İstanbul'da 24 kişide görülen salgın sonrası Sağlık Bakanı Recep Akdağ, gerekli tedbirleri almak zorunda olduklarını söylerken 'Gerekirse 1975 ile 1990 arasında doğanları aşılayabiliriz" dedi..TÜSİAD"ın düzenlediği "Türkiye"nin Avrupa Birliği"ne Üyelik Sürecinde Sağlıkta İnovasyon Rapor Tanıtım Toplantısı"nda konuşan Akdağ, sağlık alanında araştırma ve geliştirme çalışmalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Obezitenin artık bütün dünyada bir sağlık sorunu haline geldiğini, bunun diyabet, kalp ve kanser gibi hastalıkları beraberinde getirdiğini ifade eden Akdağ, obezitenin Türkiye için de bir salgın haline geldiğini belirtti. Akdağ, bununla ilgili ciddi tedbirler almak zorunda olduklarını, bu nedenle bir eylem planı hazırladıklarını hatırlattı.
Türkiye"de sağlıkta, teknoloji alanında büyük keşiflerin yapılmadığını, herhangi bir ilaç molekülü geliştirilmediğini söyleyen Akdağ, bunun ana sebebinin Türkiye"de bilimsel araştırmaların gereken noktaya ulaşamaması olduğunu ifade etti. Hükümet olarak AR-GE çalışmalarına ciddi destekler verdiklerini anlatan Akdağ, özellikle ilaç alanında çalışmaların ilgili kurumlarla tartışıldığını söyledi.
İlaçların fiyatlandırılması ve satın alımında ilgili ilaç şirketlerinden şikayetler geldiğini dile getiren Akdağ, "Bu durum AR-GE yatırımlarını etkilemez. Çünkü bu tedbirlerin alınmadığı yıllarda da gerekli yatırımların yapılmadığını görüyoruz" diye konuştu.
Bakan Akdağ, Türkiye"deki bilim adamı sayısının ve niteliğinin yüksekliğine işaret ederek, bu hususta belli kümelenmelerin olması gerektiğini ifade etti.
Akdağ, "Bunu hızlandırmak için teknolojiyi Türkiye"ye transfer ederken ya da doğrudan Türkiye"de teknolojik yatırım halinde uzun süreli garantili alımlar yapabiliriz. Çünkü kamu burada en büyük alıcı durumunda. Sağlık hizmeti de yine çoğunlukla kamu hastanelerinde veriliyor. Şimdiye kadar iki aşı konusunda bunu yaptık. Teknolojinin belli bir bölümünü Türkiye"ye taşıdık" bilgisini aktardı. Bu alandaki çalışmaları sürdüreceklerini belirten Akdağ, ilaç alanında da birtakım önlemler aldıklarını söyledi.
Türkiye"nin bu konuda büyüyen bir pazar olduğunu, aldıkları tedbirlerle büyümeyi kontrollü hale getirdiklerini anlatan Akdağ, bu pazarın kontrolsüz büyümesi halinde kamunun aldığı ilacın parasını ödeyemez duruma gelme riski bulunduğunu kaydetti.
Akdağ, patent ve veri korumayla ilgili değerlendirmelerde de bulanarak, veri korumanın süresinin sona ermesinden sonra ilaçların jeneriğinin üretilebildiğini, bunun yeni ilaçların keşfini teşvik ettiğini belirtti.
Patent ve veri korumayla ilgili sürenin uzamasını "sürekli yeşillik" olarak niteleyen Akdağ, ilaç firmalarından bu konuda çok sayıda başvuru yapıldığını, bunun kötüye kullanılmaması gerektiğine işaret etti.
İlaçların ruhsatlandırılmasında aranan "iyi uygulama belgesi" ile ilgili de değerlendirmeler yapan Akdağ, Türk firmalarının yurt dışında ürettiği ürünler için bu belgenin alınmasında bazı ülkelerde zorluklarla karşılaşıldığını anlattı. Akdağ, bunları "tarife dışı engelleme" olarak değerlendirerek, "Biz de halkımızın sağlığını korumak için, dışarıdan gelen ürünler için kuralımızı değiştirdik. Buna tepki gösterildi ancak biz de karşı tarafın yaptığının dışında bir şey yapmıyoruz. Bir orta noktayı bulacağız. Karşılıklı tanıma prosedürleri geliştirilecek" diye konuştu.
