Kök Hücre Tedavisi
İbrahim UĞURLU
[SES]http://www.sizinti.com.tr/dosyalar/sesler/64kbps/362/4603.mp3[/SES]
İnsan embriyosu bir hücre (zigot) olarak hayata başlar. Hücrelerin hızlı bir şekilde çoğalmasıyla gelişen embriyo, Yüce Beyan'da buyrulduğu gibi, her ân yeni farklılaşmalarla hâlden hâle geçirilir. Henüz farklılaşmamış durumda olan, potansiyel olarak çok çeşitli hücreleri şekillendirebilecek hücrelere 'kök hücre' denir. Bu hususiyetlerinden dolayı günümüzde kök hücre alanındaki tıbbî araştırmalar hızla artmaktadır. Kök hücrelerin çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaya başlanması tıpta yeni bir merhaleye geçileceğini göstermektedir. Mevcut tıp bilgilerine göre tedavi edilemeyen bazı hastalıklarda, kök hücre teknolojisi kullanılmaya başlanmıştır.
Şu anda dünyanın en büyük kordon kanı ve embriyonik doku bankasına sahip Çin, kalabalık nüfus potansiyelini kullanarak kök hücre tedavisinde en fazla faaliyette bulunan ülkedir. Çinliler bebek doğumlarını bir fırsat olarak görmektedir. Çünkü göbek kordonu içindeki kanda oldukça yüksek yoğunlukta kök hücre vardır. Bu yüzden kordon kanları, Çin'de ve Asya'daki birçok hastanede doğumdan sonra toplanmaktadır. Batı lâboratuvarları, gönüllü denek bulmakta zorlandıklarından araştırmalara çok fazla para harcarken, Çinliler hâl-i hazırdaki kök hücre tedavilerini hastalara uygulamaktadır. Omurilik zedelenmeleri, doğum felci, Parkinson hastalığı, beyin travması (sarsıntı) ve bazı kanser tiplerine yakalanmış dünyanın dört bir yanından hasta, kök hücre tedavisi ümidiyle Çin'e gitmektedir.
Fıtrî gelişme sürecinde kök hücreler
Kök hücreler bölünüp çoğalarak vücudumuzda diğer bütün hücrelere dönüşebilen temel yapılardır. Spermle yumurta birleştiğinde, yani döllenme sonrası oluşan hücre (zigot) tek başına bütün organizmayı meydana getirebilecek genetik bilgiye ve potansiyele sahip olarak yaratılmıştır. İnsan vücudunun şekillenmesi, embriyonik kök hücrelerine yerleştirilmiş olan programla olur. İlk kök hücreler cilt, kas ve kemiklerle iç organların meydana gelmesinde vazife gören hücrelerin başlangıcıdır. Organizma yaşlanırken, erişkin kök hücreler çalıştırılır ve vazifelerinin gereği olarak, tamir veya yenileme gerektiren hücrelere dönüştürülür.
Döllenmeyi izleyen dört beş gün zarfında tek hücreden çoğalan bütün hücreler, rahim içine yerleştiğinde, her biri tek başına bir organizma teşekkülünde vazife görebilecek hususiyete sahiptir. Anne karnında ilk dört gün içerisinde eğer herhangi bir sebeple bu hücreler birbirinden ayrılırsa, ayrılan her hücre kendi başına büyüyebilir ve neticede ayrı bir canlı meydana gelebilir. Beş gün boyunca hücrelerin birkaç defa bölünmesinden sonra 'Blastosist' denen küreye benzer bir hücre topluluğu şekillenir. Az sayıdaki bu hücrelerin her biri insan vücudunda bilinen yaklaşık 210 hücre türüne izn-i İlâhî'yle dönüşebilecek ve bütün organizmayı oluşturabilecek hususiyettedir.
Kök hücreler, göbek bağından bebek doğduktan sonra alındığı için bir bakıma erişkin hücreler olarak kabul edilir. Erişkin kök hücreler ayrıca kan, kemik, kalb ve beyin dokularında bulunur. Daha önce erişkin kök hücrelerin sadece kaynaklandıkları dokuları tamir edebildiği düşünülüyordu. Ancak lâboratuvarda çeşitli kimyevî maddelerle bölünme ve farklılaşmaları sağlanan kan hücrelerinin yağ, karaciğer ve sinir hücreleri gibi farklı hücre tiplerine dönüşebildiği görüldü. İlim adamlarını heyecanlandıran, kök hücrelerin bu yönlendirilebilme hususiyetleri olmuştur.
