Ne kalbin latifliğine malikim
Ne hasretin bağrında nida eden bir sefilim, söyle kimim
Kal’i anlamayan, hale yaban olan bu avareliğim kimin eseri söyle dinlerim
Ne söylerim, bahtım için ayandır ahvalim, derdi nefeslenir, çileyi bade-i içerim


Ne seyrine muhtaç olduğum ar
Ne ruhumdan medet uman ibretli nazar, ey yar kim anlar
Sessizliğin letafetindeki idrakim dalgaların insicamında haşyete öyle akar
Hazan vakti, zemheri şahitti, müddeti nefes ki kalbe refakat etti, hal çekildi gitti


Hicranın demindedir sine-i hal
Hüzün, ruhumu kuşatıyor ey sessizliğin ülfetindeki yar
Kar her demde halime yağar, sağanak umuda kanar, ne vakit açacak bahar
Ne sözün kıdemi, ne sazın alıp götüren fevki, sazendenin hicran içinde zehrettiği


Niye çok görüyorsun bir söyle
Nefesin azizliğinde ikamet eğleyerek bir telaşa meyletme
Ne ten, ne zevki âdem ve ne de edepten nasipsiz olan insani âlem halimde dem
Tefekkür niye erdem, nasip kim için sabrı kıdem, sırrın kâtibi kim için aşkı kalem



Ne yazılsa, dil sükûtla aklaşsa
Pek latif olan ülfetli kalbin firak için hasrete şöyle kansa
Anlamını kaybeden her ne varsa, şayet hakikatten uzaksa, o vakit kalp anlasa
Dil sussa, hal unutsa, narın haşyeti kuşatsa, bu manada yaşamak bir umutsa anla


Çekilmek, nefesi dürüp göçmek
Mukadder olan zamanı beklemek, esinin rahlesinde ölmek
Edebin her halini nefeslenerek yürümek, düşünmek muhayyile içinde yüzleşmek
Ne vakit vaki olacaksa, mısraların dili halinde anlaşılmayınca, yazmak sızlatınca



Mustafa CİLASUN