Cevabı bul, akabinde sorunu sormayı unutma!

safinaz ´isimli üyeden Alıntı ↑...


  1. Alt 02-20-2008, 10:27 #11
    Ziyaretci
    köylü Mesajlar: n/a
    safinaz´isimli üyeden Alıntı
    Birincisi: Nübüvvetlerini halka tasdik ve kabul ettirmektir.

    İkincisi: Terakkiyat-ı maddiye için lâzım olan örnekleri nev-i beşere göstererek, o mucizelerin benzerlerini meydana getirmek için nev-i beşeri teşvik ve teşci etmektir. Sanki Kur'ân-ı Kerim, enbiyanın kıssa ve hikâyeleriyle terakkiyatın esaslarına, temellerine parmakla işaret ederek, "Ey beşer! Şu gördüğün mucizeler, birtakım örnek ve nümunelerdir. Telâhuk-u efkârınızla, çalışmalarınızla şu örneklerin emsalini yapacaksınız" diye ihtar etmiştir

    Soru sorma olayını başka bir kardeşe bırakıyorum...

    iyi madem..ben de devralıyorum :D

    sual: Kardeşlerimizi neden tenkid etmemeli?

  2. Alt 02-20-2008, 13:35 #12
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    Tenkid Giybete yol acabilir ve "Müminler ancak kardeştir. İhtilaf ettikleri zaman, iki kardeşinizin arasını düzeltin; ve sakının ki, merhamet olunasınız" (el-Hucurat, 49/10)

    ayetine görede müslüman bir kardesinin ölü etini yemez yine ayet buyrugu ile

    Risale-i nurda 8. sözde anlatilan siyah ve beyaz fareler neye kasit örnekdir(insallah basit algilanmaz )

  3. Alt 02-24-2008, 21:46 #13
    safinaz Mesajlar: 3.348
    Cevap:Gece ve gündüze işaret eder.Siyah geceyi temsil eder beyaz da gündüze işaret eder.İnsan hayatını kemirip gider yani ortalama 60 senelik hayatını gece ve gündüzün sürekli yer değiştirmesiyle tamamlaması anlatılır.

    Soru:Üstad Bediüzzaman'ın kendi hayatını ikiye ayırdığı ve Eski Said ve Yeni Said dönemi diye nitelendirdiği dönemler için;Eski Said ve Yeni Said arasındaki farklar nedir?

  4. Alt 02-24-2008, 21:52 #14
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    23. Sözde Üstad şöyle der:

    "Ey dünya-perest ve hayat-ı dünyeviyeye âşık ve sırr-ı ahsen-i takvimden gafil insan! Şu hayat-ı dünyeviyenin hakikatını bir vakıa-i hayaliyede Eski Said görmüş. Onu Yeni Said'e döndürmüş olan şu vakıa-i temsiliyeyi dinle:

    Gördüm ki, ben bir yolcuyum. Uzun bir yola gidiyorum. Yani gönderiliyorum. Seyyidim olan zât, bana tahsis ettiği altmış altundan tedricen birer miktar para veriyordu. Ben de sarfedip pek eğlenceli bir hana geldim. O handa bir gece içinde on altunu kumara mumara, eğlencelere ve şöhret-perestlik yoluna sarfettim. Sabahleyin elimde hiç bir para kalmadı. Bir ticaret edemedim. Gideceğim yer için bir mal alamadım. Yalnız o paradan bana kalan elemler, günahlar ve eğlencelerden gelen yaralar, bereler, kederler benim elimde kalmıştı. Birden ben o hazîn halette iken orada bir adam peyda oldu. Bana dedi: "Bütün bütün sermayeni zayi' ettin. Tokata da müstehak oldun. Gideceğin yere de müflis olarak elin boş gideceksin.

