Hayat sürüp gidiyor. Önümüze hamburger de sunuluyor, çikolata da! Sofraya baklava da geliyor, salata da! Uzun yaşamak için bunlardan tamamen uzak durmamız gerekmiyor. Her şeyi yiyerek de sağlıklı ve uzun yaşayabiliriz!Prof. Dr. Nevrez Koylan abartmadan mevsiminde yemeyi öneriyor.
Hangi yağ sağlıklı, hangisi değil?
Aslında yağlar çok da zararlı değil ama gördükleri işlem onları zararlı hale getiriyor. Kızartma yaparken yağın ısısı yükseldikçe içerisinde bol miktarda trans yağ asidi ortaya çıkıyor. Kızartmadığınız sürece ve aşırı miktarlarda tüketmediğiniz sürece yağlar sağlığa büyük zarar vermez. Vücudun Omega 6 dengesinin bellibaşlı kaynağı zeytinyağıdır. Zeytinyağını diğer yağlarla değişimli şekilde kullanmakta fayda var. Yumuşak margarinlerle katı margarinler arasında da ciddi bir fark vardır. Çünkü bunların üretim teknikleri farklıdır. Katı maddelerin kullanılmasını kesinlikle önermem ama yumuşak margarinler hem yağ içeriklerinin az olması hem de üretim teknikleri itibariyle onları margarinden uzaklaştırdığı için kullanılabilir.
Beslenmenin diğer unsurlarına geçecek olursak…
Gıdalardan yeterince lif almak da sağlıklı beslenmenin bir unsuru. Bunun için de bol bol sebze ve meyve yemek gerekiyor. Çok tahıllı maddelere dikkat etmek gerekiyor. Pirinç yerine bulgur tüketmek mesela… Ya kepekli pirinç tercih edilmeli ya da bulgur yenmeli. Çünkü bulgur ve kepekli pirinç glisemik indeksi hızla yükseltip düşürmez, böylece de kişi daha uzun sürede acıkır. Oysa beyaz pirinç, beyaz makarna yendiğinde kan şekeri aniden yükselir ve aniden düşer. Böyle olunca da makarnayı ya da pirinç pilavını yiyen kişi kısa bir süre sonra tekrar acıkır.
Peki ya katkı maddeleri?
Her türlü endüstriyel gıda, içinde ciddi miktarda katkı maddesi barındırmaktadır. Bu nedenle mümkün olduğunca endüstriyel gıdalardan uzak durmak gerekiyor. Örneğin çikolataların içinde çok ciddi miktarda soya lesitini var. Soya lesitininin de bir özelliği var. Bu madde bitkisel östrojen yani kadınlık hormonları içerir. Durum böyle olunca fazla çikolata yiyen bir erkeğin delikanlılığı bozulabilir. Ya da çocukların aşırı çikolata yemeleri halinde erken ergenlikle karşı karşıya gelme ihtimalleri çok yüksek.
Bir de mısır şurubu konusu var!
Evet, ayrıca son günlerde çok sözü edilen mısır şurubu ve zararları durumu var. Bildiğim kadarıyla sadece tereyağı ve şeker şerbetiyle üretim yapan hiçbir baklavacı yok. Baklavacıların hemen hepsi çok ya da az oranda katkı maddesi ve özellikle de maliyeti büyük oranda düşüren mısır şurubunu kullanmakta. Aslında bunun basit ticari nedenleri var. Eğer üretici baklavayı tereyağı ile yapsa 10 gün içinde baklava acır, yenmez hale gelir. Şeker şurubuyla yapsa 3-4 günden sonra baklava şekerlenir. Sadece maliyet hesabı için değil belki ama tamamen ticari kaygıyla gereği mısır şurubu sıkça kullanılıyor. Bu nedenle büyük zincir mağazalar yerine ev yapımı ürünlere yönelmek daha mantıklı. Çünkü sokak arasında kalmış küçük dükkanlarda hâlâ eski usulle üretim yapılıp satılma ihtimali yüksek.
Pastanelerde de aynı şey geçerli o zaman…
Evet, aynı şey piyasadaki börekçiler, simitçiler, pastaneler için de geçerli.
Nasıl yani, sokak simitinde de mi var mısır şurubu?
Simitçilerin çoğu artık pekmez yerine mısır şurubu ve gıda boyası kullanıyor. Biliyorsunuz simite o kahverengi kızarmış havasını veren pekmezdir. Ancak pekmezin fiyatının yüksekliği nedeniyle maliyetleri düşürmek isteyen simit fırınları mısır şurubunu boya ile renklendirip aynı tatlı kıvamı ve kızarmış görüntüyü elde edebiliyorlar.