Erişkin kök hücreler, hastanın kanından elde edilir. Ancak yetişkin kanındaki kök hücre yoğunluğu az olduğu durumlarda kan, lâboratuvarda işlenir. Birkaç hafta içinde hastanın kanındaki kök hücreler büyüyüp çoğalabilecekleri şekilde yeniden işlenerek milyonlarca kök hücreden oluşan bir iksir hâline gelir.
Doğumu müteakip bebeğin göbek kordonundan, buradaki kandan arıtılarak alınan kök hücrelerin geniş uyum kapasiteleri ilim adamlarını bile şaşırtmaktadır. Kordon kanının ufak bir birimi, bir litre kemik iliğinin yaptığı kadar kök hücre üretebiliyor. Arıtılan kök hücreler, gelecekte kullanılmak üzere dondurucularda depolanıyor.
Lâboratuvar çalışmaları, kordon kanı kök hücrelerinin, tümör oluşumuna yol açma açısından embriyonik kök hücrelere göre daha emniyetli olduğunu göstermektedir. Kordon kanı kök hücreleri, henüz gelişmemiş oldukları için hastaya daha iyi adapte olabilir ve bağışıklık sistemi tarafından reddedilme riski en düşük seviyede bulunabilir.
Bu çalışmaların alt yapısını teşkil eden bütün keşifler, Allah'ın koyduğu yaratılışa ait biyolojik prensiplerin anlaşılmasından başka bir şey değildir. İnsanoğlu her keşfi ve icadı ancak sünnetullah denen İlâhî kanunlar çerçevesinde ve onları dikkate alarak yapabilmektedir. İnsan, İlâhî kanunları keşfetmeyi kendine ait bir kanun koyuculuk olarak düşünmeye başlarsa, âlemdeki nizam ve intizamı hakiki sahibine vermeme yanlışına düşer. Hastalıkları tedavi edecek her türlü şifa vesilesi, bizzat Allah tarafından yaratılmıştır. İster yaratılışımızın şifresi olan genlerle alâkalı olsun, isterse yeni hücre dokuları elde etmek için yapılan kök hücre uygulamaları olsun, durum hep aynıdır. İnsanlar bu kanun ve kaidelere uygun olarak kendileri için yeni gibi görünen bazı usuller geliştirebilir. Kök hücre etrafında geliştirilen bazı uygulamalar da bu türdendir.
Kök hücre tedavisindeki başarılar ve riskler
Kök hücre elde etmenin birkaç yolu vardır: Birincisi bebeklerin göbek bağından, ikincisi ise embriyolardan (cenin-fetus). Araştırmalar, ceninden elde edilen embriyonik kök hücrelerin, göbek bağından elde edilenlerden onlarca kat daha kullanışlı olduğunu ortaya koymuştur. Bunlara ek olarak hastanın kendi ilik hücresinden alınıp üretilen erişkin kök hücreler de kullanılabilmektedir. Bunlar, diğer hücrelere göre daha emniyetli olduğu için daha çok tercih edilmektedir.
Alınan kök hücreler, lâboratuvar ortamında çoğaltılarak nakledilmeye uygun hâle getirilir. Daha sonra yaklaşık 75–100 milyon kök hücre, tedavi maksadına göre omurilik veya damara enjekte edilir ve takip eden 90 gün içerisinde hasarlı dokuların iyileşmesi beklenir. Kök hücreler, sinir hücrelerinin hasar gördüğü yaralı bölgeleri İlâhî bir lütufla vücuda yerleştirilmiş fıtrî tamir mekanizması çerçevesinde bulup onarmaya başlar.
