Ne vakit hüzünlenip, titresem!
Gözüm arkadayken hicranın demini terennüm etsem
Boynu bükük olarak bir köşede inleyim kendimden geçsem, neyi seyretsem
İbretin rüknünde, idrakin sökününde, hülyanın seraplaşan melaliyle söz mü etsem


Ne dile gelen mısralar vurgundur
Ne yıllara sâri bekleyen umutlar solup sararan urdur
Nefesi kesen, hazin bir şekilde hicranı davet eden hevesi heyecan sunumdur
Yar olmak, hal iklimini yudumlamak, aşk demine kanıp sevdaya koyulmak nurdur


Aynileşmek, halleşmek değildir
Refakat eden her kim varsa, uzletin farkın anlamazsa
Yaşarken ve heyecanın eşiğinde badeyken, ölümün masumluğunu anlamazsa
Nara atsa, harıyla buharlaşsa, nar için zevkine dalsa, kepuzeler refakatiyle ağlasa


Her gün bir vesileyle falını açsa
Talebi ve beklentisi maksat olunca, sunum pik yapsa
Dile gelen her ne varsa, ar kalbin ikliminden uzaksa, varlık yüreği kuşatmışsa
Dalgalar hıçkırsa, sema haşmetiyle yıldırım akıtsa, akıl hesabın eşiğinden uzaksa


Gün batımı, şafağın umudunda
Seherlerden sökün eden irfan, arza seslenen ezan nurda
Hadsiz ve sınırsız ne var durma söyle, kapasite kimin derdinde haydi sus de
Mezarın feyzi, nefesin fendi, insanın idraki akıl için hüküm değil mi ruh fevki inde


Aşk; ilhamıyla nurdur kul için
Keyfilik kimin derdiyse, tensellik iradi kaygıysa, seçim
Geçim ise halin bendinde, ruhun dirliğinde, mizanın her payesinde, akıl niçin
Öyle bir gün ki o, elem dert mi, inleyen can heves mi, çare adına hıçkırmak yeter mi



Mustafa CİLASUN