Başka ne tür gıdalarda var bu şurup?
Mesela nar ekşisi bile artık mısır şurubu ile yapılmaya başladı. Piyasada son dönemde nar ekşisi sosu adı altında, hem de ünlü markaların ürünleri çıkmaya başladı. Bunların çoğu nar aromalı ve gıda boyası karıştırılmış mısır şurubu! Bir miktar da limon tuzu katılarak hafif ekşilik de verilmiştir ve ortaya nar ekşisi sosu diye bir ürün çıkmıştır. Bu tip ürünlere karşı dikkatli olmak şart.
Sağımıza baksak mısır şurubu, solumuza baksak başka bir katkı maddesi… Ne yiyeceğiz biz?
Tabii ki başka bir çaremiz olmadığı için marketlerden alışveriş de yapacağız, arada bir hamburger de yiyeceğiz, pasta da! Ama kendi sağlığımız adına yapacağımız en önemli şey yemek konusunu abartmamak olacaktır. Aşırı yemeyeceğiz! Ayrıca yemenin en önemli dürtülerinden bir tanesi de aslında tatmin hissidir. O tatmin hissini sağlayacak başka birtakım şeyler yapmakta fayda var ki bu da işin psikososyal boyutunun içine giriyor. Yani beslenme konusu da insanın psikolojisi ile direkt alakalı. Çünkü yemek insanın kendini en kolay ödüllendirme yoludur ve insanı en kısa zamanda mutlu eden bir eylemdir. Bu nedenle yemek yemenin bu sosyal boyutunu da düşünmek ve göz önünde bulundurmakta yarar var.
Ekmeğin hangisini tercih etmeliyiz?
Bana sorarsanız Türkiye"de ekmek ciddi bir sorun. İçinde çok yüksek oranda tuz var ve çok yüksek oranda katkı maddesi var. Bir çuval una 250 gram katkı maddesi ekleyerek mis gibi kokan bir köy ekmeği elde ediliyor mesela! Evde ekmek yapmak bence en sağlıklı olanı!
Peki ama evde ekmek yapmak için de un kullanacağız. Unda da endüstriyel katkı maddeleri yok mu?
Piyasada katkısız, doğal un bulma şansınız çok daha yüksek. Bu unlardan alıp pekala ekmek yapabilirsiniz. Tabii kullanacağınız maya yine endüstriyel maya olacak ama sonuç hazır aldığınız ekmeklere oranla daha sağlıklı bir ürün olacaktır. Benim önerim bir ekmek makinesi edinip evde ekmeğinizi kendiniz yapmanız.
Büyük damacanalar zararlı
Bir de su konusu var. Hangi suyu içmeliyiz?
Su hakkında çok çeşitli spekülasyonlar var ama bir de işin realitesi var. Bu söylenenleri günlük hayatta uygulamak pek de mümkün olmuyor. Sağlıklı su ile ilgili en çok konuşulan konulardan biri de damacanalar. Çok kez dolum yapılan damacanaların insan sağlığı üzerine olumsuz etkileri var. Bu zararı biraz olsun azaltmak şu şekilde mümkün olabilir. 19 litrelik çoklu dolum yapılan bir damacana yerine üç tane beş litrelik pet şişe alınıp kullandıktan sonra atılabilir. Gerçi çevreciler bu söylediğime pek memnun olmayacaklar ama bu tip şişeleri bir kez kullanıp atmak sağlık açısından önemli. Ayrıca piyasa fiyatlarına bakarsanız da 19 litre damacana ile beş kiloluk şişeler arasında çok da büyük bir fiyat farkı olmadığını göreceksiniz.
Peki ömrü uzun meyveler sebzeler var mı? "Nar ye uzun yaşa", "portakal ye genç kal" gibi mesela…
Tabii ki her sebzenin her meyvenin çeşitli yararları var ama olaya bir bütün olarak baktığımızda önerim, her sebzeyi ve meyveyi sadece mevsiminde tüketmeniz gerektiği. Adam muzu Ekvador"da üretiyor, oradan gemiye koyuyor. Gemi iki ayda Türkiye"ye geliyor. Sonra 1-2 ay da burada depoda bekletiliyor. Ve hâlâ biz o muzdan bir fayda bekliyoruz. Başka bir örnek: Marketlerde satılan ithal elmalar var. Öyle güzeller ki sanki dün ağaçtan toplanmış gibi duruyorlar.
Onun öyle durabilmesi için tohumundan yolculuğuna kadar birçok katkı yapılıyor. Ben elmaların jet uçağıyla gelip ertesi gün market raflarında yerini aldığını sanmıyorum. Doğal olan hiçbir meyve üç ay boyunca bu kadar iyi bir şekilde kalamaz. Bırakın bunları bence. Eciş bücüş, şekli de pek düzgün olmayan, pazardan aldığınız elmaları yiyin. Çok daha sağlıklı!
