Hilâfetin, öncelikle Hz. Ali’nin (ra.) hakkı olduğu halde,bu hakkın gasp edildiği....

Hilâfetin, öncelikle Hz. Ali’nin (ra.) hakkı olduğu halde, bu hakkın gasp edildiği iddiasına ne dersiniz? Bu iddia Yahudi İbn-i Sebe’nin ortaya attığı bir fitnedir. Şunu hemen belirtelim ki, dört halifeden ...


  1. Alt 02-13-2008, 20:29 #1
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    Hilâfetin, öncelikle Hz. Ali’nin (ra.) hakkı olduğu halde, bu hakkın gasp edildiği iddiasına ne dersiniz?

    Bu iddia Yahudi İbn-i Sebe’nin ortaya attığı bir fitnedir. Şunu hemen belirtelim ki, dört halifeden hangisinin diğerlerinden daha faziletli ve hilâfetin öncelikle kimin hakkı olduğu, İbn-i Sebe’yi asla ilgilendirmezdi. Onun asıl gayesi, ashâba karşı saygıyı kırmakla İslâmiyet’e şüphe düşürmek ve Müslümanlar arasında ayrılık çıkarmak ve bunu devam ettirmekti.

    Ortada, çok sinsi ve neticesi itibariyle de çok tehlikeli bir Yahudi oyunu vardır. Hilâfetin, gerçekte, Hz. Ali’nin hakkı iken Hz. Ebubekir tarafından gasp edildiği iddiasıyla bütün sahabelere hata isnat edilmektedir. Çünkü, Hz. Ali dahil, bütün ashâb-ı kirâm, Hz. Ebubekir Efendimize biat etmişlerdir.

    Bazı kimseler, “Hz. Ali Efendimiz (ra.), Müslümanların birlik ve beraberliğini dikkate alarak kendi hakkını bilerek feda etti.” diyorlar. O zaman şöyle düşünmek lâzım gelmez mi: Hz. Ali Efendimiz İslâm’ın birlik ve dirliğini bu derece düşündüğü halde biz hangi akılla onun yolunu terk ederek çekişme ve ayrılık yolunu açıyoruz?!... Müslümanların birlik ve beraberliğe en çok muhtaç oldukları bu zamanda, 1400 sene önce geçmiş birtakım hâdiseleri gündeme getirip Müslümanları birbirlerine düşürmeye çalışmak hangi akıl iledir ve bunda hangi maslahat ve fayda vardır?

    Halifeler devri araştırıldığında görülür ki: Çâryâr-ı Güzin Efendilerimiz hiçbiri hilâfete, bizzat arzu ederek talip olmamışlar, fakat o makam onlara verilmiştir. Onlar o görevi istememişler fakat hilâfet onlara lâyık görülmüştür. Şöyle ki:

    Resulüllah Efendimiz’in (asm.), ahirete teşrifleri üzerine, sahabe-i kirâm, ümmet-i Muhammed’in birlik ve beraberliğinin muhafazasını göz önüne alarak, hemen halife seçimine teşebbüs etmişler ve daha Peygamber Efendimiz kabrine konulmadan bu seçimi gerçekleştirerek Hz. Ebubekir’i (ra.) ittifakla hilâfet makamına getirmişlerdir. Hz. Ali Efendimiz (ra.) dahil, umum ashap kendisine biat etmiştir. Hz. Ebubekir (ra.) Efendimiz hilâfet görevini iki buçuk sene hakkıyla yerine getirdikten sonra, vefatı sırasında, sahabe-i kirâm efendilerimize Hz. Ömer’in halife seçilmesini tavsiye etmiş, onlar da bu tavsiyeye uyarak o zâtı halife seçmişlerdir. Hz. Ömer ise, bu vazifeyi on bir sene tam bir adaletle yürütmüş, sonunda bir suikasta maruz kalmış ve henüz vefat etmeden, içlerinde Hz. Ali de dahil altı kişilik bir heyet teşekkül ettirmiş ve aralarından birini halife seçmelerini istemiştir. Bu heyet, görüşmelerin sonunda Hz. Osman’da karar kılmışlar ve başta Hz. Ali, bütün sahabe, aynen bu karara uyarak kendisine biat etmişlerdir. Bilâhare, Hz. Osman’ın şehit edilmesi üzerine sahabe-i kirâm efendilerimiz topluca Hz. Ali Efendimizin evine gitmişler, kendisinden hilâfet görevini yerine getirmesini istirham etmişler, Hz. Ali (ra.), kendisi hilâfete arzulu olmadığı halde, âsilerin tehditleri sebebiyle durumun nezaketini nazara alarak bu vazifeyi kabul etmiştir.

