Hayat, genç Recep Tayyip Erdoğan'a beklenmedik anlarda beklenmedik yerlerde sürprizler yapıyordu. 1976 yılında önce MSP Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanı, hemen sonra da İstanbul Başkanı olan Tayyip Erdoğan'ın bütün vakti bir yandan siyasi faaliyetler diğer yandan da antrenmanlar ve maçlarla geçiyordu. Hayatında aşka, flörte ayıracak zaman yoktu. Çevresinde 'reis' olarak hitap edilen bu delikanlı için mücadelesinden daha önemli ne olabilirdi ki? İşte o sürprizlerden birine, 1977 yılında Tepebaşı gazinosunda Necmettin Erbakan'ın katılacağı "Milli Şahlanış Gecesi"nde rastlayacaktı. O gece Tayyip Erdoğan, hayatını değiştirecek bir kadınla karşılaşacaktı. Bu genç kadının adı Emine Gülbaran'dı.
GÖNÜLLÜ ÖRTÜNDÜ
Siirt'ten İstanbul'a yerleşmiş bir ailenin kızı olan Emine Gülbaran, 21 Şubat 1955'te Fatih'te doğdu, Üsküdar'da büyüdü. Beş çocuklu ailenin son çocuğu ve tek kızı olan Emine, Mithat Paşa Akşam Sanat Okulu'ndan ders notları iyi olmasına rağmen kendi isteğiyle ayrılmıştı. Giyinmeyi, Ajda Pekkan şarkılarını seven bu genç kız, 15 yaşındayken ağabeyinin türban takması konusundaki isteğini reddetti, intiharı dahi düşündü. Ancak bir yıl sonra dönemin muhafazakâr kadınlarını derinden etkileyen gazeteci Şule Yüksel Şenler'i tanıması onu inançlı bir dava kadını yaptı, kendi isteğiyle örtündü. Hem modern olup, hem de başörtüsü takılabileceğini gençlere aşılayan Şenler, kurduğu "İdealist Kadınlar Derneği" sayesinde birçok genç kızı çevresinde topladı, onların evden çıkıp sosyalleşmesini sağladı.
ÖNCE RÜYASINDA GÖRDÜ
Tepebaşı'ndaki toplantıya Emine ile birlikte birçok genç kızı götüren de Şenler'di. Şule Şenler'in yanında ön sıralarda oturan Emine Gülbaran, bir gece önce görmüş olduğu rüyanın etkisindeydi hâlâ. 22 yaşındaki Emine, rüyasında yaşlı, cübbeli, sakallı, başında sarık olan birisini görmüştü. Bu kişi eliyle krem takım elbiseli, boylu poslu bir delikanlıyı işaret ederek "Sen bununla evleneceksin" demişti. Bu genç Erbakan'dan önce kürsüye çıkarak izleyicileri coşturmak için etkileyici sesiyle şiir okuyan Recep Tayyip Erdoğan'dan başkası değildi. Bir anda sahnede rüyasında gördüğü gencin şiir okuduğunu gören Emine Erdoğan'ın yüzü kızardı. İlk görüşte âşık olmuştu. Onca kalabalığın arasında şiir okuyan genç de Emine Erdoğan'ı fark etmiş, içinde bazı hisler uyanmıştı. Bu duyguyla hemen genç kız hakkında bilgi toplattı. Gençlerin her ikisini de tanıyan Şule Yüksel Şenler, bu hayırlı iş için aracı oldu. Önlerindeki tek engel oğlu için kendi gibi bir Karadenizli kız bulmayı hayal eden anne Tenzile Erdoğan'dı. MSP İstanbul Gençlik Kolu Başkanı Erdoğan, kısa sürede bu iş için annesinin gönlünü almayı başardı.