Araştırmalar, hasarlı dokuların lâboratuvar ortamında üretilen kök hücreler enjekte edilerek tamir edilebildiğini göstermiştir. Bu, kronik hastalıkların hasarlı bölgeye yapılacak kök hücre desteğiyle tedavi edilebileceği mânâsına gelir. Çalışmalar, kök hücrelerin insanlarda kemik, kiriş ve kıkırdak hasarlarını tamir ettiğini göstermiştir. Retina kök hücreleri, görme kaybını onarmak için hasarlı gözlere zaten uygulanmaktadır. Erişkin kök hücreler, kafa derisine yerleştirilen saç poliplerini canlandırmak için kellik tedavisinde rağbet görmektedir. Kök hücrelerin, diş etine ekildiğinde yeni diş çıkmasını sağlayan diş mineleri hâline gelebileceğine, erişkin kök hücrelerden sperm ve yumurta yetiştirilebileceğine inanan araştırmacılar da vardır. Bir denemede, felçli farelere kök hücre enjekte edip omuriliklerinin onarılışı takip edildi ve insanlar için ümit vâdeden neticeler alındı.
Peki, bir omuriliğin yeniden inşasında ve beyindeki sinir hücrelerinin tamirinde kök hücreler faydalı olabilir mi? Kök hücreler; felç, Parkinson veya Alzheimer hastalığına şifa olabilir mi? Bazı ilim adamları, kordon kanı kök hücrelerinin hasarlı dokuları tamir ettiğine inansa da, "Kordon kanı kök hücresi enjeksiyonu insanda işe yarayacak mı? Kök hücreler, hasarlı hücreleri gerçekten onarıyor mu veya sinir hücrelerinin iyileşmesine yardım ediyor mu?" gibi sorulara hâlâ cevap aranmaktadır.
Kök hücre tedavisinde her zaman bir enfeksiyon ihtimali vardır. Bu, omurilik sıvısında ölüme yol açabilir. Diğer yandan araştırmalar, kök hücrelerin nesiller boyu üretilmesi durumunda zararlı mutasyonların ve buna bağlı kanserlerin oluşabileceğini, dolayısıyla beş kuşaktan fazla üretilmemesi gerektiğini göstermektedir.
Kök hücreler, hasarlı hücreleri yenileme ve yeniden yapılandırmada yardımcı olabilir. Kordon kanından ve hastanın vücudundan alınan kök hücreler kısmen kullanılmaya başlanmış olsa bile, embriyonik kök hücreyle alakalı ahlâkî tartışmalar henüz aşılmış değildir. Bir de bu alandaki tedavi şekillerinin kesinlik ve netlik kazanmamış olması, uygulamalar konusunda tartışmaların yoğun olarak sürmesine sebep olmaktadır.
Kök hücre tedavisinin kullanılması noktasında farklı görüşler vardır. Bazı ilim adamları bu konuda, "Bu, insanlara önemli hasarlar verebilmesi muhtemel bir alan. Zîrâ bugün için henüz tam anlayamadığımız bir biyolojik mu'cizeden faydalanıyoruz. Bundan dolayı çok dikkatli hareket etmeliyiz" şeklinde uyarıda bulunmaktadır. Diğer yandan kök hücre tedavisinin, Hz. İsa (as) başta olmak üzere bazı peygamberlere verilen körleri iyileştirme, ölümü geçici olarak da olsa, erteleme gibi mu'cizelere bakan yönü olduğunu dile getirenler de vardır.
İlmî buluşlar bir yandan insanların daha sağlıklı bir hayat sürmeleri ve hayatlarını uzatmaları konusunda yeni kapılar aralayabileceği gibi, insanoğlunun "Ben yaptım, ben buldum, hatta ben yarattım!" gibi tavır ve düşüncelerle benliğine takılıp kalması gibi bir netice de verebilir. Hattâ buradan ilhad ve inkâra uzanan bir kapı da aralanabilir ki, bu durum birçok insanın Âhiret hayatını tehlikeye atabilir. İnsanoğlu ilmî gelişmelerde hangi seviyeye gelirse gelsin, onun en son varacağı nokta, Alîm-i Mutlak olan Yaratıcı'nın koymuş olduğu yaratılış kanunlarının sınırları içinde kendisini ve kâinatı anlamaya çalışmak, insan olarak sınırlarını fark edip İlâhî işleyiş karşısında hayranlık duymak ve ubudiyet hisleriyle coşmak olmalıdır.
