Hayatta farkinda olmadan hic tefekkür etmeden yasadigimiz " an " süresi o kadar fazla ki, kendimize hic vakit ayirmadigimiz cokta belli oluyor. Bu resim belki herseyi ifade etmeyecek kadar SINIRLI ...
Hayatta farkinda olmadan hic tefekkür etmeden yasadigimiz " an " süresi o kadar fazla ki, kendimize hic vakit ayirmadigimiz cokta belli oluyor. Bu resim belki herseyi ifade etmeyecek kadar SINIRLI yazilmis olsa da en azindan farketme gibi elzem bi mertebeye ulasacagimiz kesin.
Bu yazıyı okuyunca "Hayat Sevince Güzel" diye eski bir Türk filmindeki Ayşe ve Zehra isimli huysuz yaşlı bir kadının diyalogları aklıma geldi.Sadece o diyaloğun geçtiği videoyu dün çok aradım ama bulamadım.
Ayşe,köyden gelmiş mutluluk oyunu oynayan bir kızdır ve kasabada teyzesinin yanında kalır.Kasabadaki yaşlı aksi bir kadına yemek götürür.
İlk karşılaşmalarındaki Ayşe'nin klasik Türk filmlerindeki gibi birgünde düzelen diksiyonundan önceki diyaloğu şöyledir;
Ayşe,kadının kapısını çalar;
(tak tak tak)-huuu,kimse yoh mu?
*yoooh!
-ya bu ses nerden geliyo?
*sananeeee!
-yemeh getirdim.
*bananeee!
-ama yemeği sana getirdim!
*ipi çek gir içeriiiii
Sonraki gelişinde birgünde düzelen diksiyonuyla kadının durumunu sorar.
Kadında gece komşunun düğün sesinden uyumadığını söyler.Ayşe de "Ne güzel sevinmelisin kulakların duyuyor"der.
Buna benzer diyaloglardan sonra kadın "Ayol,nerdeyse kötürüm olduğuma sevinmem gerektiğini söyleyeceksin" der.
Birden kendimizi aksi yaşlı kadın ve bu konuyu da Ayşe sandım