Gölgenin sarhoşluğunda, gözleri kuşatan loşluğunda alımlıydı
Hali sessizliğindeki cazibe merakımı celbederek ve kalbimi titreterek bağlıyordu
O kadar kendinden emin, emrin taliminde serin, lütfün sudur unda bir hayli derindi
Süzülürken al yazması manidardı
Sanki hat sanatının enginliğinde soluklanan insicamdı, ne aşktı
Sevdanın tüm müştemilatını terennüm ederek, edebi zindeliği yeğleyen bir farktı
Nezaketin tarifsizliği, hassasiyetin suhuleti, kadirşinaslığın asudeliği yüce sanattı
Cazibesine kapılan her şey onundu
Ne hicranın, ne vicdanın, ne aymazın, ne yalnızın halinde gamdı
Aidiyetinin farkında lığında olan, teslimiyetinin ferahlığını yaşayan bir vakıaydı
Asırlardır suskunluğunu sakladı, sırlarına meftun bırakan hakikatle muhabbet tattı
İnsanlığın her halinden haberdardı
Zira koşulsuz onlarla içli dışlı olmak zorundaydı, aşk başkaydı
Neye şahit olduysa, sırların delaletiyle hicran yaşadıysa ve hüzünle sabahladıysa
Aldığı emanetin kutsiyetinden hiçbir an habersiz gibi davranmadı, aziz saydı, kandı
Şeref sahiplerinin kalbinde nasıldı
Hangi lisanı konuşsalar, asırların derdiyle nefeslerini yorsalar
Sahipsizliğin nedametini duyan, kimlik sorunu yaşayan, ruhun idrakinden kaçan
Asrın her sayfasında, esrarın farkı aklın ve izanın olsa da, muhakeme vicdani aşkta
Neyi saklarsan sakla anlamadıkça
Aşkın hikmetine ram olarak, hilmin bereketine kanmadıkça ağla
Her akşamdan sabaha ölüyorsun nasıl olsa, adaletin farkını ülfetle anmasan da
Ruhun ilzam eden zadeliği, ikram edilmiş güzelliği, güneşin haşyetini anlamayınca
Mustafa CİLASUN