Taşta şifa arayana uzman uyarısı
Canlı renkleri ve benzersiz desenleriyle takı sektöründe kullanımı günden güne artan süs taşları, şifa arayan, nazardan, kötülüklerden korunmaya, evine bereket getirmeye çalışan çok sayıda insanın da tercih nedeni haline geldi.
Canlı renkleri ve benzersiz desenleriyle takı sektöründe kullanımı günden güne artan süs taÅŸları, ÅŸifa arayan, nazardan, kötülüklerden korunmaya, evine bereket getirmeye çalışan çok sayıda insanın da tercih nedeni haline geldi. Canlı renkleri ve benzersiz desenleriyle takı sektöründe kullanımı günden güne artan süs taÅŸları, ÅŸifa arayan, nazardan, kötülüklerden korunmaya, evine bereket getirmeye çalışan çok sayıda insanın da tercih nedeni haline geldi.Â*
Ancak uzmanlar, bu taşların bilinçsiz kullanımının fayda yerine sağlığa zarar da verebileceğine dikkati çekiyor.
Kıymetli taşların nasıl oluştuğunu, fiziksel ve kimyasal özelliklerini araştıran gemoloji biliminin Türkiye'deki tek akademisyen uzmanı Dokuz Eylül Üniversitesi İzmir Meslek Yüksekokulu Kuyumculuk ve Takı Tasarım Programı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Hatipoğlu, süs taşlarıyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Süs taşlarının tarihin ilk dönemlerinden bu yana takı malzemesi olmasının yanında çeşitli anlamlar yüklenerek fayda aranan taşlar olarak dikkati çektiğini, bilim ve teknolojideki değişime rağmen bu inançların kaybolmadığını belirten Hatipoğlu, bu taşlara yüklenen anlamları bilimsel süzgeçten geçirmek üzere çalışmalar yaptıklarını ifade etti.
Bazı süs taşlarının şifa kaynağı olarak görüldüğüne sıklıkla şahit olduğunu, taşların belli özellikleri itibarıyla sağlığa yararlarının olabileceğini ancak bunun tıbbın bir alternatifi olarak görülmemesi gerektiğine dikkat çeken Hatipoğlu, "Hiçbir taş bir ilacın eş değeri olamaz. Süs taşlarının insan üzerinde sadece psikoterapik bir etkisi olabilir. Fizyolojik bir rahatsızlığın taşlarla tedavi edildiğine ilişkin bilimsel bir bulgu yoktur. Bugüne kadar (ben ilaç kullanmadım, süs taşını tuttum, iyileştim) diyen olmadı. Psikoterapik etkinin suiistimal edilmemesi gerekiyor" dedi.
Türkiye'nin tek gemoloji laboratuvarına sahip olduklarını, laboratuvarda bulunan konfokal mikro-raman cihazı sayesinde taşların moleküler düzeyde yapılarını inceleyebildiklerini anlatan Hatipoğlu, Türkiye'de de çıkarılan ve sıklıkla kullanılan bazı süs taşlarına yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Kristallerin elektrik gizemi
Eskişehir Sarıcakaya bölgesinden çıkarılan Mavi Kalsedon'un kimyasal özelliği nedeniyle içerisine konan asitik malzemelerin sıcaklığını muhafaza ettiğini, bu nedenle Roma döneminde içecek kabı olarak kullanıldığını anlatan Doç. Dr. Hatipoğlu, taşın tarihten bu yana nazara iyi geldiği inancıyla kullanıldığını da kaydetti.
Hatipoğlu, şöyle konuştu:
"Bu kristallerin piyezo elektrik yani elektrik akımını düzenli titreşimlere dönüştürme özelliği vardır. Örneğin bu kristaller arasında mavi kalsedona göre daha etkili olan kuvars kristaline akım verildiğinde taşın içinde sabit düzenli rezonans oluşur ve akım kesilmezse bu titreşimler 3 bin yılda 1 saniye şaşar. Kullandığımız kuartz saatlerde bu kristalden kesilme plakalar kullanılmaktadır.
