Kurtarmak için kayıp ruhunu şehrin gizli, viran bir kapıdan giriyor erguvan kapısından başında erguvan tacı erguvan giyinmiş yaraları erguvan münkir bir kesişin gölgesinin ardından kutsal bilgeliğe doğru yürüyor. Kitabın içinden Erguvan mevsimi olduğunu unutmuştum. Nisan sonu, Mayıs başı geldi mi, Beylerbeyi Korusu’ndaki eski ahşap köşke erguvan seyretmeye giderdik. Orası, babamın en çok sevdiği ama en az kullandığımız evdi. Koruluğun tepesine doğruydu. Yeri çok ücraydı, yolu çok...
Güçlü Markalar Yaratabilmek İçin Duyguları Ateşlemenin Yolları Sponsorluk rüştünü ispatladı.Dünyada sponsorluk çalışmalarına heryıl 25 milyar dolar harcanıyor.Bu kadar büyük bir paranın harcanmasının sebebi, doğru kullanıldığında ve yönetildiğinde sponsorluğun şirketlere, diğer pazarlama iletişimi çalışmalarının hiç birinin sunamayacağı kadar etkili sonuçlar sağlanması… Bu kitabı okuduktan sonra marka yaratma ve güçlendirme konusunda sponsorluğa, sosyal sorumluluk...
Sizin hiç idam edilmiş akrabanız var mı? Onların var! Hem de üç kişi! Sizin akıl hastası akrabınız var mı? Peki intihar eden akrabanız? Onların var! Hem de sayıları şaşırtacak kadar çok! Sizin başbakanlık yapmış akrabanız var mı? Onların var, hem de on yıl! Milletvekilliği, belediye başkanlığı yapmış siyaset adamı akrabalarınız var mı?
“Mustafa Kemal’in gözünde, eylemin ‘meşruluğu’ demek, halkça onaylanmış olması demektir. Yoksa Kongreleri, Büyük Millet Meclisi’ni anlamak ve açıklamak mümkün olamazdı. Şu sözlerini bir de: ‘…Bir devreye yetiştik ki, onda her iş meşru olmalıdır. Millet işleri de ancak milli kararlara dayanmakla, milletin genel duygularına tercüman olmakla gerçekleşir.’ Siz Osmanlı ülkesinde, ‘milli kararlara dayanmak’, ‘meşruluğu’ bunda aramak ne demektir...
Fotoğraf, 19. yüzyılın en şık ve en önemli buluşlarından birisidir. Bünyesinde hem teknojiyi, hem de sanatı barındırır. Bugün dahi, birçok iletişim diline rağmen fotoğraf, popülerliğini korumaktadır. Doğaldır ki çok büyük kitlelerin fotoğrafa karşı olan ilgisinin temelinde bu popülerlik yatar. Ancak aynı kitlelerin bu teknolojinin kolay uygulanabilir bir yöntem olduğu konusundaki yanılgısı, bazen uygulama esnasında hüsran yaratabilir. Çünkü, az da olsa bu teknolojiyi uygulayabilmek için bazı temel...
Size ‘öğretilen ve anlatılan dünyanın’, anlatıldığı gibi olduğunu söyleyenler sadece anlatanlardır. Korkmanız, çekinmeniz, endişe etmeniz gerektiği söylenen her şey, bu betimlemenin pençesindeki insanların fikirleridir. Oysa bunlar olumsuz duygulardır ve hiçbiri dünyaya geldiği haliyle insanın mayasında olan hisler değillerdir. İnsan korkusuz doğar. Korku, zorla ‘öğretilir’. Hayatınızda önünüze çıkan herkesin özel bir görev ile karşınıza geldiğine emin olun. Ve ona...
“Her şey eskir, yıpranır, unutulur ama bir toplumun dili ‘tam bağımsızlı’ğını korursa, sonsuza dek yaşantısını sürdürür. Sayın Rüştü Erata’nın bu dev çalışması işte bize bunu anımsatıyor, bu gerçeği, bu dil savaşını…O savaşı yitirmemizin kaçınılmazlığını… Sayın Erata’nın ortaya koyduğu bu dev yapıt, bizi gerçek bir yolculuğa, bir büyük savaşıma çağrıdır” Oktay Akbal / Gazetecei - Yazar “Türkçenin “üvey...
Bir süredir televizyonda “Küçük Şeyler” adlı bir program yapıyorum. Elinizdeki kitap, bu programdaki bazı konuların genişletilmesi ve yeni konuların eklenmesiyle oluştu. Kitabın çerçevesi, insan ilişkileri, iletişim hataları, yaşama sevinci, çocuklarla iletişim, eşlerle iletişim, rollerimiz, kadın-erkek eşitliği… Bugüne kadar akademik kitapların yanı sıra, kısmen akademik, kısmen popüler sayılabilecek iki psikoloji kitabı yazdım (İletişim Çatışmaları ve Empati ile Varolmak,...