    Fakat aklın varsa, tövbe kapısı açıktır. Bundan sonra sana verilecek bâki kalan onbeş altundan her eline geçtikçe yarısını ihtiyaten muhafaza et. Yani gideceğin yerde sana lâzım olacak bazı şeyleri al." Baktım nefsim razı olmuyor. "Üçte birisini" dedi. Ona da nefsim itaat etmedi. Sonra dörtte birisini dedi. Baktım nefsim mübtela olduğu âdetini terkedemiyor. O adam hiddetle yüzünü çevirdi gitti.

    Birden o hal değişti. Baktım ki; ben, tünel içinde sukut eder gibi bir sür'atle giden bir şimendifer içindeyim. Telaş ettim. Fakat ne çare ki, hiç bir tarafa kaçılmaz. Garaibden olarak o şimendiferin iki tarafında pek cazibedar çiçekler, leziz meyveler görünüyordu. Ben de akılsız acemîler gibi onlara bakıp elimi uzattım. O çiçekleri koparmak, o meyveleri almak için çalıştım. Fakat o çiçekler ve meyveler, dikenli mikenli, mülâkatında elime batıyor, kanatıyor. Şimendiferin gitmesiyle müfarakatından elimi parçalıyorlar. Bana pek pahalı düşüyorlardı.

    Birden şimendiferdeki bir hademe dedi: "Beş kuruş ver, sana o çiçek ve meyvelerden istediğin kadar vereceğim. Beş kuruş yerine elin parçalanmasıyla yüz kuruş zarar ediyorsun. Hem de ceza var, izinsiz koparamazsın." Birden sıkıntıdan ne vakit tünel bitecek diye başımı çıkarıp ileriye baktım. Gördüm ki, tünel kapısı yerine çok delikler görünüyor. O uzun şimendiferden o deliklere adamlar atılıyorlar.

    Bana mukabil bir delik gördüm. İki tarafında iki mezar taşı dikilmiş. Merak ile dikkat ettim. O mezar taşında büyük harflerle "Said" ismi yazılmış gördüm. Teessüf ve hayretimden "Eyvah!" dedim. Birden o han kapısında bana nasihat eden zâtın sesini işittim. Dedi: "Aklın başına geldi mi?" Dedim: "Evet geldi fakat kuvvet kalmadı, çare yok." Dedi: "Tövbe et, tevekkül et." Dedim: "Ettim!"

    Ayıldım... Eski Said kaybolmuş. Yeni Said olarak kendimi gördüm."

    Eski Said, daha ziyade akli gidiyordu, Yeni Said ise ilhama da mazhardır, akıl-kalp ittifakıyla hareket eder.

    Eski Said hayatın geniş dairelerinde hizmet ediyordu, Yeni Said ise sürgünde, garip, kimsesizdir, gelecek nesillerin hidayetine vesile olacak nurlu Kur'an reçetelerini yazmakla meşguldür.

    Eski Said üst düzey Arabi dersleri talebelerine ders verirken, Yeni Said Molla Hamide Kur'an dersi vermeyi son derece önemsemektedir. Çünkü şartlar değişmiştir, şartlara göre hizmet metotlarının da değişmesi gerekir.

  5. Alt 02-24-2008, 21:54 #15
    alptraum Mesajlar: 38.107
    Blog Başlıkları: 28
    Soru:Bediüzzaman said-i nursi hazretleri meslegimiz haliliyedir derken neyi kast ediyor

  6. Alt 02-24-2008, 22:03 #16
    safinaz Mesajlar: 3.348
    alptraum´isimli üyeden Alıntı
    Soru:Bediüzzaman said-i nursi hazretleri meslegimiz haliliyedir derken neyi kast ediyor

    Cevap:Öce Üstadın bu konudaki şu ifadelerini nazara sunmak isteriz:

    “Risale-i Nurun mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkat olduğu cihetle Hazret-i İbrahim’in (A.S.) hususî meşrebi olan tefekkür ve şefkat noktasında tam tevafuk etmek sırrıyla…” (Şualar,723)

    Hz. İbrahime "halilullah" denir. Bu, "Allah İbrahimi halil / dost edindi." ayetine dayanır. (Nisa 125)

    Hz. İbrahim, Cenab-ı Hakkın cemalî isimlerine mazhar biri olduğundan yumuşak huylu, son derece merhametli idi. Onun bu durumunu, putlara tapanlara beddua etmeyip Allahın Ğafur ve Rahim isimlerine havale etmesinde görebiliriz.
    Nur talebeleri "muhabbet fedaileri" olduğundan onların meslek ve meşrebi Hz. İbrahime daha yakındır. Bundan dolayı mesleğimiz "Haliliye" olmaktadır.