Radikal
Hangi yağ sağlıklı, hangisi değil?
Aslında yağlar çok da zararlı değil ama gördükleri işlem onları zararlı hale getiriyor. Kızartma yaparken yağın ısısı yükseldikçe içerisinde bol miktarda trans yağ asidi ortaya çıkıyor. Kızartmadığınız sürece ve aşırı miktarlarda tüketmediğiniz sürece yağlar sağlığa büyük zarar vermez. Vücudun Omega 6 dengesinin bellibaşlı kaynağı zeytinyağıdır. Zeytinyağını diğer yağlarla değişimli şekilde kullanmakta fayda var. Yumuşak margarinlerle katı margarinler arasında da ciddi bir fark vardır. Çünkü bunların üretim teknikleri farklıdır. Katı maddelerin kullanılmasını kesinlikle önermem ama yumuşak margarinler hem yağ içeriklerinin az olması hem de üretim teknikleri itibariyle onları margarinden uzaklaştırdığı için kullanılabilir.
Beslenmenin diğer unsurlarına geçecek olursak…
Gıdalardan yeterince lif almak da sağlıklı beslenmenin bir unsuru. Bunun için de bol bol sebze ve meyve yemek gerekiyor. Çok tahıllı maddelere dikkat etmek gerekiyor. Pirinç yerine bulgur tüketmek mesela… Ya kepekli pirinç tercih edilmeli ya da bulgur yenmeli. Çünkü bulgur ve kepekli pirinç glisemik indeksi hızla yükseltip düşürmez, böylece de kişi daha uzun sürede acıkır. Oysa beyaz pirinç, beyaz makarna yendiğinde kan şekeri aniden yükselir ve aniden düşer. Böyle olunca da makarnayı ya da pirinç pilavını yiyen kişi kısa bir süre sonra tekrar acıkır.
Peki ya katkı maddeleri?
Her türlü endüstriyel gıda, içinde ciddi miktarda katkı maddesi barındırmaktadır. Bu nedenle mümkün olduğunca endüstriyel gıdalardan uzak durmak gerekiyor. Örneğin çikolataların içinde çok ciddi miktarda soya lesitini var. Soya lesitininin de bir özelliği var. Bu madde bitkisel östrojen yani kadınlık hormonları içerir. Durum böyle olunca fazla çikolata yiyen bir erkeğin delikanlılığı bozulabilir. Ya da çocukların aşırı çikolata yemeleri halinde erken ergenlikle karşı karşıya gelme ihtimalleri çok yüksek.
Bir de mısır şurubu konusu var!
Evet, ayrıca son günlerde çok sözü edilen mısır şurubu ve zararları durumu var. Bildiğim kadarıyla sadece tereyağı ve şeker şerbetiyle üretim yapan hiçbir baklavacı yok. Baklavacıların hemen hepsi çok ya da az oranda katkı maddesi ve özellikle de maliyeti büyük oranda düşüren mısır şurubunu kullanmakta. Aslında bunun basit ticari nedenleri var. Eğer üretici baklavayı tereyağı ile yapsa 10 gün içinde baklava acır, yenmez hale gelir. Şeker şurubuyla yapsa 3-4 günden sonra baklava şekerlenir. Sadece maliyet hesabı için değil belki ama tamamen ticari kaygıyla gereği mısır şurubu sıkça kullanılıyor. Bu nedenle büyük zincir mağazalar yerine ev yapımı ürünlere yönelmek daha mantıklı. Çünkü sokak arasında kalmış küçük dükkanlarda hâlâ eski usulle üretim yapılıp satılma ihtimali yüksek.
Pastanelerde de aynı şey geçerli o zaman…
Evet, aynı şey piyasadaki börekçiler, simitçiler, pastaneler için de geçerli.
Nasıl yani, sokak simitinde de mi var mısır şurubu?
Simitçilerin çoğu artık pekmez yerine mısır şurubu ve gıda boyası kullanıyor. Biliyorsunuz simite o kahverengi kızarmış havasını veren pekmezdir. Ancak pekmezin fiyatının yüksekliği nedeniyle maliyetleri düşürmek isteyen simit fırınları mısır şurubunu boya ile renklendirip aynı tatlı kıvamı ve kızarmış görüntüyü elde edebiliyorlar.
Başka ne tür gıdalarda var bu şurup?
