Bu ayetin bu ifadesinde Kur’an’ın üç vasfı söz konusudur:
Birincisi: Tam mükemmel olması: Bunun anlamı şudur: Kur’an, bütün hükümlerinde, bütün tekliflerinde, bütün ahlakî prensiplerinde kemalin zirvesindedir. Ne belagatında, ne i’caz vecihlerinde, ne gaybî ihbarlarında, ne eşsiz üslubunda hiçbir noksanlık şaibesine bulaşmamıştır.
İkincisi: Sıdkın/doğruluğun zirvesinde olması: Yani; geçmiş ve gelecekle ilgili verdiği haberlerinde son derece doğru, ahiretle alakalı yaptığı uyarılarında ve müjdelerinde doğruluğun zirvesinde, ferdî, İctimaî hayatın mutluluğu adına ortaya koyduğu prensiplerinde nihayet güvenilir bir çizgide olmasıdır.
Üçüncüsü: Âdil olması: Yani; geçmişten verdiği haberlerinde, gelecekten verdiği ihbarlarında, ortaya koyduğu emir ve yasaklarında, verdiği müjde ve uyarılar için kullandığı üslubunda eşsiz bir denge ve bir adalet gözetmiştir.
Dördüncüsü: Değiştirilemez ve tahrif edilemez oluşudur. (krş. Razî, ilgili ayetin tefsiri).
“Sıdk, sözde ve işte doğruluk, dürüstlük, gerçeğe uygunluk; adl de, bir sözün veya işin yerli yerince, hak ve hukuk kaidelerine uygun olması; hiçbir zulüm, haksızlık ve aşırılık unsuru taşımaması" demektir. Âyette Allah'ın sözünün yani kelâmının, belirtilen değerleri eksiksiz taşıdığı ve bu niteliklerini değiştirmenin de mümkün olmadığı vurgulanıyor. Allah kelâmının, diğer bütün üstün nitelikleri de kapsayan şu özellikleri içine aldığını görmekteyiz: Tam ve mükemmel oluşu, doğru ve gerçek oluşu, âdil oluşu, değiştirilemez ve tahrif edilemez oluşu.
Tabiidir ki, bir sözün doğruluğu, güzelliği, mükemmelliği, o söz sahibinin doğruluğunu, güzelliğini, mükemmelliğini gösterir. Kur’an bu vasıflarıyla Allah’ı ve Onun adaletini göstermektedir.