Hz. Ömer vefat ettiği zaman, bütün dinî muamelesi yapıldıktan sonra, her fani gibi onu da getirip kabre koydular. Vazifeli şahıs, tel*kinini da yapıp cemaat dağıldıktan sonra, Hz. Ali Kerremellahü veçhe, bakalım Ömer, sual meleklerine ne cevap verecek diye merak ederek, kabrin bir kenarına, kimse görmeden çömelmiş neticeyi beklemekte idi. Biraz sonra beklenen melekler gelip dünyadan gelen herkese sordukları sorulan Ömer'e de sormaya başladılar.
Meleklerden biri:
—Rabbin kimdir? Nebin kim? diye sormaya başladı. Meleklerin bu sualleri karşısında hiddete gelen büyük halife, ken*disi başladı:
— Siz kimsiniz, Buraya nereden ve niçin geldiniz- Sizin derdiniz ne de, beni gelir gelmez suale çekiyorsunuz? diye sormaya başlayınca me*lekler, onun diğer insanlar gibi olmadığını anladılar ve sorularına cevap vermeye başladılar :
—«Biz yedi kat semadan, buraya sana soru sormak için geldik. Bizi bu vazifeyle Allah vazifelendirdi, biz münker ve nekir melekleriyiz ve herkese aynı sorulan sormak bizim vazifemizdir» dediler.
Melekleri sonuna kadar dinleyen Hazreti Ömer, sorularına devam etti:
—Siz yedi kat semadan geldiğiniz halde, Allah'ı unutmadınız m?ı diye sorunca, melekler, kendilerinin vazifelerinin Allah'a ibadet etmek olduğunu ve unutmadıklarını söylediler.
Melekler bu cevabı verince, Hazreti Ömer Buna da kızdı ve şunları söyledi:
—Siz o kadar uzak yerden geldiğiniz halde Allah'ı unutmadınız da, ben iki karış toprağın altına girmekle mi Allah'ı unutacağım. Bir daha ümmeti Muhammede, böyle çirkin surette gelmeyeceksiniz ve böyle ya*kışıksız sualler sormayacaksını z. Bakın, şu anda sizi geri gönderiyorum, sakın bundan sonra söylediklerimi unutmayın.
Ömer-ül Faruk hazretlerinden bu nasihatleri dinleyen melekler, bir daha ümmeti Muhammed'e kötü surette gelmeyeceklerine ve onların memnun olması için ellerinden geleni yapacaklarına dair söz verip, daha fazla üstelemeden Allah'a ısmarladık, deyip çekip gittiler.
Meleklerle Hazreti Ömer arasındaki bu hadiseye şahit olan Allah'ın Arslanı, göz yağlarını tutamaz ve :
— Ya Ömer! Hakikaten sen Ömer-i Adilsin. Hayatın da, mematın da, ümmete rahmet senin, der ve ağlayarak kabri terkeder.[1]
Meleklerden biri:
—Rabbin kimdir? Nebin kim? diye sormaya başladı. Meleklerin bu sualleri karşısında hiddete gelen büyük halife, ken*disi başladı:
— Siz kimsiniz, Buraya nereden ve niçin geldiniz- Sizin derdiniz ne de, beni gelir gelmez suale çekiyorsunuz? diye sormaya başlayınca me*lekler, onun diğer insanlar gibi olmadığını anladılar ve sorularına cevap vermeye başladılar :
—«Biz yedi kat semadan, buraya sana soru sormak için geldik. Bizi bu vazifeyle Allah vazifelendirdi, biz münker ve nekir melekleriyiz ve herkese aynı sorulan sormak bizim vazifemizdir» dediler.
Melekleri sonuna kadar dinleyen Hazreti Ömer, sorularına devam etti:
—Siz yedi kat semadan geldiğiniz halde, Allah'ı unutmadınız m?ı diye sorunca, melekler, kendilerinin vazifelerinin Allah'a ibadet etmek olduğunu ve unutmadıklarını söylediler.
Melekler bu cevabı verince, Hazreti Ömer Buna da kızdı ve şunları söyledi:
—Siz o kadar uzak yerden geldiğiniz halde Allah'ı unutmadınız da, ben iki karış toprağın altına girmekle mi Allah'ı unutacağım. Bir daha ümmeti Muhammede, böyle çirkin surette gelmeyeceksiniz ve böyle ya*kışıksız sualler sormayacaksını z. Bakın, şu anda sizi geri gönderiyorum, sakın bundan sonra söylediklerimi unutmayın.
Ömer-ül Faruk hazretlerinden bu nasihatleri dinleyen melekler, bir daha ümmeti Muhammed'e kötü surette gelmeyeceklerine ve onların memnun olması için ellerinden geleni yapacaklarına dair söz verip, daha fazla üstelemeden Allah'a ısmarladık, deyip çekip gittiler.
Meleklerle Hazreti Ömer arasındaki bu hadiseye şahit olan Allah'ın Arslanı, göz yağlarını tutamaz ve :
— Ya Ömer! Hakikaten sen Ömer-i Adilsin. Hayatın da, mematın da, ümmete rahmet senin, der ve ağlayarak kabri terkeder.[1]