    Görüldüğü gibi, dört halifenin de seçimi bu ümmetin en hayırlıları olan ve her biri bir müçtehit reyinde ve dirayetinde bulunan sahabelerin ittifakıyla olmuştur; bu ise sarsılmaz bir fikir birliği meydana getirmiştir. Artık, bu fikir birliğinden daha kuvvetli bir birlik düşünülemez ki, onların verdiği hükmü bozabilsin.

    Şu da var ki: Hz. Ali’nin, Peygamber Efendimizin karabet cihetiyle en yakını olmasına rağmen, hilâfette en sona kalmasında, kaderin hikmetli bir tanzimi vardır.

    Şöyle ki: Hz. Ebubekir, Ömer ve Osman’ın (R.Anhüm) devirleri, İslâm’ın birlik ve bütünlüğünün korunduğu tam bir fetih ve gelişme dönemi olmuştur. İran, Irak, Mısır, Suriye, Kıbrıs ve daha birçok ülke, bu dönemde fethedilerek tevhit inancı bu beldelere yerleştirilmiştir.

    Hz. Ali Efendimiz zamanında ise, bu fütuhat dönemi durmuş, genişleyen İslâm âleminde çeşitli ayrılıklar baş göstermiştir. Hz. Ali (ra.) hilâfeti sırasında bu karışıklık ve ayrılıklarla uğraşmak zorunda kalmış, hârika cesaret, keskin feraset ve emsalsiz ilmiyle İslâm’ı her türlü sapık fikir ve bâtıl itikatların saldırısından koruyabilmiştir.

    İşte ilk üç halife devrindeki ittihat, dayanışma ve İslâmî başarılar onların hilâfete layık olduklarını ve hak üzere olduklarını ispatladığı gibi, Hz. Ali Efendimiz devrindeki ayrılıklar da, onun hilâfette sona kalmasındaki hikmeti açıkça göstermektedir.

    Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi, Hz. Ali (ra.) ilk halife olsaydı, başta Emevîler olmak üzere çeşitli kabile ve ailelerde rekabet damarının uyanması, bu yüzden Müslümanlar arasında birlik ve dayanışmanın tehlikeye düşmesi kuvvetle muhtemeldi. Bu ise İslâm’ın gelişmesine büyük bir darbe vururdu.

    Diğer taraftan, İslâm âleminde çeşitli ayrılıkların ortaya çıktığı bir dönemde, Hz. Ali Efendimiz ve Âl-i Beyt’ten başka hiçbir kuvvet, o fitnelere karşı durup dayanamaz, hakkından gelemezdi.

    Bu bakımdan Hz. Ali’nin hilâfette sona kalması, şahsı için bir kayıp gibi görünse de din-i İslâm için büyük hayır ve kazanç olmuştur.

    Mehmet Kırkıncı

  2. Alt 04-23-2010, 16:36 #2
    Elmeddin Mesajlar: 2
    alptraum´isimli üyeden Alıntı
    Bu iddia Yahudi İbn-i Sebe’nin ortaya attığı bir fitnedir.

    bu Rasulullahın (s.a.a) sözüdür. Rasulullahın (s.a.a) "bu benim kardeşim, vasim ve halifemdir" sözlerini iyi okuyun. şimdi -haşa- Rasulullah (s.a.a) yahudimi?
    Hilâfetin, öncelikle Hz. Ali’nin (ra.) hakkı olduğu halde,bu hakkın gasp edildiği....


    alptraum´isimli üyeden Alıntı
    Ortada, çok sinsi ve neticesi itibariyle de çok tehlikeli bir Yahudi oyunu vardır. Hilâfetin, gerçekte, Hz. Ali’nin hakkı iken Hz. Ebubekir tarafından gasp edildiği iddiasıyla bütün sahabelere hata isnat edilmektedir. Çünkü, Hz. Ali dahil, bütün ashâb-ı kirâm, Hz. Ebubekir Efendimize biat etmişlerdir.

    Hz. imam Ali (a.s) ve yandaşları 6 ay beyat etmemişlerdir:
    Hilâfetin, öncelikle Hz. Ali’nin (ra.) hakkı olduğu halde,bu hakkın gasp edildiği....

    Konu Elmeddin tarafından (04-23-2010 Saat 16:38 ) değiştirilmiştir.
  3. Alt 10-14-2010, 01:00 #3
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    yalan yanlış bilgi vermeyin vebali büyüktür.

