Sırrın efkar perdesini aralamak yetmiyor
Hal ne kadar hasredilse, gönül sancıyla irkilse az geliyor
Ne ses yetiyor, ne heves serencamında vuslata erdiriyor, neyi bekliyor
Gözler ummanı temaşa ediyor, mavera temayülü nasip için sevda resmediyor


Ne kahtanın kahrı, ne üsküdarın efkarı
Nemrut dağının dinmeyen hicranı, platoların o insicamı
Mazinin kapanan sayfası, atinin hüzne gark eden ilzamı hali kuşatıyor
Ne anlamak kifayet ediyor, ne aşkın hakikatini terennüm etmek haz veriyor


Solan yaprağın ahında, aşkın sokağında
Ruhumum ihata eden hüznün münbit toprağının bağrında
Ağlamanın feryadıyla, yalnızlaşan ulviyetin hicranıyla ayılmak gerekiyor
Her nefesin, zevkin tutsağındaki sefilliğin ve aşikar edilen hazin acı veriyor


Laleler ki hüzün içinde, neleri bekliyor
Divan edebiyatının vahasında arzı edep içinde nazar ediyor
Gül açsa, dikeni kanatsa, zambak haykırsa, karanfiller ağlasa yetmiyor
Temaşa meylim efkarı için nida ediyor, ne hicran diniyor, ne hüzün bitiyor


Açılmak istiyorum açık denizin sesine
Vasıl olmayı diliyorum umudun rahikasındaki o asudeliğe
Ne yetimin çilesine, ne mahzunun terennüm ettiği bizarı aşk hecesine
Tahammülüm azalıyor, yüreğim burkularak hicrana seslenerek emekliyor


Nihayet bir canım, ne hoyrat bir kanım
Depdepe içinde soluyan bühtanım, nefsim için hezeyanım
Ne kalbin sesinde, ne ruhun efkarlı penceresinde, aşk ne uzak perde
Dil söylesede, göz hissiyatın meylinde, irade zafiyetyle söyle kimin emrinde


Musalla taşı, o naaşın hicran haykırışı
Mezarın meskun yakarışı, cemaatın bin bir dilde çırpınışı
Toprapın sessizliği, yüreği kalptan ayıran hecesi, nefsin garip uzleti
Neler anlatıyor, tevdi edilen ne varsa aklı o an bırakıyor, hesaba yakınıyor


Bir can ki ölümün idrakine matluptur
İnsandan gayri ne varsa, vakıadan habersiz dervişi erdir
Hakikatin perdesi kim için en mukayyetli edeptir, lisan için kalbiidir
Ölüm, nihayet değildir, mizan haşyete ram olmuş sebeptir, aşk kul içindir



Mustafa CİLASUN