Mesela nar ekşisi bile artık mısır şurubu ile yapılmaya başladı. Piyasada son dönemde nar ekşisi sosu adı altında, hem de ünlü markaların ürünleri çıkmaya başladı. Bunların çoğu nar aromalı ve gıda boyası karıştırılmış mısır şurubu! Bir miktar da limon tuzu katılarak hafif ekşilik de verilmiştir ve ortaya nar ekşisi sosu diye bir ürün çıkmıştır. Bu tip ürünlere karşı dikkatli olmak şart.
Sağımıza baksak mısır şurubu, solumuza baksak başka bir katkı maddesi… Ne yiyeceğiz biz?
Tabii ki başka bir çaremiz olmadığı için marketlerden alışveriş de yapacağız, arada bir hamburger de yiyeceğiz, pasta da! Ama kendi sağlığımız adına yapacağımız en önemli şey yemek konusunu abartmamak olacaktır. Aşırı yemeyeceğiz! Ayrıca yemenin en önemli dürtülerinden bir tanesi de aslında tatmin hissidir. O tatmin hissini sağlayacak başka birtakım şeyler yapmakta fayda var ki bu da işin psikososyal boyutunun içine giriyor. Yani beslenme konusu da insanın psikolojisi ile direkt alakalı. Çünkü yemek insanın kendini en kolay ödüllendirme yoludur ve insanı en kısa zamanda mutlu eden bir eylemdir. Bu nedenle yemek yemenin bu sosyal boyutunu da düşünmek ve göz önünde bulundurmakta yarar var.
Ekmeğin hangisini tercih etmeliyiz?
Bana sorarsanız Türkiye"de ekmek ciddi bir sorun. İçinde çok yüksek oranda tuz var ve çok yüksek oranda katkı maddesi var. Bir çuval una 250 gram katkı maddesi ekleyerek mis gibi kokan bir köy ekmeği elde ediliyor mesela! Evde ekmek yapmak bence en sağlıklı olanı!
Peki ama evde ekmek yapmak için de un kullanacağız. Unda da endüstriyel katkı maddeleri yok mu?
Piyasada katkısız, doğal un bulma şansınız çok daha yüksek. Bu unlardan alıp pekala ekmek yapabilirsiniz. Tabii kullanacağınız maya yine endüstriyel maya olacak ama sonuç hazır aldığınız ekmeklere oranla daha sağlıklı bir ürün olacaktır. Benim önerim bir ekmek makinesi edinip evde ekmeğinizi kendiniz yapmanız.
Büyük damacanalar zararlı
Bir de su konusu var. Hangi suyu içmeliyiz?
Su hakkında çok çeşitli spekülasyonlar var ama bir de işin realitesi var. Bu söylenenleri günlük hayatta uygulamak pek de mümkün olmuyor. Sağlıklı su ile ilgili en çok konuşulan konulardan biri de damacanalar. Çok kez dolum yapılan damacanaların insan sağlığı üzerine olumsuz etkileri var. Bu zararı biraz olsun azaltmak şu şekilde mümkün olabilir. 19 litrelik çoklu dolum yapılan bir damacana yerine üç tane beş litrelik pet şişe alınıp kullandıktan sonra atılabilir. Gerçi çevreciler bu söylediğime pek memnun olmayacaklar ama bu tip şişeleri bir kez kullanıp atmak sağlık açısından önemli. Ayrıca piyasa fiyatlarına bakarsanız da 19 litre damacana ile beş kiloluk şişeler arasında çok da büyük bir fiyat farkı olmadığını göreceksiniz.
Peki ömrü uzun meyveler sebzeler var mı? "Nar ye uzun yaşa", "portakal ye genç kal" gibi mesela…
Tabii ki her sebzenin her meyvenin çeşitli yararları var ama olaya bir bütün olarak baktığımızda önerim, her sebzeyi ve meyveyi sadece mevsiminde tüketmeniz gerektiği. Adam muzu Ekvador"da üretiyor, oradan gemiye koyuyor. Gemi iki ayda Türkiye"ye geliyor. Sonra 1-2 ay da burada depoda bekletiliyor. Ve hâlâ biz o muzdan bir fayda bekliyoruz. Başka bir örnek: Marketlerde satılan ithal elmalar var. Öyle güzeller ki sanki dün ağaçtan toplanmış gibi duruyorlar.
Onun öyle durabilmesi için tohumundan yolculuğuna kadar birçok katkı yapılıyor. Ben elmaların jet uçağıyla gelip ertesi gün market raflarında yerini aldığını sanmıyorum. Doğal olan hiçbir meyve üç ay boyunca bu kadar iyi bir şekilde kalamaz. Bırakın bunları bence. Eciş bücüş, şekli de pek düzgün olmayan, pazardan aldığınız elmaları yiyin. Çok daha sağlıklı!
Radikal