Çinli Kadınların Ayakları
Geleneğin kökeni 10. yüzyılın ikinci yarısında Çin'de hüküm süren Tang hanedanına dayanıyor. İmparator Li Yu'nun gözdesi bir cariyenin küçük ayaklarıyla, altından yapılmış lotus şeklinde bir platformun üzerine serpiştirilmiş inciler ve değerli taşlar arasında yaptığı dans Çin'de müthiş bir moda başlattı. Saray içindeki ve dışındaki kadınlar bu güzel cariyenin, imparatorun gözüne giriş sebebini ayaklarının küçüklüğüne bağlayıp kızlarının ayaklarının büyümemesi için bir çare aramaya başladılar. Nihayet 3-5 yaş arasındaki kızların ayak parmaklarının kırılıp ipekten sargılarla iyice bağlanması şeklinde bir metot geliştirildi ve yüzlerce yıl boyunca milyonlarca aristokrat Çinli kadın bu operasyona tabi tutuldu. Bu şekilde ayakların 7.62 santimetrede sınırlı kalmasıyla birlikte, tabandaki eğimin de ortadan kalkması sağlanıyordu.
Küçük ayaklı kadınlar, kendilerini ayrıcalıklı hissediyorlardı, çünkü bütün hayatları boyunca bağımsız hareket etmeleri engellenmekle birlikte, dondurulmuş ayaklarıyla cinsel cazibe ile iffetin de timsali sayılıyorlardı. Çin kentlerinde kadınların sokaklarda dolaşmaları, erkeklerle aynı ortamlarda bulunmaları, özellikle soylu iseler hoş karşılanmıyordu. Ayak dondurma işlemi kadının tek başına yürümesini engellediğinden, onun kente çıkmadığının, dolayısıyla iffetine halel gelmediğinin garantisi olarak kabul ediliyordu. Giydikleri özel ayakkabılara `altın lotus' deniliyordu. Altın lotus, önce Çin edebiyatında, ardından da modern pornografide cinsel cazibenin, ve elbette yüksek toplumsal statünün karşılığı haline geldi.
Altın lotus ya da ayak dondurma geleneğinin Çin'de hızla yayılmasında 12. yüzyılda başlayan Neokonfüçyanizmin de büyük etkisi oldu. Bu akımın kurucusu Zhu Xi'nin öğretisinde `akıllı beden' (acı çekerek olgunlaşmış beden) çok önemli bir yer işgal ediyor ve küçük ayak erdemli kadının işareti olarak kabul ediliyordu. Hatta bir Çin atasözü `Bir anne aynı zamanda hem kızını hem de kızının ayaklarını sevemez' diyordu. Çünkü küçük ayak, iyi bir evliliğe atılan ilk adımdı.
Küçük ayaklı kız çocuklarına, operasyonun gerçekleşmesi anından itibaren bir de köle veriliyordu. Köle ve kadın bütün hayatlarını birlikte geçiriyor, bir tür bağımlılık ilişkisi kuruyorlardı. Dondurulmuş ayaklı kızların evliliklerinden sonra sorumlulukları kayınvalidelerine geçiyor, ona bir şey olursa da kocalarının kız kardeşlerinin (görümcelerinin) denetim ve bakımı altına giriyorlardı. Birçoğu, Konfüçyanizmin ve toplumsal estetik yargılarının verdiği güçle bundan şikâyet de etmiyordu. Sonuçta çektikleri acının karşılığı yüksek toplumsal statü, zenginlik, saygınlık ve tabii iyi bir evlilikti. Bir kız çocuğunun ayaklarının dondurulması demek, onun imparatorun karısı olmaya aday olması demekti çünkü.
Her ailenin ayak dondurma işlemi değişebiliyordu. Kullanılan yöntem, araçlar, ayağın biçimi aynı zamanda ailenin bir tür damgası olarak kabul ediliyordu.
Bu geleneğe karşı 17. yüzyılın başlarından itibaren muhalefet başladı. Qing hanedanı 1645'te ayak dondurmayı yasakladıysa da başarılı olamadı. 1911'de Çinli ve Batılı misyonerlerin de yardımıyla bu işlem suç sayılmaya başlandı. Bazı kadınların bu yasağı delmeye çalışmaları ilgi çekici bir durumdu. Bunun üzerine genç Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti, üç aşamalı bir program başlattı. Programın ilk basamağı tüm yaygın eğitim kurumlarında bu işlemin kötü sonuçları hakkında bilgi verilmesiydi. Ayrıca eğitim kurumları dışında kalanlar için de iki kampanya vardı. İlk kampanya çeşitli yollarla halkın bu konuda bilgilendirilmesini, ikincisi ise küçük ayaklı kadınlarla evlenmenin men edilmesini içeriyordu. Kısacası küçük ayaklı kadınları bu defa da `evde kalma' tehlikesi bekliyordu.
Tüm bunlar işe yaradı ve kısa zamanda Çin'in çok büyük bir kısmında gelenek sona erdi. Çin'den kaçan aileler arasında ise devam etti. Özellikle ABD'de bu geleneğin göçmen bürolarının bütün çabalarına karşı 1950'lere kadar devam ettiği biliniyor.