YILDIRIM AŞKI
O günleri Emine Erdoğan yıllar sonra şöyle anlatıyordu: "Evet o beni beğendi, ben de onu beğendim. Birbirimize yıldırım aşkıyla tutulduk. Ancak Tayyip Bey'le flört dahi etmeden evlendik. Yani sizin anlayacağınız anlamda flört etmedik. Sadece bir kere dışarıda buluştuk. Ama yalnız değildik. Yanımızda benim ve onun ailesinden kişiler vardı. Birbirimizi gördüğümüz o günden altı ay sonra Tayyip Bey ailesini beni istemeye gönderdi. Söz kestik." Emine Erdoğan, her ne kadar bu karşılaşmaları için yıldırım aşkı dese de Tayyip Erdoğan "Biz de kendisini muhabbet dünyamızın içinde hissettik" cümleleriyle daha ihtiyatlı konuşmayı tercih ediyor. Genç çiftin nişanı, Emirgan yolu üzerindeki Oba Gazinosu'nda yapıldı. Düğün ise 4 Temmuz 1978 tarihinde Fatih Akdeniz Caddesi üzerinde bir düğün salonunda yapıldı. Çiftin ikisi erkek dört çocuğu oldu: Ahmet Burak, Necmettin Bilal, Esra ve Sümeyye. 16 sene Kasımpaşa'da 80 metrekarelik bir evde oturdular.
EMİNE HANIM'IN GÖZÜYLE...
"Peki şu an Türkiye Cumhuriyeti'ni yöneten, hükümetin başındaki adamın evdeki hali tavrı nasıl? Son seçimlerde elde ettiği başarıda mizacının etkisi nedir?" Bu merak edilen soruyu Emine Erdoğan, Elif Dergisi'ne şöyle anlatıyor: "Dışarıdaki problemleri pek fazla eve getirmez. Ben ağzından birkaç söz almaya çalışırım. Çok sabırlıdır, ben duygusalım olaylardan etkilenirim. O öyle değildir. Hayra yorar her şeyi. Soğukkanlıdır ama soğuk değildir, çok merhametlidir. Az güler, az konuşur. Çok cömerttir. Hepsinden önemlisi çok hoşgörülüdür. Hatta ben bu kadar yükselmesini de bu hoşgörüsüne bağlarım. İnsanları kırmayı hiç sevmez, çocuklarını ve bütün çocukları çok sever."
Kamuoyunun merakla öğrenmek istediği bir soru, "Birçok kadın tarafından yakışıklı bulunan Tayyip Erdoğan'ı Emine Erdoğan kıskanıyor mu, bu konu aralarında hiç sorun oluyor mu?" Emine Erdoğan'ın bu konuda eşine güveni sonsuz: "Bir şeyden şüphelensem çıldırırım, çok kıskanç olurum. Gereksiz yere hiç kıskanç değilim. Ona güveniyorum. Allah'tan korkan bir insanın, böyle bir hata yapmayacağını biliyorum. Çevrenin şu anda olan rağbetini ise normal karşılıyorum. Halk onu çok seviyor ve sevgisini nasıl yansıtacağını bilemiyor. Bir ağabey gibi, bir baba gibi, bir amca gibi seviyorlar. Bence bu duyguları başka şeylerle karıştırmamak gerikir."
Tayyip Erdoğan'ın evlenmeden önce ileride Türkiye'nin "First Lady"si olacak eşinden tek isteği vardı: "Siyasi faaliyetlerim nedeniyle eve geç kalırsam beni arama." Tayyip Erdoğan, Leyla İpekçi'ye verdiği mülakatta, aralarındaki özel anlaşmayı şöyle anlatıyordu: "Evlenirken ilk konuştuğumuz şeylerden biri şu olmuştu: Ona beni 24 saat aramayacaksın, demiştim. Gelmiyorsam anla ki teşkilattayım. Daha da gecikirsem aramaya başlarsın. Bu yüzden sağ olsun öyle, niye gelmedin, neden geç kaldın gibi soruları yoktur. Ama geç kalınca endişelenir." Bu talebi kabullenmek bir kadın için elbette zordu ama eşine ve mücadelesine inanan Emine Erdoğan, bu isteği kabul etti. Hırsları olan, siyaset merdiveninin basamaklarını hızla çıkan bir politikacıyla evlenmenin bir bedeli vardı. Kendisi de gençlik yıllarında İdealist Kadınlar Derneği çatısı altında siyasi faaliyetler yürüten Emine Erdoğan, gazeteci Halise Çiftçi'ye duygularını şöyle ifade ediyordu: "Her kadın, eşi çoluk çocuğunun başında olsun der. Ancak ben bunu istememe rağmen hep onun hizmet etmesinden yana oldum. Dualarımda bu işe gönül veren biriyle evlenmek vardı. Bu davanın eri olmak beni gururlandırıyor."