İnsanda da statik elektrik vardır. Beynimizdeki tüm komutlar, elektrik gücüyle vücuda dağılır. Bu kristaller, piyezo elektrik özelliğinin verdiği etkiyle insandan insana geçebilen ve halk arasında nazar da denilen biyoenerjiye karşı koruma sağlayabiliyor. Ancak bunun için taşı kullanacak kişinin elektriğiyle taştaki elektriğin moleküler olarak terbiye edilmesi, paralel hale getirilmesi gerekiyor. Bu işlem de ancak bir gemoloji laboratuvarında, taşa verilecek çok yüksek lazer ışınıyla mümkün olabiliyor. İşlem sonrası o taşı bedeninde saklayan kişi,vücut elektriği için bir nevi sigorta edinmiş oluyor. İşlem görmemiş bir taşın vücut elektriğine bir etkisi olmaz."
Akik taşı geleneğinin kökeni
Murat Hatipoğlu, aynı grupta yer alan bilinen adıyla akik olan agat taşının, serinletici özelliği nedeniyle özellikle çöllerde yaşayanlar tarafından kullanıldığına işaret ederek, "Örneğin Peygamber Efendimiz'in de akik taşından bir yüzüğü vardı. Çöl bölgesinde insanlar susuzluk çektiğinde bu taşı ağızlarına alırdı. Tükürük bezlerini uyaran akik, susuzluk hissini geçici olarak giderir. Akik taşından yüzük takma geleneğinin arkasında bu ihtiyaç yatmaktadır"
Ametiste dikkat
Doç. Dr. Hatipoğlu, sıklıkla kullanılan bir süs taşı olan ametistin ise çeşitli faydalarının olduğu bilinmesine rağmen yanlış kullanım nedeniyle çoğunlukla yarar yerine zarar verdiğini söyledi.
Yunanca'da "sarhoşluğa iyi gelen" ametistin, alkol sarhoşluğu değil bedensel sarhoşluğu tedavi edici özelliğinin bilindiğini anlatan Hatipoğlu, "Vücudumuz belli dönemlerde adrenaline benzeyen bir enzim salgılar. Bu enzim, beyinden kaslara emir komutlarını ileten elektrik dağılımını bozar. Bu durumda bir fizyolojik rahatsızlık olmaksınız halsizlik, huysuzluk ve olumsuzluk durumu hissedilir. Bu durumda eğer doğal bir ametist kristalini vücuda kısa bir süre değdirirseniz salgılanan enzimi durdurur. Tarih boyunca bu şekilde bir kullanımı vardır.Ülkemizde de ametist kristali, Balıkesir'in Dursunbey ilçesinde çıkarılır. Ancak talebe yanıt verilememesi nedeniyle Brezilya-Uruguay sınırındaki madenlerden çıkarılan taşlar ithal edilir. Ancak ithal edilen bu taşlardan bazıları laboratuvar ortamında renklendirilir. Bu taşa mor rengini veren gama radyasyonudur. Kristalin albenisinin artırılması için laboratuvarda taşa gama radyasyonu verilir. Bu insan için çok tehlikelidir. Bu ametisleri uzun süre elemizde tutmak içindeki gama radyasyonunun insana geçmesine neden olabilir. İthal kristallere göre daha küçük ve açık renkli olan yerli taşlarda böyle bir risk yoktur.
Ametist taşının televizyon, bilgisayar, cep telefonu gibi cihazlardan insan vücuduna geçen gama ışınını emebilecek bir kristal olduğunu, gün boyu maruz kalınan gama ışınının gece ametist taşı kullanılarak yapılmış bir yatakta uyuyarak atılabileceğini kaydeden Murat Hatipoğlu, "Burada dikkat edilmesi gereken nokta ancak ve ancak laboratuvar ortamında beyazlatılmış ametist kristali, gama ışınını emebilir. Mor renkli bir kristal zaten gama yönünden doymuş demektir ve bu ışını emmek yerine yayabilir. Bu taşı yakınınızda uzun süre tutmak zararlıdır. Yine yatak kumaşına yapılan uygulamalarda da ametistin toz olarak kullanılmaması gerekir. Çünkü toz parçaları akciğere yapışarak silikozis hastalığına neden olabilir" diye konuştu.
Türkiye'de, bu konularda büyük bir bilgi açığının bulunduğunu, kulaktan duyma bilgilerin gerçekmiş gibi iletildiğini, özellikle internet üzerinde yanlış yönlendirmeler bulunduğunu ifade eden Hatipoğlu, bu konularda yazan insanların sorumluluk duygusuyla hareket etmesi gerektiğini, konuyla ilgili bilgi isteyen herkese okul olarak destek olmaya hazır olduklarını sözlerine ekledi.