İbrahim UĞURLU
[SES]http://www.sizinti.com.tr/dosyalar/sesler/64kbps/362/4603.mp3[/SES]
İnsan embriyosu bir hücre (zigot) olarak hayata başlar. Hücrelerin hızlı bir şekilde çoğalmasıyla gelişen embriyo, Yüce Beyan'da buyrulduğu gibi, her ân yeni farklılaşmalarla hâlden hâle geçirilir. Henüz farklılaşmamış durumda olan, potansiyel olarak çok çeşitli hücreleri şekillendirebilecek hücrelere 'kök hücre' denir. Bu hususiyetlerinden dolayı günümüzde kök hücre alanındaki tıbbî araştırmalar hızla artmaktadır. Kök hücrelerin çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaya başlanması tıpta yeni bir merhaleye geçileceğini göstermektedir. Mevcut tıp bilgilerine göre tedavi edilemeyen bazı hastalıklarda, kök hücre teknolojisi kullanılmaya başlanmıştır.
Şu anda dünyanın en büyük kordon kanı ve embriyonik doku bankasına sahip Çin, kalabalık nüfus potansiyelini kullanarak kök hücre tedavisinde en fazla faaliyette bulunan ülkedir. Çinliler bebek doğumlarını bir fırsat olarak görmektedir. Çünkü göbek kordonu içindeki kanda oldukça yüksek yoğunlukta kök hücre vardır. Bu yüzden kordon kanları, Çin'de ve Asya'daki birçok hastanede doğumdan sonra toplanmaktadır. Batı lâboratuvarları, gönüllü denek bulmakta zorlandıklarından araştırmalara çok fazla para harcarken, Çinliler hâl-i hazırdaki kök hücre tedavilerini hastalara uygulamaktadır. Omurilik zedelenmeleri, doğum felci, Parkinson hastalığı, beyin travması (sarsıntı) ve bazı kanser tiplerine yakalanmış dünyanın dört bir yanından hasta, kök hücre tedavisi ümidiyle Çin'e gitmektedir.
Fıtrî gelişme sürecinde kök hücreler
Kök hücreler bölünüp çoğalarak vücudumuzda diğer bütün hücrelere dönüşebilen temel yapılardır. Spermle yumurta birleştiğinde, yani döllenme sonrası oluşan hücre (zigot) tek başına bütün organizmayı meydana getirebilecek genetik bilgiye ve potansiyele sahip olarak yaratılmıştır. İnsan vücudunun şekillenmesi, embriyonik kök hücrelerine yerleştirilmiş olan programla olur. İlk kök hücreler cilt, kas ve kemiklerle iç organların meydana gelmesinde vazife gören hücrelerin başlangıcıdır. Organizma yaşlanırken, erişkin kök hücreler çalıştırılır ve vazifelerinin gereği olarak, tamir veya yenileme gerektiren hücrelere dönüştürülür.
Döllenmeyi izleyen dört beş gün zarfında tek hücreden çoğalan bütün hücreler, rahim içine yerleştiğinde, her biri tek başına bir organizma teşekkülünde vazife görebilecek hususiyete sahiptir. Anne karnında ilk dört gün içerisinde eğer herhangi bir sebeple bu hücreler birbirinden ayrılırsa, ayrılan her hücre kendi başına büyüyebilir ve neticede ayrı bir canlı meydana gelebilir. Beş gün boyunca hücrelerin birkaç defa bölünmesinden sonra 'Blastosist' denen küreye benzer bir hücre topluluğu şekillenir. Az sayıdaki bu hücrelerin her biri insan vücudunda bilinen yaklaşık 210 hücre türüne izn-i İlâhî'yle dönüşebilecek ve bütün organizmayı oluşturabilecek hususiyettedir.
Kök hücreler, göbek bağından bebek doğduktan sonra alındığı için bir bakıma erişkin hücreler olarak kabul edilir. Erişkin kök hücreler ayrıca kan, kemik, kalb ve beyin dokularında bulunur. Daha önce erişkin kök hücrelerin sadece kaynaklandıkları dokuları tamir edebildiği düşünülüyordu. Ancak lâboratuvarda çeşitli kimyevî maddelerle bölünme ve farklılaşmaları sağlanan kan hücrelerinin yağ, karaciğer ve sinir hücreleri gibi farklı hücre tiplerine dönüşebildiği görüldü. İlim adamlarını heyecanlandıran, kök hücrelerin bu yönlendirilebilme hususiyetleri olmuştur.
