bir sonbahar sabahı gibi serzenişte yalnızlığım
her yaprakta ayrılığın hükmünü savurur rüzgarlar
soğuk işler bedenime kışı hapşetmiş gibi
olmadık fırtınalar arasında arasında kötürüm kalır düşüncelerim
caresizlik kapımı calar en bilindindik yerden
bir damla gözyaşı yaşı süzülür gözümden
yorgun bi sabah doğar gözümden gecenin hüznünü yüklercesine
her bi hece yokolmak ister cığlık cığlığa
ecel terleri döktürür düşlerim söylemde kalan hayallerim
sucu infazdır elbet bir olmak adına
yalnızlığın adı bile hüsran gecenin en koyusunda
bir bedene hapsolmanın verdiği acıyla yaşamak denilen boşboğazlık bi ceza gibi
hürriyet kaçmış ellerimden mecburitine mağlup
tekrar tekrar ölümünü seyredersin her nefesinde
her nefeste yağmalanır yüreğin aklını bölersin sabahtan akşama
bir melodi dolanır diline hayatı süzerken ellerinde
tınılarına boğulursun anlamsızlaşır bakışların
elden ele dolaşır kaybolmuş sokaklar bi kaldırım taşı gibi
her seferinde unutulup her seferinde eskitilen bedenin
her ayak başısı her yağmur yağışı kacarsın toprak acıtır bedenini
bi tufan kopar alabildiğine hoyrat koparır yüreğini
bitiremediğim şiirlerim gibi sonu olmayan yalnızlıklar
hep parantez içinde yaşayan uykusuz akşamları
yalnız bi sabahla uyanmanın verdiği alışkanlıkla doğar güneş
sadece bi keşke geçer içinden birde…