Sağlıkta dönüşüm programı ile sağlık alanında yaşanan gelişmelere de dikkati çeken Akdağ, bunun birçok ülke tarafından örnek alındığını, özellikle performansa dayalı ödeme sistemini uygulamak için kendileriyle temasa geçen ülkeler olduğunu bildirdi.
Akdağ, performansa dayalı ödeme sistemi ile Sağlık Bakanlığı"nda çalışan doktorların yüzde 94"ünün gönüllü olarak muayenehanesini kapattığını ifade etti.
"TÜRKİYE"DE KIZAMIK SALGINI YOK"
Toplantıdan ayrılırken gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Akdağ, İstanbul"da 24 kişide kızamık hastalığı görüldüğünün belirtilmesi ve ülkede salgın olup olmadığının sorulması üzerine, 13 Ocakta görülen ilk vakanın, turistlere hizmet veren kuyumcuda çalışan bir kişi olduğunu söyledi.
Hastaların tümünün yurt dışı kaynaklı virüsten etkilendiğini ifade eden Akdağ, geçmişte ülkede binlerce kişiyi etkileyen kızamık salgınları olduğunu, gerçekleştirdikleri aşılama programı sayesinde 2006"dan beri vaka sayısının yok denecek kadar azaldığını bildirdi.
Akdağ, 2007-2010 yılları arasında 4 ile 7 kızamık vakası görüldüğünü, bunlara da dış kaynaklı virüslerin neden olduğunu belirterek, daha önce "Türkiye"de kızamığın elimine edildiği, Avrupa"dan bulaşma olur diye korkuyoruz" açıklaması yaptığını hatırlattı. Son vakaların da bu tür vakalar olduğunu vurgulayan Akdağ, hastalığın 1975 ile 1990 doğumlular arasında görüldüğünü, 1990 sonrasında doğanlarda vakaya rastlanmadığını kaydetti.
Bakan Akdağ, bunun, bu yaş grubunda aşılama yapılmadığı anlamına geldiğini ifade ederek, konuyla ilgili bilim kurulunda tedbirlerin görüşüldüğünü, bu yaş grubundaki kişilerin aşılanıp aşılanmayacağının ele alındığını söyledi.
Bakan Akdağ, "Gerekirse 1975 ile 1990 arasında doğanları aşılayabiliriz" dedi.
Kızamık aşısının ilk dozunun bebekler 12 aylık olunca yapıldığını anımsatan Akdağ, bu yaş altındaki bebekler için risk oluşmaması amacıyla bölgelerde aile hekimlerinin uyarıldığını, gerekirse bu yerlerde 12. ayın altındaki bebeklere ilk doz aşının yapılabileceğini söyledi.
Akdağ, bir soru üzerine, "Şu anda bir kızamık salgını yok, ama oluşmaması için gerekli tedbirleri almak zorundayız" dedi.
İstanbul"da Bağcılar, Güngören, Bahçelievler"in de aralarında bulunduğu 11 yerde vakaların görüldüğünü söyleyen Akdağ, aile hekimleriyle irtibata geçilerek bu riskli bölgelerdeki 5 yaş altında aşılanmamış çocukların tespit edilerek aşılanmasını istediklerini bildirdi.
Akdağ, bir başka soru üzerine, Türkiye"de obeziteye karşı mücadele ettiklerini, halkın bu konudaki duyarlılığının önem taşıdığını söyledi.
Sezaryenle doğum oranlarının düşürülmesi için normal doğumun teşvik edilmesine yönelik uygulamayla ilgili bir soru üzerine de Akdağ, bunun yeni bir uygulama olmadığını belirtti.