    Bedir savaşında esir alınan müşriklere ne muamele edileceği konuşulurken, Hz. Ebu Bekir, fidye karşılığında serbest bırakılmalarını teklif eder. Hz. Ömer ise, öldürülmelerini söyler. Hz. Peygamber (a.s.m), Hz. Ebu Bekir`i Hz. İbrahim ve Hz. İsa`ya; Hz. Ömer`i de, Hz. Nuh ve Hz Musa`ya benzetir.

    Hz. İbrahim, Cenab-ı Hakk`a şöyle yalvarmıştır. "Ya Rabbi, kim bana tâbî olursa, bendendir. Kim de bana karşı gelirse, şüphesiz Sen Gafur`sun, Rahim`sin" (İbrahim,36)

    Hz. İsa, ümmetinden olup da, zamanla tevhidi bırakıp teslise sapanlar hakkında şöyle der: "Ya Rabbi, onlara azab edersen, şüphesiz onlar Senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen Aziz`sin, Hakim`sin" (Maide, 118).
    Görüldüğü gibi, cemali tecelliye mazhar bu iki peygamber, ümmetlerinden haddi aşanlar için beddua etmemişlerdir.

    Celâlî tecelliye mazhar olan Hz. Nuh ve Hz. Musa`nın duaları ise, farklıdır. Hz. Nuh, hakkı kabulden kaçan kavmi hakkında yaptığı duada şöyle der: "Ya Rabbi, yeryüzünde bir tek kafiri bile sağ bırakma..." (Nuh, 26).

    Hz. Musa ise, şöyle yalvarır "Ya Rabbi, onların mallarını mahvet, kalblerini sık. Onlar, can yakıcı azabı görmedikçe iman etmeyecekler" (Yunus, 88).


    Sorularlarisale-i Nurdan alıntı.

    Soru:"En büyük hile hilesizliktir"sözünü açıklar mısınız?

  7. Alt 02-24-2008, 22:13 #17
    Ziyaretci
    köylü Mesajlar: n/a
    alptraum´isimli üyeden Alıntı
    Tenkid Giybete yol acabilir ve "Müminler ancak kardeştir. İhtilaf ettikleri zaman, iki kardeşinizin arasını düzeltin; ve sakının ki, merhamet olunasınız" (el-Hucurat, 49/10)

    ayetine görede müslüman bir kardesinin ölü etini yemez yine ayet buyrugu ile

    Risale-i nurda 8. sözde anlatilan siyah ve beyaz fareler neye kasit örnekdir(insallah basit algilanmaz )

    siyah-geceye, beyaz da gündüze,, ikiside fare gibi ömrümüzü kemirmektedirler..

    Sual: Kaç çeşit hayat vardır? Farkları nelerdir?

  8. Alt 02-24-2008, 22:15 #18
    safinaz Mesajlar: 3.348
    O soru cevaplandı ve yeni bir soru soruldu,Köylü kardeşim okur musunuz?

  9. Alt 02-24-2008, 23:34 #19
    Ziyaretci
    köylü Mesajlar: n/a
    safinaz´isimli üyeden Alıntı
    [B][COLOR="Red"]O soru cevaplandı ve yeni bir soru soruldu,Köylü kardeşim okur musunuz?



    uyuyakalmışım galiba, hem de dört yeni soru sorulmuş/cevaplanmış(bazi arkadaşlar sorularlarisaleinur sitesinden bile iktibas itme cesaret ve şevki göstermiş....özür dilerim,..
    Alıntı:
    Soru:"En büyük hile hilesizliktir"sözünü açıklar mısınız?

    el'cevap: "Men dakka dukka", yani mealen "iden bulur" kaidesince hile yapan anca kendini aldatır ve/ya tuzağa düşürür onun için galip olmak/muvaffak olmak istiyen samimi olmalı dürüst olmalı..??

    sual: uykunun çeşitleri nelerdir?

