilinde duyduğum ince sızı yüreği dağlıyordu
Nefesin hülyasında sabahlatıyordu, düşlerin serencamında hazzı yaşatıyordu
Neydi bu gönlümün burukluğunda anlama gark eden ulvi seda ve edebi bir muhteva


Ortadoğu geldi mi aklıma yüreğim ağlıyor
Efkârın en muhkem hırçınlığını ruhuma ilga ederek ve sorguluyor
Hangi nazarla baksam, neme lazımı nefsime bıraksam, kalbin sesiyle ayılsam
Ezanın ince tınısında, müezzinin yılgınlaşan hıçkırığında, dünya milletleri duysa ya


Neler yapılsa, dünyevilik bir nebze dursa
Konuşan diller hakikatin senasıyla anlaşsa, kitabı celil anlaşılsa
Ruhumu esaretin prangasında inletirken, tenimi ve hevesimi medenileştirirken
İrade zafiyetleri güncellenirken, inanırlık takiyelere belenirken, gül kokusu susarken


Aşkın meskûn mahalleri harap olmuştu
Yıllara sâri aldatılmışlık ve kalpazanlık asrilik olarak sunulmuştu
Ne kadar gücün varsa, gasplar doğallaşınca, işgaller medeniyet adına kıskacıyla
Mağdur ve mahzun millet bir sokum ekmeğin derdiyle sabahlayınca, zihin sancısıyla


Ne kadar sanatçı unvanıyla nam varsa
Kalbinin sesinden, ruhunun yetisinden, iradeyi seçiminden rahatsa
Çıktıkları ekranlar karşısında, lafazanlık ve aldatmaya tenezzül ediyorsa bahtsız
Her engelin, bahaneleri malum sebeplerin işgalinde mahzunluğa duçar nefesler tatsız



Mustafa CİLASUN