Kura çekerken dua etti, Hasdal'a düştü
Her Türk erkeği gibi askere gitme vakti gelmişti. Ama kafasında onu endişelendiren birçok soru vardı. Dört yıllık evliydi, eşini ve iki çocuğu Ahmet ve Bilal'i bırakıp nasıl askere gidecekti. Bu düşünceler içindeyken çalıştığı firmanın patronu büyük bir jest yaptı. Askerdeyken aylığının yarısını ödeyecekti. Askerliğini yedek subay olarak yapacağı için alacağı maaşı da eklerse ailesi ekonomik bir sorun yaşamayacaktı. 1982 yılında askerlik kararı aldırarak yedek subaylığını yapmak üzere Tuzla'daki Piyade Okulu'na teslim oldu. Sabahlara kadar İstanbul'un uzağına düşmemek için dua etti. Kura çekerken "Yarabbi, bana İstanbul'a en yakın yeri ver" dedi. Kura kâğıdında 6. Tümen 77. Piyade Alayı yazıyordu. Yani Kağıthane Hasdal. Bir anlık şaşkınlıktan sonra dualarının kabul olduğunu anladı. Askerlik yeri arabayla evine yalnızca 20- 25 dakikaydı, üstelik yedek subay olduğu için akşamları evine de gidebilecekti. Hasdal'daki kışlada görevi kantin subaylığı idi. Ticarete olan yeteneğini askerlik hizmeti sırasında da gösterip, kantini kısa sürede kâra geçirdi, komutanlarının sevgisini kazandı. 1983 yılında tezkeresini aldığında ise onu yepyeni bir siyasi serüven bekliyordu...
Cenaze evine sürpriz ziyaret
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Yakacık'ta yaşayan ve gece bekçiliği yaparak geçimini sağlayan Ahmet Atay'a da baba acısı yaşadığı günlerde unutamayacağı bir anı bıraktı. Bir fotoğraf karesiyle ölümsüzleşen anı, Erdoğan'ın siyasi hayatındaki ince ve keskin virajlardan biri olan Kırklareli'nin Pınarhisar Cezaevi'ndeki günlerinin hemen ardından yaşandı. Erdoğan, cezaevinden çıkar çıkmaz ziyaretine gelenleri ziyaret etmeye başladı. İşte bu ziyaretlerden birinde, kanserden ölen Kemal Atay'ın "Ölmeden şu Tayyip'i göremedim" dediğini duydu. Erdoğan, kendisini çok sevdiğini öğrendiği Atay'ın çocuklarına başsağlığı için Yakacık Yeni Mahalle'deki evini ziyaret etti. Ahmet Atay, "Bir gün eşimle birlikte Başbakanımızın evine gittik. Eşiyle birlikte bizi kapıda karşıladı. O makama mevkiye değil insana değer veriyor" diye konuşuyor. Adaşının adak mevlidine gitti
Yıl 1994. Yerel seçimlerde Tayyip Erdoğan büyükşehir belediye başkanlığına aday. Yakacık'ta yaşayan adaşı Tayyip Sunduvaç ise Kartal SSK Hastanesi'nde aşçı olarak çalışıyor. Siirtli Tayyip Sunduvaç, yakınlarına Erdoğan'ın belediye başkanlığına seçilmesi halinde mevlit okutacağına dair adak adar. Erdoğan, seçimi kazanır. Ve 4 ay sonra Sunduvaç, Erdoğan ile merhum Turgut Özal için düzenlenen anmada karşılaşır. Bu sırada Erdoğan'a verdiği mevlit sözünü söyler. Erdoğan da "Siz benim için bu kadar zahmete giriyorsunuz. Tabii gelirim" diye karşılık verir. Erdoğan, Tayyip Sunduvaç'ın düzenlediği mevlide gelir. Sanduvaç o günleri anlatırken aynı heyecanı yaşıyor.