Maalesef hayat bazen zorlaşıyor, şahsi, ailevi, ekonomik problemler, halli güç konular arka arkaya gelebiliyor. Tabii kimi insanlar bu zorluklardan yılmıyor, problemleri sabırla aştıkça yaşama azmi ve aşkı kuvvet bulup cesareti artıyor.
Kimileri de zorluklar karşısında sabırsızlığa düşebiliyor, "Bu da geçer yahu!" diyemiyor, sıkıldıkça sıkılıyor, hatta zaman zaman da ümitsizliğe düşüp, "Al şu emanetini ya Rab!" diyebiliyor, ölümü dahi isteyebiliyor. Böyle yaşamaktansa ölmek daha hayırlı diye düşünebiliyor.
Sıkıntılı devrelerde bir Kütüb-ü Sitte hadisi beni çok etkilemektedir. Sıkıntı içinde de olsa yaşamanın hayırlı olduğunu anlatan bu hadisi gelin sizinle birlikte bir daha okuyalım. Bakalım verdiği mesaj bize yaşama aşk ve azmi anlatmış olacak mı görelim. 18 ciltlik Kütüb-ü Sitte'nin 17.cildindeki bu hadisin bir bakıma özetini arz ediyorum sizlere. Buyurun birlikte okuyalım olayı. Büyük sahabe Talha bin Ubeydullah Hazretleri anlatıyor:
Beli kabilesinden iki kişi Resulullah'ı ziyaretten sonra Müslüman olup kabilelerine dönmüşlerdi. Ben de bunları iyi tanıyordum. Aradan geçen zaman içinde bunlardan biri, bir savaşta şehit oldu. Öteki de bir sene sonra evinde vefat etti. Zihnen ilgi duyduğum bu iki Müslüman'ı bir gece rüyamda gördüm. Baktım ki, ben cennetin kıpısındayım. O iki insan da yanımda. Bu sırada cennetten biri çıktı ve o iki insandan sonra öleni cennete çağırdı. Biraz sonra aynı vazifeli zat yine çıktı, bu defa da şehit olarak vefat edeni çağırdı cennete. Bundan sonra da bana bakarak, "Sen dön, senin vaktin gelmedi." deyip beni cennetin kapısından uzaklaştırdı. Sabah uyanınca bu rüyayı çevremdekilere anlattım. Olmaz, dedim. Cennete önce şehit olan çağırılmalıydı, sonra da ondan bir sene sonra ölen çağırılmalıydı. Bu konuşmalar Resulullah'a (sas) kadar ulaştı. Nihayet ben de bir gün rüyayı Allah Resulü Efendimiz'e bizzat anlattım. Şaşkınlığımı da ifade ettim. Şehit önce çağırılmalıydı cennete, dedim. Tabii şehidin sonra çağırılması şehitliğine bir eksiklik getirmiyordu. O yine şehitlik makamına çıkarak ötekini geçecekti. Ancak önce çağırılmamasına şaşırmıştım. Bunu öğrenmek istiyordum. Efendimiz (sas) Hazretleri, sonra ölenin önce çağırılmasının hikmetini şöyle izah etti:
"Sonra ölen, önce ölenden bir sene fazla ibadet etmedi mi, hayır hasenat yapmadı mı, oruç tutmadı mı, İslamî hizmetlerde bulunmadı mı, daha çok sevap kazanmadı mı" "Evet, kazandı." dedim.
"İşte dedi, onu cennete önce çağırtan şey, yaşadığı bir senelik fazla hayatın ibadetleri olmuştur. Sakın bir senelik fazla ibadeti azımsamayasınız. İkisi arasındaki mesafe, yerle gök arasındaki mesafeden de fazladır!"
İşte bu olayın verdiği mesaj, "ölümü değil sıkıntı içinde de olsa yaşamayı isteyin" mesajıdır. Çünkü ölenin amel defteri kapanır, ibadeti biter. Ama sıkıntı içinde de olsa yaşayanın hayır, hasenat ve ibadetleri devam eder. Öyle ise amel defterini kapatmayı düşünmeyin, açık tutmaya bakın. Ne kadar açık tutar, ibadet yazdırırsanız o kadar kazanç söz konusudur çünkü. İsterse bu hayat zorluk ve sıkıntı içinde geçsin. Kaldı ki hayat hep böyle zorluk içinde olmayacak, bu imtihan da bitecek, kolay ve rahat günler de gelecektir. Yeter ki sabır duygusu sıfırlanmasın, zorluğun sevabı unutulmasın..