Sedef hastaları; yüksek tansiyon, kalp hastalıkları ve kolesterol gibi damarsal hastalıkların yanı sıra lenfoma türü kanserler, obezite ve diyabet gibi hastalıklara daha yatkın.Hacettepe Üniversitesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Nilgün Atakan, şiddetli seyreden sedef hastalarının yüksek tansiyon, kalp hastalıkları ve kolesterol gibi damarsal hastalıkların yanı sıra lenfoma türü kanserler, obezite ve diyabet gibi hastalıklara daha yatkın olduğunun görüldüğünü bildirdi.
Prof. Dr. Atakan, yaptığı açıklamada, kesin nedeni belirlenemeyen ancak genler topluluğu ile ilişkisi olduğu bilinen sedef hastalığının, toplumun yaklaşık yüzde 3'ünü etkileyen bir deri rahatsızlığı olduğunu ifade ederek, diyabet gibi kronik bir hastalık olan sedefin, en çok 30-40'lı yaşlarda ortaya çıksa da yaş ve cinsiyet ayırt etmediğini kaydetti.
Deride beyaz, sınırları belirgin, üzeri kepekli plaklarla kendini belli eden sistemik bir hastalık olarak kabul edilen sedefin, derinin yanı sıra eklemler, tırnaklar gibi bölgelerde de tutulum gösterebildiğini belirten Atakan, şunları söyledi:
''Sedef hastalarının diğer bazı kronik hastalıklara meyilli oldukları biliniyor. Yapılan araştırmalara göre, özellikle şiddetli seyreden sedef hastalarının yüksek tansiyon, kalp hastalıkları ve kolesterol gibi damarsal hastalıkların yanı sıra lenfoma türü kanserler, obezite ve diyabet gibi hastalıklara daha yatkın olduğu görülüyor.''
Hastaların sadece sedeflerini tedavi etmenin yeterli olmadığını da vurgulayan Atakan, bu hastaların bir yaşam biçimi oluşturması gerektiğini, normal kiloya düşmeleri, sigara ve alkolü bırakmaları, kolesterol ve kan yağlarını normal seviyeye düşürmek için çaba göstermeleri ve egzersiz yapmalarının çok önemli olduğunu kaydetti.
Sedefin bulaşıcı bir hastalık olmadığını ancak altında yatan genetik nedenlerden ötürü ailesinde sedef olan kişilerde bu hastalığın daha sık görüldüğü bilgisini veren Atakan, ''Hastalığın ortaya çıkışını tetikleyen faktörler olabilir ancak altta yatan asıl neden genetik yatkınlıktır. Yapılan çalışmalarda, çocukluk çağındaki sedef hastalarının yaklaşık 3'te 1'inin birinci derece akrabalarında sedef olduğu tespit edildi'' dedi.
Atakan, Sivas'ın Kangal ilçesindeki Balıklı Göl'ün sedef hastaları tarafından umut olarak görüldüğünü de belirterek, şöyle devam etti:
''Hastaları uyarıyoruz. 'Hijyen koşullarının çok uygun olmaması nedeniyle kan yoluyla bulaşan hastalıkların yayılmasına neden olabilir mi' endişesi taşıyoruz. Çünkü balıklar sedef plakalarını ısırarak kaldırırken kanamaya neden olarak kişiden kişiye hastalık geçmesine sebep olabilirler. Balıklar bazen deride travmaya neden olabiliyor. Hastalar bazen bize çok daha şiddetli bir tabloyla dönebiliyorlar. Çünkü sedef travma ile de tetiklenir bu da daha önce sedef olmayan bölgelerinde yeni sedeflerin oluşmasına neden olabilir.''
Güneş ışınlarının sedef hastalarına iyi geldiğini de kaydeden Atakan, ''Güneş ışınları bir radyasyon kaynağı. Bu ışımanın deride aşırı çoğalan hücrelerin çoğalmasını durduracak şekilde bağışıklık sistemini baskılama etkisi var'' dedi.
Sedef hastalarının genellikle toplumdan kaçan, içine kapanık, depresyona çok sık giren bir hasta grubu olduğunu ifade eden Atakan, hastaların ''Nasıl olsa sedeflerim geçmeyecek'' düşüncesi ile tedaviden uzaklaştıklarını belirtti.
Atakan, şunları dile getirdi:
''Sedefin tedavisi mümkün ancak kronik bir hastalık olduğu için tedavi ömür boyu sürer. Tedaviyi keserseniz mutlaka tekrarlar. Her hastanın hastalık seyri, tipi, yerleşim yeri gibi etkenlere göre tedavisi belirleniyor. Sedefli hastalar, hastalıkları ne kadar şiddetli olursa olsun hiç döküntüsüz bir hayat sürdürebilir. Önemli olan doktorlarının teşhis ve tedavilerine olan güvenlerini kaybetmemeleri ve kendileri için uygun görülen tedaviyi istikrarlı bir şekilde devam ettirmeleridir.''