Sezaryenin bir ameliyat olduğunu ifade eden Akdağ, normal doğum için getirilen performans ücretinin sezaryen için ödenenden daha düşük olmadığına işaret etti. Ailelere de bu konuda duyarlı olmaları çağrısı yapan Akdağ, "Sezaryen demek karnınızın neşterle yarılması demektir. Gerekmedikçe sezaryene yönelinmemeli" uyarısında bulundu.
Obezitenin artık bütün dünyada bir sağlık sorunu haline geldiğini, bunun diyabet, kalp ve kanser gibi hastalıkları beraberinde getirdiğini ifade eden Akdağ, obezitenin Türkiye için de bir salgın haline geldiğini belirtti. Akdağ, bununla ilgili ciddi tedbirler almak zorunda olduklarını, bu nedenle bir eylem planı hazırladıklarını hatırlattı.
Türkiye"de sağlıkta, teknoloji alanında büyük keşiflerin yapılmadığını, herhangi bir ilaç molekülü geliştirilmediğini söyleyen Akdağ, bunun ana sebebinin Türkiye"de bilimsel araştırmaların gereken noktaya ulaşamaması olduğunu ifade etti. Hükümet olarak AR-GE çalışmalarına ciddi destekler verdiklerini anlatan Akdağ, özellikle ilaç alanında çalışmaların ilgili kurumlarla tartışıldığını söyledi.
İlaçların fiyatlandırılması ve satın alımında ilgili ilaç şirketlerinden şikayetler geldiğini dile getiren Akdağ, "Bu durum AR-GE yatırımlarını etkilemez. Çünkü bu tedbirlerin alınmadığı yıllarda da gerekli yatırımların yapılmadığını görüyoruz" diye konuştu.
Bakan Akdağ, Türkiye"deki bilim adamı sayısının ve niteliğinin yüksekliğine işaret ederek, bu hususta belli kümelenmelerin olması gerektiğini ifade etti.
Akdağ, "Bunu hızlandırmak için teknolojiyi Türkiye"ye transfer ederken ya da doğrudan Türkiye"de teknolojik yatırım halinde uzun süreli garantili alımlar yapabiliriz. Çünkü kamu burada en büyük alıcı durumunda. Sağlık hizmeti de yine çoğunlukla kamu hastanelerinde veriliyor. Şimdiye kadar iki aşı konusunda bunu yaptık. Teknolojinin belli bir bölümünü Türkiye"ye taşıdık" bilgisini aktardı. Bu alandaki çalışmaları sürdüreceklerini belirten Akdağ, ilaç alanında da birtakım önlemler aldıklarını söyledi.
Türkiye"nin bu konuda büyüyen bir pazar olduğunu, aldıkları tedbirlerle büyümeyi kontrollü hale getirdiklerini anlatan Akdağ, bu pazarın kontrolsüz büyümesi halinde kamunun aldığı ilacın parasını ödeyemez duruma gelme riski bulunduğunu kaydetti.
Akdağ, patent ve veri korumayla ilgili değerlendirmelerde de bulanarak, veri korumanın süresinin sona ermesinden sonra ilaçların jeneriğinin üretilebildiğini, bunun yeni ilaçların keşfini teşvik ettiğini belirtti.
Patent ve veri korumayla ilgili sürenin uzamasını "sürekli yeşillik" olarak niteleyen Akdağ, ilaç firmalarından bu konuda çok sayıda başvuru yapıldığını, bunun kötüye kullanılmaması gerektiğine işaret etti.
İlaçların ruhsatlandırılmasında aranan "iyi uygulama belgesi" ile ilgili de değerlendirmeler yapan Akdağ, Türk firmalarının yurt dışında ürettiği ürünler için bu belgenin alınmasında bazı ülkelerde zorluklarla karşılaşıldığını anlattı. Akdağ, bunları "tarife dışı engelleme" olarak değerlendirerek, "Biz de halkımızın sağlığını korumak için, dışarıdan gelen ürünler için kuralımızı değiştirdik. Buna tepki gösterildi ancak biz de karşı tarafın yaptığının dışında bir şey yapmıyoruz. Bir orta noktayı bulacağız. Karşılıklı tanıma prosedürleri geliştirilecek" diye konuştu.