Kaynak: AA
Canlı renkleri ve benzersiz desenleriyle takı sektöründe kullanımı günden güne artan süs taşları, şifa arayan, nazardan, kötülüklerden korunmaya, evine bereket getirmeye çalışan çok sayıda insanın da tercih nedeni haline geldi.
Canlı renkleri ve benzersiz desenleriyle takı sektöründe kullanımı günden güne artan süs taÅŸları, ÅŸifa arayan, nazardan, kötülüklerden korunmaya, evine bereket getirmeye çalışan çok sayıda insanın da tercih nedeni haline geldi. Canlı renkleri ve benzersiz desenleriyle takı sektöründe kullanımı günden güne artan süs taÅŸları, ÅŸifa arayan, nazardan, kötülüklerden korunmaya, evine bereket getirmeye çalışan çok sayıda insanın da tercih nedeni haline geldi.Â*
Ancak uzmanlar, bu taşların bilinçsiz kullanımının fayda yerine sağlığa zarar da verebileceğine dikkati çekiyor.
Kıymetli taşların nasıl oluştuğunu, fiziksel ve kimyasal özelliklerini araştıran gemoloji biliminin Türkiye'deki tek akademisyen uzmanı Dokuz Eylül Üniversitesi İzmir Meslek Yüksekokulu Kuyumculuk ve Takı Tasarım Programı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Murat Hatipoğlu, süs taşlarıyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Süs taşlarının tarihin ilk dönemlerinden bu yana takı malzemesi olmasının yanında çeşitli anlamlar yüklenerek fayda aranan taşlar olarak dikkati çektiğini, bilim ve teknolojideki değişime rağmen bu inançların kaybolmadığını belirten Hatipoğlu, bu taşlara yüklenen anlamları bilimsel süzgeçten geçirmek üzere çalışmalar yaptıklarını ifade etti.
Bazı süs taşlarının şifa kaynağı olarak görüldüğüne sıklıkla şahit olduğunu, taşların belli özellikleri itibarıyla sağlığa yararlarının olabileceğini ancak bunun tıbbın bir alternatifi olarak görülmemesi gerektiğine dikkat çeken Hatipoğlu, "Hiçbir taş bir ilacın eş değeri olamaz. Süs taşlarının insan üzerinde sadece psikoterapik bir etkisi olabilir. Fizyolojik bir rahatsızlığın taşlarla tedavi edildiğine ilişkin bilimsel bir bulgu yoktur. Bugüne kadar (ben ilaç kullanmadım, süs taşını tuttum, iyileştim) diyen olmadı. Psikoterapik etkinin suiistimal edilmemesi gerekiyor" dedi.
Türkiye'nin tek gemoloji laboratuvarına sahip olduklarını, laboratuvarda bulunan konfokal mikro-raman cihazı sayesinde taşların moleküler düzeyde yapılarını inceleyebildiklerini anlatan Hatipoğlu, Türkiye'de de çıkarılan ve sıklıkla kullanılan bazı süs taşlarına yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Kristallerin elektrik gizemi
Eskişehir Sarıcakaya bölgesinden çıkarılan Mavi Kalsedon'un kimyasal özelliği nedeniyle içerisine konan asitik malzemelerin sıcaklığını muhafaza ettiğini, bu nedenle Roma döneminde içecek kabı olarak kullanıldığını anlatan Doç. Dr. Hatipoğlu, taşın tarihten bu yana nazara iyi geldiği inancıyla kullanıldığını da kaydetti.
Hatipoğlu, şöyle konuştu:
"Bu kristallerin piyezo elektrik yani elektrik akımını düzenli titreşimlere dönüştürme özelliği vardır. Örneğin bu kristaller arasında mavi kalsedona göre daha etkili olan kuvars kristaline akım verildiğinde taşın içinde sabit düzenli rezonans oluşur ve akım kesilmezse bu titreşimler 3 bin yılda 1 saniye şaşar. Kullandığımız kuartz saatlerde bu kristalden kesilme plakalar kullanılmaktadır.