  4. Alt 10-17-2010, 15:09 #4
    Ziyaretci
    Misafir Mesajlar: n/a
    Peygamberimiz gadir humda veda haccından sonra müminler evlerine dağılacakken bir konuşma yapmıştır bu konuşmayı yapmasının sebebi allahın orada peygamberimize tehtit içeren bir emir yollamasıdır.Peygamberimiz ben kimin mevlası isem alide onun mevlası idir demiştir ama bu benden sonra aliyi halife yapın demek değildir ali müminlerin yeni imamıdır yeni yol göstericisidir demektir.Eğer orada peygamberimiz hz.alinin halifeliğini duyursaydı hz.ali gerekirse tek başına hakkını geri almak için savaşırdı.Ama şöyle bir düşünmek lazım yinede peygamberimizden sonra hilafeti almaya en yakışan hz.ali efendimiz değilmidir?Çünkü o kabenin oğludur çünkü o peygamberimizin en sevdiği allahın en değerli 2. kuludur insanlar yaratılmadan 2000 yıl önce peygamberimizlen birlikte allahın yanında bir nur olarak bulunmaktaydı.Bu nedenledirki melekler ademe secde etti.Peygamberimiz hz. aliyi herzaman övmüştür.Hz.ali efendimiz hakkında en çok hadis bulunan insanlardandır.İslam dini 610 yılında yeryüzüne indi ancak hz.ali ve peygamberimiz 610 dan öncede namaz kılıyorlardı.Hz.Ali efendimiz 598 de doğdu ve yanlış hatırlamıyorsam 8 yaşına kadar yani 606 yılına kadar putlara tapmayı red etti hemde o çocuk yaşıylan sonra peygamberimizin yanında islamdan önce namaz kılmaya başladı.Hz.Ömer cahiliyet döneminde küçük kızını diri diri toprağa gömerek büyük bir suç işlemiş ve müslüman olunca bu günahını silmeyi başarmıştır ancak hz.ali efendimiz daha çocuk yaştayken bile puta tapmayı red etmişti.Bu ilk halifenin hz.ali olmasını gerektirmezmi?Hz.ali sıffinde ordusu son anda muaviyenin hilsiylen savaşmaktan vaz geçince ben konuşan kuranım demedimi?


    42:Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurdu :


    "Her kim Adem'e ve ilmine, Şis'e ve hilmine, İdris'e ve refetine, Nuh'a ve davetine, İbrahim'e ve cömertliğine, Musa'ya ve

    selabetine, Davud'a ve hilafetine, İsa'ya ve ibadetine, Zekeriya'ya ve şahadetine, Yahya'ya ve ismetine bakmayı istiyorsa

    Ali'ye baksın. Çünkü Ali bir ayna gibi onları aksettirmiştir."

    43:İbni Abbas rivayet eder ki Resulullah buyurdu ki;

    Her kim Lailahe illallah derse göğün kapıları onun yüzüne açılır. Ve her kim onun yanında Muhammeden Resulullah derse hakkın yüzü güler ve ona müjde verir. Ve her kim Aliyyen Veliyyullah derse yağmur damlaları sayısınca günahı olsa dahi Allah onun günahlarını affeder.

  5. Alt 12-17-2010, 13:17 #5
    Ziyaretci
    misafir Mesajlar: n/a
    onemli olan Allahin bize indirdigi dini islami dosdogru yasamak degilmidir Bizi kimin idare edecigi degildir muslumansa, bizim yanimizdaysa bu hz Ali, hz omer, hz ebu bekir ,hz osman olmus ne fark eder o, konuma gelen kisi degil yaptiklari onemli,su an bizi kimler idare ediyor biliyormusunuz kalkin amerikaya,israile,avrupaya karsi koyun direnin O mubarek insanlarda bu dunyadan goc etmisler onlarda sonra daha nice mubarek insalar gelip gecmis bu dunyadan onlarinda cagi acilmis caglari kapanmis ne onlara nede onlari birbirine dusuren insanlara kalmis bu dunya size, bize de kalmayacak siz neyin tartismasini yapiyorsunuz su an bunlarin tartismasini ne kadar yaparsaniz yapin gecmistir tarihten ders alin aleviymis, sunnuymu bunlarin hepsi laf uzlasma yaninda olun birbirimizi anlayalim anlamaya calisalim ozgur birakalim birbirimizi kardes olmayi beceremiyorsak susunda iyi komsu olalim.NEFSIMIZE YENIK DUSMEYELIM.

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.