Erişkin kök hücreler, hastanın kanından elde edilir. Ancak yetişkin kanındaki kök hücre yoğunluğu az olduğu durumlarda kan, lâboratuvarda işlenir. Birkaç hafta içinde hastanın kanındaki kök hücreler büyüyüp çoğalabilecekleri şekilde yeniden işlenerek milyonlarca kök hücreden oluşan bir iksir hâline gelir.
Doğumu müteakip bebeğin göbek kordonundan, buradaki kandan arıtılarak alınan kök hücrelerin geniş uyum kapasiteleri ilim adamlarını bile şaşırtmaktadır. Kordon kanının ufak bir birimi, bir litre kemik iliğinin yaptığı kadar kök hücre üretebiliyor. Arıtılan kök hücreler, gelecekte kullanılmak üzere dondurucularda depolanıyor.
Lâboratuvar çalışmaları, kordon kanı kök hücrelerinin, tümör oluşumuna yol açma açısından embriyonik kök hücrelere göre daha emniyetli olduğunu göstermektedir. Kordon kanı kök hücreleri, henüz gelişmemiş oldukları için hastaya daha iyi adapte olabilir ve bağışıklık sistemi tarafından reddedilme riski en düşük seviyede bulunabilir.
Bu çalışmaların alt yapısını teşkil eden bütün keşifler, Allah'ın koyduğu yaratılışa ait biyolojik prensiplerin anlaşılmasından başka bir şey değildir. İnsanoğlu her keşfi ve icadı ancak sünnetullah denen İlâhî kanunlar çerçevesinde ve onları dikkate alarak yapabilmektedir. İnsan, İlâhî kanunları keşfetmeyi kendine ait bir kanun koyuculuk olarak düşünmeye başlarsa, âlemdeki nizam ve intizamı hakiki sahibine vermeme yanlışına düşer. Hastalıkları tedavi edecek her türlü şifa vesilesi, bizzat Allah tarafından yaratılmıştır. İster yaratılışımızın şifresi olan genlerle alâkalı olsun, isterse yeni hücre dokuları elde etmek için yapılan kök hücre uygulamaları olsun, durum hep aynıdır. İnsanlar bu kanun ve kaidelere uygun olarak kendileri için yeni gibi görünen bazı usuller geliştirebilir. Kök hücre etrafında geliştirilen bazı uygulamalar da bu türdendir.
Kök hücre tedavisindeki başarılar ve riskler
Kök hücre elde etmenin birkaç yolu vardır: Birincisi bebeklerin göbek bağından, ikincisi ise embriyolardan (cenin-fetus). Araştırmalar, ceninden elde edilen embriyonik kök hücrelerin, göbek bağından elde edilenlerden onlarca kat daha kullanışlı olduğunu ortaya koymuştur. Bunlara ek olarak hastanın kendi ilik hücresinden alınıp üretilen erişkin kök hücreler de kullanılabilmektedir. Bunlar, diğer hücrelere göre daha emniyetli olduğu için daha çok tercih edilmektedir.
Alınan kök hücreler, lâboratuvar ortamında çoğaltılarak nakledilmeye uygun hâle getirilir. Daha sonra yaklaşık 75–100 milyon kök hücre, tedavi maksadına göre omurilik veya damara enjekte edilir ve takip eden 90 gün içerisinde hasarlı dokuların iyileşmesi beklenir. Kök hücreler, sinir hücrelerinin hasar gördüğü yaralı bölgeleri İlâhî bir lütufla vücuda yerleştirilmiş fıtrî tamir mekanizması çerçevesinde bulup onarmaya başlar.
