Bazı kimseler Kuran-ı Kerim’de şifre (bazı işaretlerin olduğunu) söylemenin küfür, Allah’a peygambere iftira olduğunu söylüyorlar. Bu kimseler şöyle diyor: ''Madem daha çözülecek şifreler vardı da peygamber görevini yarım mı bıraktı.'' Ebced dediğimiz oyun peygamberimizin uyguladığı bir şeymi ki bugün hala ebcedi islamdan gösterenler var''
Cevap
Kur’an’da işarî tefsir konusuna giren işaretlerin varlığı, asr-ı saadetten beri kabul görmüş bir hakikattir. İşârî tefsir, sonradan ortaya çıkmış bir tefsir çeşidi değildir. Kur'an'ın indiği dönemden itibaren bilinmektedir. Kur'an'ın zâhir mânâsından başka bir mânâ taşımadığını iddia eden Zâhirîlerin dışındaki bütün İslâm âlimleri işârî tefsir anlayışını kabul etmişlerdir. İbn Teymiye'ye göre, İslâm hukukunda kıyas ne ise, tefsirde de işârî metot odur. Gerek kıyas, gerek işârî metot olsun, her ikisindende lafzın delâletinden çok, kıyaslama ve tanzir metodu ile mânâ çıkarılır. (Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/10-12)
"Bu adamlara ne oluyor ki laf anlamıyorlar."(Nisâ, 4/78), "Hâla Kur'an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı, onda birçok tutarsızlık bulurlardı." "Onlar, Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?"(Nisâ, 4/82) gibi âyetler Kur'an'ın âyetleri üzerinde derinlemesine bir tefekkür ve tedebbürün yapılmasını emretmektedir. Kur'an, muarızlarını söz anlamamakla itham ve bir kere daha düşünmeye teşvik ederken, onların âyetlerin zâhir mânâlarını bilmediklerini kasdetmemiştir. Çünkü onlar da Arap’tır. Ve onlardan bazıları, Arapça’yı belki birçok müminden daha iyi bilmektedir. O halde emredilen tefekkür, âyetlerin zâhir mânâsına değil, bâtın mânâsının ve İlâhî muradın bilinmesine yöneliktir(Zehebî, et-Tefsir ve’l-Müfessirun, II/353). Nitekim "(Resûlüm!) Biz sana bu mübarek kitabı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik." (Sad, 38/29) âyeti gibi daha birçok âyet, Kur'an'ın anlaşılması için özel bir çabanın gösterilmesini istemektedir. Demek ki, sonsuz ilimden gelen Kur'an'ın ilk etapta anlaşılabilen zâhir mânâsı yanında, özel bir zihnî temrin veya bir ilhâm, bir mevhibe ilim ve bir feraset gerektiren bâtın mânâları da vardır.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: "Şüphesiz Kur'an'da değişik ilim dalları ve bölümleri vardır. Onda zâhirî ve batınî hususlar vardır. Kur'an'ın harikaları bitmez ve (sonsuz ilminin) sonuna ulaşılamaz. Onun (mânâ okyanusuna) bilerek ve ihtiyatlı dalanlar kurtulur. İhtiyatsız dalanlar ise helak olur. Onda haberler-meseller, helal-haram, nâsih-mensuh, muhkem-müteşâbih, zâhir-bâtın vardır. Zâhiri tilâvet, bâtını ise te'vildir. Onu âlimlerin meclisine götürün; câhil ve sefih kimselerden uzak tutun." (Âlûsî, I/7; Zehebî, II/354). Adı geçen hadis-i şerife dikkat çeken Âlûsî, işârî tefsire karşı çıkanları tutarsızlıkla itham etmiş ve konu ile ilgili olarak şu görüşlere yer vermiştir: Bir nebze aklı, hatta zerre kadar imanı olan bir kimse, Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın dilediği kullarının kalbine koyacağı Batınî/işarî mânâların var olduğunu inkâr etmez. Mütenebbî gibi bir şairin divanında yer alan şiirlerinde çok değişik mânâların bulunduğunu kabul ettikleri halde, "Biz kitapta hiçbir şey eksik bırakmadık" (En'am, 6/38) " (Bu Kur'an) uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o, kendinden öncekileri tasdik eden ve her şeyi açıklayan (bir kitaptır)." (Yûsuf, 12/111) âyetlerinde ifade edildiği gibi, her şeyi açıkladığını ifade eden ve sonsuz ilim sahibi olan yüce Allah’ın Kur’an’da zâhir mânâların yanında değişik işârî mânâları da söz konusu ettiği hususları nasıl inkar edebilirler?(Âlûsî, a.g.y).