Sağlıkta dönüşüm programı ile sağlık alanında yaşanan gelişmelere de dikkati çeken Akdağ, bunun birçok ülke tarafından örnek alındığını, özellikle performansa dayalı ödeme sistemini uygulamak için kendileriyle temasa geçen ülkeler olduğunu bildirdi.
Akdağ, performansa dayalı ödeme sistemi ile Sağlık Bakanlığı"nda çalışan doktorların yüzde 94"ünün gönüllü olarak muayenehanesini kapattığını ifade etti.
"TÜRKİYE"DE KIZAMIK SALGINI YOK"
Toplantıdan ayrılırken gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Akdağ, İstanbul"da 24 kişide kızamık hastalığı görüldüğünün belirtilmesi ve ülkede salgın olup olmadığının sorulması üzerine, 13 Ocakta görülen ilk vakanın, turistlere hizmet veren kuyumcuda çalışan bir kişi olduğunu söyledi.
Hastaların tümünün yurt dışı kaynaklı virüsten etkilendiğini ifade eden Akdağ, geçmişte ülkede binlerce kişiyi etkileyen kızamık salgınları olduğunu, gerçekleştirdikleri aşılama programı sayesinde 2006"dan beri vaka sayısının yok denecek kadar azaldığını bildirdi.
Akdağ, 2007-2010 yılları arasında 4 ile 7 kızamık vakası görüldüğünü, bunlara da dış kaynaklı virüslerin neden olduğunu belirterek, daha önce "Türkiye"de kızamığın elimine edildiği, Avrupa"dan bulaşma olur diye korkuyoruz" açıklaması yaptığını hatırlattı. Son vakaların da bu tür vakalar olduğunu vurgulayan Akdağ, hastalığın 1975 ile 1990 doğumlular arasında görüldüğünü, 1990 sonrasında doğanlarda vakaya rastlanmadığını kaydetti.
Bakan Akdağ, bunun, bu yaş grubunda aşılama yapılmadığı anlamına geldiğini ifade ederek, konuyla ilgili bilim kurulunda tedbirlerin görüşüldüğünü, bu yaş grubundaki kişilerin aşılanıp aşılanmayacağının ele alındığını söyledi.
Bakan Akdağ, "Gerekirse 1975 ile 1990 arasında doğanları aşılayabiliriz" dedi.
Kızamık aşısının ilk dozunun bebekler 12 aylık olunca yapıldığını anımsatan Akdağ, bu yaş altındaki bebekler için risk oluşmaması amacıyla bölgelerde aile hekimlerinin uyarıldığını, gerekirse bu yerlerde 12. ayın altındaki bebeklere ilk doz aşının yapılabileceğini söyledi.
Akdağ, bir soru üzerine, "Şu anda bir kızamık salgını yok, ama oluşmaması için gerekli tedbirleri almak zorundayız" dedi.
İstanbul"da Bağcılar, Güngören, Bahçelievler"in de aralarında bulunduğu 11 yerde vakaların görüldüğünü söyleyen Akdağ, aile hekimleriyle irtibata geçilerek bu riskli bölgelerdeki 5 yaş altında aşılanmamış çocukların tespit edilerek aşılanmasını istediklerini bildirdi.
Akdağ, bir başka soru üzerine, Türkiye"de obeziteye karşı mücadele ettiklerini, halkın bu konudaki duyarlılığının önem taşıdığını söyledi.
Sezaryenle doğum oranlarının düşürülmesi için normal doğumun teşvik edilmesine yönelik uygulamayla ilgili bir soru üzerine de Akdağ, bunun yeni bir uygulama olmadığını belirtti.
Sezaryenin bir ameliyat olduğunu ifade eden Akdağ, normal doğum için getirilen performans ücretinin sezaryen için ödenenden daha düşük olmadığına işaret etti. Ailelere de bu konuda duyarlı olmaları çağrısı yapan Akdağ, "Sezaryen demek karnınızın neşterle yarılması demektir. Gerekmedikçe sezaryene yönelinmemeli" uyarısında bulundu.