Prof. Dr. Atakan, yaptığı açıklamada, kesin nedeni belirlenemeyen ancak genler topluluğu ile ilişkisi olduğu bilinen sedef hastalığının, toplumun yaklaşık yüzde 3'ünü etkileyen bir deri rahatsızlığı olduğunu ifade ederek, diyabet gibi kronik bir hastalık olan sedefin, en çok 30-40'lı yaşlarda ortaya çıksa da yaş ve cinsiyet ayırt etmediğini kaydetti.
Deride beyaz, sınırları belirgin, üzeri kepekli plaklarla kendini belli eden sistemik bir hastalık olarak kabul edilen sedefin, derinin yanı sıra eklemler, tırnaklar gibi bölgelerde de tutulum gösterebildiğini belirten Atakan, şunları söyledi:
''Sedef hastalarının diğer bazı kronik hastalıklara meyilli oldukları biliniyor. Yapılan araştırmalara göre, özellikle şiddetli seyreden sedef hastalarının yüksek tansiyon, kalp hastalıkları ve kolesterol gibi damarsal hastalıkların yanı sıra lenfoma türü kanserler, obezite ve diyabet gibi hastalıklara daha yatkın olduğu görülüyor.''
Hastaların sadece sedeflerini tedavi etmenin yeterli olmadığını da vurgulayan Atakan, bu hastaların bir yaşam biçimi oluşturması gerektiğini, normal kiloya düşmeleri, sigara ve alkolü bırakmaları, kolesterol ve kan yağlarını normal seviyeye düşürmek için çaba göstermeleri ve egzersiz yapmalarının çok önemli olduğunu kaydetti.
Sedefin bulaşıcı bir hastalık olmadığını ancak altında yatan genetik nedenlerden ötürü ailesinde sedef olan kişilerde bu hastalığın daha sık görüldüğü bilgisini veren Atakan, ''Hastalığın ortaya çıkışını tetikleyen faktörler olabilir ancak altta yatan asıl neden genetik yatkınlıktır. Yapılan çalışmalarda, çocukluk çağındaki sedef hastalarının yaklaşık 3'te 1'inin birinci derece akrabalarında sedef olduğu tespit edildi'' dedi.
Atakan, Sivas'ın Kangal ilçesindeki Balıklı Göl'ün sedef hastaları tarafından umut olarak görüldüğünü de belirterek, şöyle devam etti:
''Hastaları uyarıyoruz. 'Hijyen koşullarının çok uygun olmaması nedeniyle kan yoluyla bulaşan hastalıkların yayılmasına neden olabilir mi' endişesi taşıyoruz. Çünkü balıklar sedef plakalarını ısırarak kaldırırken kanamaya neden olarak kişiden kişiye hastalık geçmesine sebep olabilirler. Balıklar bazen deride travmaya neden olabiliyor. Hastalar bazen bize çok daha şiddetli bir tabloyla dönebiliyorlar. Çünkü sedef travma ile de tetiklenir bu da daha önce sedef olmayan bölgelerinde yeni sedeflerin oluşmasına neden olabilir.''
Güneş ışınlarının sedef hastalarına iyi geldiğini de kaydeden Atakan, ''Güneş ışınları bir radyasyon kaynağı. Bu ışımanın deride aşırı çoğalan hücrelerin çoğalmasını durduracak şekilde bağışıklık sistemini baskılama etkisi var'' dedi.
Sedef hastalarının genellikle toplumdan kaçan, içine kapanık, depresyona çok sık giren bir hasta grubu olduğunu ifade eden Atakan, hastaların ''Nasıl olsa sedeflerim geçmeyecek'' düşüncesi ile tedaviden uzaklaştıklarını belirtti.
Atakan, şunları dile getirdi:
''Sedefin tedavisi mümkün ancak kronik bir hastalık olduğu için tedavi ömür boyu sürer. Tedaviyi keserseniz mutlaka tekrarlar. Her hastanın hastalık seyri, tipi, yerleşim yeri gibi etkenlere göre tedavisi belirleniyor. Sedefli hastalar, hastalıkları ne kadar şiddetli olursa olsun hiç döküntüsüz bir hayat sürdürebilir. Önemli olan doktorlarının teşhis ve tedavilerine olan güvenlerini kaybetmemeleri ve kendileri için uygun görülen tedaviyi istikrarlı bir şekilde devam ettirmeleridir.''