Geleneğin kökeni 10. yüzyılın ikinci yarısında Çin'de hüküm süren Tang hanedanına dayanıyor. İmparator Li Yu'nun gözdesi bir cariyenin küçük ayaklarıyla, altından yapılmış lotus şeklinde bir platformun üzerine serpiştirilmiş inciler ve değerli taşlar arasında yaptığı dans Çin'de müthiş bir moda başlattı. Saray içindeki ve dışındaki kadınlar bu güzel cariyenin, imparatorun gözüne giriş sebebini ayaklarının küçüklüğüne bağlayıp kızlarının ayaklarının büyümemesi için bir çare aramaya başladılar. Nihayet 3-5 yaş arasındaki kızların ayak parmaklarının kırılıp ipekten sargılarla iyice bağlanması şeklinde bir metot geliştirildi ve yüzlerce yıl boyunca milyonlarca aristokrat Çinli kadın bu operasyona tabi tutuldu. Bu şekilde ayakların 7.62 santimetrede sınırlı kalmasıyla birlikte, tabandaki eğimin de ortadan kalkması sağlanıyordu.
Küçük ayaklı kadınlar, kendilerini ayrıcalıklı hissediyorlardı, çünkü bütün hayatları boyunca bağımsız hareket etmeleri engellenmekle birlikte, dondurulmuş ayaklarıyla cinsel cazibe ile iffetin de timsali sayılıyorlardı. Çin kentlerinde kadınların sokaklarda dolaşmaları, erkeklerle aynı ortamlarda bulunmaları, özellikle soylu iseler hoş karşılanmıyordu. Ayak dondurma işlemi kadının tek başına yürümesini engellediğinden, onun kente çıkmadığının, dolayısıyla iffetine halel gelmediğinin garantisi olarak kabul ediliyordu. Giydikleri özel ayakkabılara `altın lotus' deniliyordu. Altın lotus, önce Çin edebiyatında, ardından da modern pornografide cinsel cazibenin, ve elbette yüksek toplumsal statünün karşılığı haline geldi.
Altın lotus ya da ayak dondurma geleneğinin Çin'de hızla yayılmasında 12. yüzyılda başlayan Neokonfüçyanizmin de büyük etkisi oldu. Bu akımın kurucusu Zhu Xi'nin öğretisinde `akıllı beden' (acı çekerek olgunlaşmış beden) çok önemli bir yer işgal ediyor ve küçük ayak erdemli kadının işareti olarak kabul ediliyordu. Hatta bir Çin atasözü `Bir anne aynı zamanda hem kızını hem de kızının ayaklarını sevemez' diyordu. Çünkü küçük ayak, iyi bir evliliğe atılan ilk adımdı.
Küçük ayaklı kız çocuklarına, operasyonun gerçekleşmesi anından itibaren bir de köle veriliyordu. Köle ve kadın bütün hayatlarını birlikte geçiriyor, bir tür bağımlılık ilişkisi kuruyorlardı. Dondurulmuş ayaklı kızların evliliklerinden sonra sorumlulukları kayınvalidelerine geçiyor, ona bir şey olursa da kocalarının kız kardeşlerinin (görümcelerinin) denetim ve bakımı altına giriyorlardı. Birçoğu, Konfüçyanizmin ve toplumsal estetik yargılarının verdiği güçle bundan şikâyet de etmiyordu. Sonuçta çektikleri acının karşılığı yüksek toplumsal statü, zenginlik, saygınlık ve tabii iyi bir evlilikti. Bir kız çocuğunun ayaklarının dondurulması demek, onun imparatorun karısı olmaya aday olması demekti çünkü.
Her ailenin ayak dondurma işlemi değişebiliyordu. Kullanılan yöntem, araçlar, ayağın biçimi aynı zamanda ailenin bir tür damgası olarak kabul ediliyordu.
Bu geleneğe karşı 17. yüzyılın başlarından itibaren muhalefet başladı. Qing hanedanı 1645'te ayak dondurmayı yasakladıysa da başarılı olamadı. 1911'de Çinli ve Batılı misyonerlerin de yardımıyla bu işlem suç sayılmaya başlandı. Bazı kadınların bu yasağı delmeye çalışmaları ilgi çekici bir durumdu. Bunun üzerine genç Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti, üç aşamalı bir program başlattı. Programın ilk basamağı tüm yaygın eğitim kurumlarında bu işlemin kötü sonuçları hakkında bilgi verilmesiydi. Ayrıca eğitim kurumları dışında kalanlar için de iki kampanya vardı. İlk kampanya çeşitli yollarla halkın bu konuda bilgilendirilmesini, ikincisi ise küçük ayaklı kadınlarla evlenmenin men edilmesini içeriyordu. Kısacası küçük ayaklı kadınları bu defa da `evde kalma' tehlikesi bekliyordu.
Tüm bunlar işe yaradı ve kısa zamanda Çin'in çok büyük bir kısmında gelenek sona erdi. Çin'den kaçan aileler arasında ise devam etti. Özellikle ABD'de bu geleneğin göçmen bürolarının bütün çabalarına karşı 1950'lere kadar devam ettiği biliniyor.