  10. Alt 02-24-2008, 23:50 #20
    safinaz Mesajlar: 3.348
    köylü´isimli üyeden Alıntı
    uyuyakalmışım galiba, hem de dört yeni soru sorulmuş/cevaplanmış(bazi arkadaşlar sorularlarisaleinur sitesinden bile iktibas itme cesaret ve şevki göstermiş....özür dilerim,..

    el'cevap: "Men dakka dukka", yani mealen "iden bulur" kaidesince hile yapan anca kendini aldatır ve/ya tuzağa düşürür onun için galip olmak/muvaffak olmak istiyen samimi olmalı dürüst olmalı..??

    sual: uykunun çeşitleri nelerdir?

    Cevap:

    "Uyku üç nevidir (çeşittir):

    "BİRİNCİSİ: Gaylûledir ki, fecirden sonra, tâ vakt-i kerahet bitinceye kadardır. (Yâni güneşin doğuşundan, yaklaşık 45 dakika geçinceye kadarki zamandır). Bu uyku, rızkın noksaniyetine ve bereketsizliğine hadisçe sebebiyet verdiği için, hilaf-ı sünnettir. [Sünnete aykırıdır.> Çünkü rızık için sa'y etmenin [çalışmanın> mukaddematını ihzar etmenin [başlangıcını, hazırlığını yapmanını en münasip zamanı, serinlik vaktidir. Bu vakit geçtikten sonra bir rehavet arız olur. O günkü sa'ye ve dolayısıyla da rızka zarar verdiği gibi, bereketsizliğe de sebebiyet verdiği, çok tecrübelerle sabit olmuştur.

    "İKİNCİSİ: Feylûledir ki, ikindi namazından sonra, mağribe (akşama) kadardır. Bu uyku ömrün noksaniyetine, yâni, uykudan gelen sersemlik cihetiyle, o günkü ömrü nevmâlûd, yarı uyku, kısacık bir şekil aldığından, maddi bir noksaniyet gösterdiği gibi, manevî cihetiyle de, o gün hayatinin maddî ve manevî neticesi ekseriya ikindiden sonra tezahür ettiğinden, o vakti uyku ile geçirmek, o neticeyi görmemek hükmüne geçtiğinden, güya o günü yaşamamış gibi oluyor.

    "ÜÇÜNCÜSÜ: Kaylûledir ki, bu uyku Sünnet-i Seniyyedir. Duhâ vaktinden, öğleden biraz sonraya kadardır. Bu uyku, gece kıyamına sebebiyet verdiği için sünnet olmakla beraber, Ceziretü'l Arabda, vaktü'z-zuhr denilen şiddet-i hararet zamanında bir tatil-i eşgal, âdet-i kavmiye ve muhitiye olduğundan, o Sünnet-i Seniyyeyi daha ziyade kuvvetlendirmiştir. Bu uyku hem ömrü, hem rızkı tezyide medardır. Çünkü yarım saat kaylüle, iki saat gece uykusuna muâdil gelir. Demek, ömrüne her gün bir buçuk saat ilâve ediyor. Rızık için çalışmak müddetine, yine bir buçuk saat ölümün kardeşi olan uykunun elinden kurtarıp yaşatıyor ve çalışmak zamanına ilâve ediyor." (Lem'alar, 269)




    Kendi cümlelerimizle yazınca pek kıymet bulmuyor ve ayrıca alıntı yaptığımız zaman nerden alıntı yaptığımızı belirtmekte doğru olandır ama ne faydaki alıntıda sizi tatmin etmiyor.