Hani yüreğe merakı salan
Halin ikliminde süruru sessizliğin hazzıyla akıtan
Vahaların sultasında ihtişamıyla aşkın kutsiyetini anlatan sükûtsa
Sevda kalbimi ihata ediyor harıyla, meşkûk halim kanatlanıyor aşkın narıyla


Ne cenneti ve ne de cehennemi
Kalbi manada terennüm edemediğim kutsi hakikati
İnşiraha ramak kalan eşiği, sinemi dağlayan seyri tevafuk hevesleri
Kaybolduğum iradeyi saadet zafiyetlerimi, hesap ettikçe sefilleştiğim nağmeyi


Ne sen sor ve ne de beni acıya koy
Dağların ihtişamından şakıyan engin bir aşkı sor
Nazarların ilzamında, yüreğin her çalkanışında sevda arif için bir oy
Hakkın nağmesinde, ayetlerin derinliğinden sudur eden hikmetin aşkına ram ol


Bülbül niye şakıyor hiç bilir misin
Sesin titreşiminde nefesin müddetine erişen ülfet misin
Sen bir vakti saadetsin, ölümle iç içe olan ziyadesin, tefekkürle şevksin
Mavera yolculuğunda payesin ve aşkı hakikat için hevesleri derdest eden arifsin


Hani nerde kaldı mazi iştiyakı
Etrafı kuşatan sekilerliğin şatafatlığı, ağlatan ıstırabı
Bir gül misali saklanan kalbi fütuhatı, edebin naifliğinde nükseden adımı
Kime sorayım, nereye edebi nazarla bakayım, ibretin sürurunu hasretle anayım


Gönlün hülyasında şevke kanayım
Yâd ettiğim kutsiyetimi manidar bir nazara koyayım
Attığım adımların girdabında, kalan takatsiz nefes darlığında ne yapayım
Titreyen kalbimi, aşkın feyzine bırakıp, çilenin efkârıyla vuslat için yakarayım


Bırakma sinemde artık mahzunluğu
Sine-i payemde yaşadığım anlamlı mağdurluğu çek al
Ne kaldıysa ömürde ve müddeti zaman saadetinde aşkın feyzine durma sal
Çığlığımın duyulduğu yüreklere idrakin iştiyakını sal, ibret için çilede sevda ar


Mustafa CİLASUN