Gün geçmiyor ki anmayayım
Derin sessizliğin sunumlarında sabahlayıp ağlamamayım
Suallerin prangasında canhıraş kalmayım, nereye baksam halini aramayayım
Nice yılların sultasında gecenin hicranı yaşatan furyasında kalıp elemle yaşamayım


Artık ne hakkıyla gül koklarım
Ne kararan düşlerimle ufukların hülyasında aşkı anarım
Sevdanın hüzün bağında, hıçkırıklar sağanağında bilmem ki şimdi ne yaparım
Ne senden kalan anıların ruhumu kuşatan mısraların, kalbimin o hazin duvarlarının


Sol yanımın sancısına kanmanın
Susmanın yüreğimde yeksan ettiği efkârı elemle solumanın
İlhamın en latif halini, gönlümü burkan çilemi, edebin en naif ülfet perdesinin
Hicranıyla yaşarım, hangi filmi seyretsem, nasıl bir nağme dinlesem seninle coşarım


Bilmiyorum nasıl geldik bu hale
Sahnelenen her eserde, güfteleşen buğulu hüzünle yaşardık
Nazarların en ihtişamlı letafetiyle sabahlardık, uyumayı emanete bırakırdık
Kalbin en mümbit halinde, inşirahın efsunlu perdelerinde, göçler hülyasına dalardık


Bakışlar o kadar ehil maharet ki
Suhuletin enginliğine hasredilen fedakârlık bir bahane bile
Firakına ram olduğumuz, bin hüzünle umutlandığımız hüzzam sedalar kalpte
Aşkın esinleşen dilinde, ezber bozduran halinde, bahtın en asudelik sahifesinde senle


Dile gelen, boyun büktüren meram
Artık ummanın en kuytu derinliğinde ve sessiz sahnesinde
Kim nasıl duyar ve hisseder, ibretin en latif halini terennüm ederek yâd eder bilmem
Bitmeyen bitmeye takati erdirmeyen ayan, nefesin mukadderatı biliyorum ki her an



Mustafa CİLASUN