İnsanda da statik elektrik vardır. Beynimizdeki tüm komutlar, elektrik gücüyle vücuda dağılır. Bu kristaller, piyezo elektrik özelliğinin verdiği etkiyle insandan insana geçebilen ve halk arasında nazar da denilen biyoenerjiye karşı koruma sağlayabiliyor. Ancak bunun için taşı kullanacak kişinin elektriğiyle taştaki elektriğin moleküler olarak terbiye edilmesi, paralel hale getirilmesi gerekiyor. Bu işlem de ancak bir gemoloji laboratuvarında, taşa verilecek çok yüksek lazer ışınıyla mümkün olabiliyor. İşlem sonrası o taşı bedeninde saklayan kişi,vücut elektriği için bir nevi sigorta edinmiş oluyor. İşlem görmemiş bir taşın vücut elektriğine bir etkisi olmaz."
Akik taşı geleneğinin kökeni
Murat Hatipoğlu, aynı grupta yer alan bilinen adıyla akik olan agat taşının, serinletici özelliği nedeniyle özellikle çöllerde yaşayanlar tarafından kullanıldığına işaret ederek, "Örneğin Peygamber Efendimiz'in de akik taşından bir yüzüğü vardı. Çöl bölgesinde insanlar susuzluk çektiğinde bu taşı ağızlarına alırdı. Tükürük bezlerini uyaran akik, susuzluk hissini geçici olarak giderir. Akik taşından yüzük takma geleneğinin arkasında bu ihtiyaç yatmaktadır"
Ametiste dikkat
Doç. Dr. Hatipoğlu, sıklıkla kullanılan bir süs taşı olan ametistin ise çeşitli faydalarının olduğu bilinmesine rağmen yanlış kullanım nedeniyle çoğunlukla yarar yerine zarar verdiğini söyledi.
Yunanca'da "sarhoşluğa iyi gelen" ametistin, alkol sarhoşluğu değil bedensel sarhoşluğu tedavi edici özelliğinin bilindiğini anlatan Hatipoğlu, "Vücudumuz belli dönemlerde adrenaline benzeyen bir enzim salgılar. Bu enzim, beyinden kaslara emir komutlarını ileten elektrik dağılımını bozar. Bu durumda bir fizyolojik rahatsızlık olmaksınız halsizlik, huysuzluk ve olumsuzluk durumu hissedilir. Bu durumda eğer doğal bir ametist kristalini vücuda kısa bir süre değdirirseniz salgılanan enzimi durdurur. Tarih boyunca bu şekilde bir kullanımı vardır.Ülkemizde de ametist kristali, Balıkesir'in Dursunbey ilçesinde çıkarılır. Ancak talebe yanıt verilememesi nedeniyle Brezilya-Uruguay sınırındaki madenlerden çıkarılan taşlar ithal edilir. Ancak ithal edilen bu taşlardan bazıları laboratuvar ortamında renklendirilir. Bu taşa mor rengini veren gama radyasyonudur. Kristalin albenisinin artırılması için laboratuvarda taşa gama radyasyonu verilir. Bu insan için çok tehlikelidir. Bu ametisleri uzun süre elemizde tutmak içindeki gama radyasyonunun insana geçmesine neden olabilir. İthal kristallere göre daha küçük ve açık renkli olan yerli taşlarda böyle bir risk yoktur.
Ametist taşının televizyon, bilgisayar, cep telefonu gibi cihazlardan insan vücuduna geçen gama ışınını emebilecek bir kristal olduğunu, gün boyu maruz kalınan gama ışınının gece ametist taşı kullanılarak yapılmış bir yatakta uyuyarak atılabileceğini kaydeden Murat Hatipoğlu, "Burada dikkat edilmesi gereken nokta ancak ve ancak laboratuvar ortamında beyazlatılmış ametist kristali, gama ışınını emebilir. Mor renkli bir kristal zaten gama yönünden doymuş demektir ve bu ışını emmek yerine yayabilir. Bu taşı yakınınızda uzun süre tutmak zararlıdır. Yine yatak kumaşına yapılan uygulamalarda da ametistin toz olarak kullanılmaması gerekir. Çünkü toz parçaları akciğere yapışarak silikozis hastalığına neden olabilir" diye konuştu.
Türkiye'de, bu konularda büyük bir bilgi açığının bulunduğunu, kulaktan duyma bilgilerin gerçekmiş gibi iletildiğini, özellikle internet üzerinde yanlış yönlendirmeler bulunduğunu ifade eden Hatipoğlu, bu konularda yazan insanların sorumluluk duygusuyla hareket etmesi gerektiğini, konuyla ilgili bilgi isteyen herkese okul olarak destek olmaya hazır olduklarını sözlerine ekledi.
Kaynak: AA