Araştırmalar, hasarlı dokuların lâboratuvar ortamında üretilen kök hücreler enjekte edilerek tamir edilebildiğini göstermiştir. Bu, kronik hastalıkların hasarlı bölgeye yapılacak kök hücre desteğiyle tedavi edilebileceği mânâsına gelir. Çalışmalar, kök hücrelerin insanlarda kemik, kiriş ve kıkırdak hasarlarını tamir ettiğini göstermiştir. Retina kök hücreleri, görme kaybını onarmak için hasarlı gözlere zaten uygulanmaktadır. Erişkin kök hücreler, kafa derisine yerleştirilen saç poliplerini canlandırmak için kellik tedavisinde rağbet görmektedir. Kök hücrelerin, diş etine ekildiğinde yeni diş çıkmasını sağlayan diş mineleri hâline gelebileceğine, erişkin kök hücrelerden sperm ve yumurta yetiştirilebileceğine inanan araştırmacılar da vardır. Bir denemede, felçli farelere kök hücre enjekte edip omuriliklerinin onarılışı takip edildi ve insanlar için ümit vâdeden neticeler alındı.
Peki, bir omuriliğin yeniden inşasında ve beyindeki sinir hücrelerinin tamirinde kök hücreler faydalı olabilir mi? Kök hücreler; felç, Parkinson veya Alzheimer hastalığına şifa olabilir mi? Bazı ilim adamları, kordon kanı kök hücrelerinin hasarlı dokuları tamir ettiğine inansa da, "Kordon kanı kök hücresi enjeksiyonu insanda işe yarayacak mı? Kök hücreler, hasarlı hücreleri gerçekten onarıyor mu veya sinir hücrelerinin iyileşmesine yardım ediyor mu?" gibi sorulara hâlâ cevap aranmaktadır.
Kök hücre tedavisinde her zaman bir enfeksiyon ihtimali vardır. Bu, omurilik sıvısında ölüme yol açabilir. Diğer yandan araştırmalar, kök hücrelerin nesiller boyu üretilmesi durumunda zararlı mutasyonların ve buna bağlı kanserlerin oluşabileceğini, dolayısıyla beş kuşaktan fazla üretilmemesi gerektiğini göstermektedir.
Kök hücreler, hasarlı hücreleri yenileme ve yeniden yapılandırmada yardımcı olabilir. Kordon kanından ve hastanın vücudundan alınan kök hücreler kısmen kullanılmaya başlanmış olsa bile, embriyonik kök hücreyle alakalı ahlâkî tartışmalar henüz aşılmış değildir. Bir de bu alandaki tedavi şekillerinin kesinlik ve netlik kazanmamış olması, uygulamalar konusunda tartışmaların yoğun olarak sürmesine sebep olmaktadır.
Kök hücre tedavisinin kullanılması noktasında farklı görüşler vardır. Bazı ilim adamları bu konuda, "Bu, insanlara önemli hasarlar verebilmesi muhtemel bir alan. Zîrâ bugün için henüz tam anlayamadığımız bir biyolojik mu'cizeden faydalanıyoruz. Bundan dolayı çok dikkatli hareket etmeliyiz" şeklinde uyarıda bulunmaktadır. Diğer yandan kök hücre tedavisinin, Hz. İsa (as) başta olmak üzere bazı peygamberlere verilen körleri iyileştirme, ölümü geçici olarak da olsa, erteleme gibi mu'cizelere bakan yönü olduğunu dile getirenler de vardır.
İlmî buluşlar bir yandan insanların daha sağlıklı bir hayat sürmeleri ve hayatlarını uzatmaları konusunda yeni kapılar aralayabileceği gibi, insanoğlunun "Ben yaptım, ben buldum, hatta ben yarattım!" gibi tavır ve düşüncelerle benliğine takılıp kalması gibi bir netice de verebilir. Hattâ buradan ilhad ve inkâra uzanan bir kapı da aralanabilir ki, bu durum birçok insanın Âhiret hayatını tehlikeye atabilir. İnsanoğlu ilmî gelişmelerde hangi seviyeye gelirse gelsin, onun en son varacağı nokta, Alîm-i Mutlak olan Yaratıcı'nın koymuş olduğu yaratılış kanunlarının sınırları içinde kendisini ve kâinatı anlamaya çalışmak, insan olarak sınırlarını fark edip İlâhî işleyiş karşısında hayranlık duymak ve ubudiyet hisleriyle coşmak olmalıdır.