İbn Kayyim el-Cevzi'ye göre tefsirler genel olarak üçe ayrılır:
1- Kur'an'ın lafızlarının açıklamasını esas alan tefsir anlayışı (Lafzî tefsir). Müteahhir âlimlerin metodu budur.
2- Kur'anın vermek istediği mesajı esas alan tefsir anlayışı (Mânevî tefsir). Bu, daha çok Selef âlimlerinin kullandığı metottur.
3- İşârî tefsir: Sûfilerin çoğu ve daha başkalarının kullandıkları bu metot dört şartla kabul edilir: a- Çıkarılan işârî mânâ, âyetin sarih mânâsı ile çelişmemelidir. b- Çıkarılan mânâ kendi zatında da şer'i delillere göre doğru olmalıdır. c- Âyetin ifadesinde, çıkarılan mânâyı gösteren bazı işaretler bulunmalıdır. d- Çıkarılan işârî mânâ ile söz konusu âyet arasında bir münasebet bulunmalıdır. Bu dört şart meydana geldiği taktirde çıkarılan işârî mânâ, makbul ve güzel bir istihraç olur. (el-Kattan, 357-58)
Bu dört şartı şöyle de değerlendirmek mümkündür: a- İşârî yolla çıkarılan bâtın mânânın Kur'an'ın zâhir mânâsına aykırı olmaması. b- Başka bir yerde bu mânânın doğruluğunu teyid eden şer'î bir şahidin bulunması. c- Verilen bu mânâya şer'î veya aklî bir muarızın bulunmaması. d- Verilen bâtın mânânın tek mânâ olduğu ileri sürülmemesi. (Cerrahoğlu, Tefsir Tarihi, II/12; Turgut, 287). Burada fazla örneklere yer verme imkânımız yoktur. Şimdilik bir misal ile iktifa edeceğiz:
Abdullah İbn Abbas anlatıyor: Hz. Ömer Bedir gazvesinde bulunmuş büyük sahabeler ile birlikte beni de meclisine alıyordu. Bazıları (Abdurrahman b. Avf) bunu hazmetmeyip "çocuğumuz yaşında olan bunu niye bizimle beraber bulunduruyorsun.?" dediler. Hz. Ömer de onun kim olduğunu göreceksiniz dedi. Ve bir gün beni çağırdı. Beni bu kez sırf onlara göstermek için çağırdığını hissettim. Nihâyet mecliste onlara sordu: "Nasr sûresi için ne düşünüyorsunuz, bu sûre neyi anlatıyor?" Bazıları "Allah'ın yardımı ve Mekke fethi olduğunda tesbih, tahmid ve istiğfar yapmakla emrolunduk" dediler. Bir kısmı da cevap vermeyip sukût ettiler. Bunun üzerine Hz. Ömer bana dönüp: "Sen de böyle mi düşünüyorsun?" dedi. Hayır, dedim. "Bu sûre Hz. Peygamber (a.s)'in vefatını haber veriyor. Yüce Allah bununla şunları buyuruyor: "(Resûlüm!) Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman -ki, bu senin ecelinin alâmetidir- Rabbini hamd ile tesbih et ve bağışlanmanı dile. Şüphesiz Allah tevbeleri kabul edendir." Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ben de şu dediklerinden başka bir şey bilmiyorum." dedi. (Buhârî, Tefsir, 110, 4)
Bu konuda geniş bilgi almak için ( bk. Niyazi Beki, Kur’an’ın yüksek ve parlak bir tefsiri Risale-i Nur/Şahdamar y.- Üçüncü Bölüm-).