Cem Mumcu etrafında ve dünyada olup bitenlerin kendi içinden nasıl geçip gittiğini, ne izler bıraktığını gözlüyor. Yaşama dair, dünyaya dair, o ana, düne, yarına ve olan biten bir sürü şeye dair hissettiklerine, düşündüklerine bakıyor… Sonra çırılçıplak soyunup içini açıyor bize… Ve kendisi görürken bizlere de gösteriyor. Cem Mumcu’nun on yılı aşkın süredir yazdığı yazılar bu kitapta bir araya getirildi. Futboldan teröre, aşktan ilişkilere, sinemadan cinselliğe,...
Elimde Ergün Poyraz’ın birkaç gün önce piyasaya verilen son kitabı… “Musa’nın Çocukları Tayyip ve Emine.” (Togan Yayınları.) Okumaya başladım, elimden bırakamadım. Ergün Poyraz muhteşem bir araştırmacı. Akla hayale gelmeyen arşivlere balıklama dalıyor, inanılmaz belge ve bilgileri ortaya çıkarıyor ve yorumunu yapıp okurlarına sunuyor. Bundan önce yazdığı “Patlak Ampul”, “Refah’ın Gerçek Yüzü”, “Kanla Abdest Alanlar” gibi...
Patrick Süskind’in, Almanya’da ilk yayımlanışında tam anlamıyla olay yaratan, aylarca liste başlarında kalan Koku adlı bu romanı, gerçekte alışılagelmiş çok satılanların oldukça dışında kalan, toplum eleştirisini sergileyen bir kitap. Romana konu olan olay, 18′inci yüzyılda Fransa’da geçer. Kitabın kahramanı Jean Babtiste Grenouille ise, tüm insancıl duyumlardan ve duygulardan yoksun, yalnızca kokulara karşı görülmedik ölçüde duyarlı, istediği kokuları üretebilmek için cinayet...
Tarihe bakarken genellikle hangi yanlışlar yapılır? Türkler isteyerek mi Müslüman oldular? İslama laikliği kimler getirdi? Osmanlı’da inançları yüzünden kimler yakıldı? Osmanlı İmparatorluğu Müslüman olduğu için mi çöktü?
‘Seni kendimden bile daha çok seviyorum.’ Eğer bunu söyleyebilirsem kendimle barış içinde yaşamayı sürdürebilirim, çünkü bu aşk beni rehin aldı. Ünlü, başarılı, zengin bir yazarın savaş muhabirliği yapan karısı Esther bir gün ansızın ortadan kaybolur. Esther kaçırılmış mıdır, öldürülmüş müdür, yoksa kocasını mı terk etmiştir? Çok sevdiği karısını bulmak için yanıp tutuşan yazar, Esther’in en son birlikte görüldüğü Kazak genci Mikhail’le birlikte...
80’li yıllarda bir eylemci Berlin’de sokak ortasında vurulur. Paraguay’da bir arabanın çarpıp kaçtığı kaçakçı çok geçmeden can verir. Yaşlı bir işadamı, Asuncion’daki görkemli malikanesinde kafasına kurşun sıkarak intihar eder. Bu ölümlerin birbiriyle bağlantılı olduğuna inanan Gazeteci Rudi Hernandez ise olayı çözemeden korkunç bir cinayete kurban gidecektir. Gazetecinin akrabası Erica, AB’ye bağlı Avrupa Güvenlik İdaresi’nde uzman olarak çalışan Volkmann’ı...
Güneydoğu Asya’da, Yengeç Dönencesi ile Ekvator çizgisi arasında bir yerlerde bir yol vardır. Siyah kanla çizilmiş bir yol. Korkunun ve ölümün hakim olduğu bir yol. PARİS. İlk temas. KUALA LUMPUR. Hayat Yolu. Uçuşan ve Çoğalan. Sonsuzluğun İşaretleri. KAMBOÇYA. Bal ve Fresk. TAYLAND. Arınma Odası. Dünyadan soyutlanmış bu mekanda neler olduğunu anlayacaksınız! BANGKOK. Gerçeğin Rengi aynı zamanda Yalanın da Rengi’dir! Ve PARİS. Her şey sona ermedi, yeni başlıyor. ÇABUK SAKLAN,...
Kıyıda ise üç direkli, iki güverteli ve 58 toplu bir kalyon, o karanlıkta usturmaçalarını puta edip iskeleye palamar vermişti. Yelkenlerin sarılı olduğu serenler hisa edilmiş ve tez zamanda yola çıkacağını ilân için mizana direğine mavi bayrak çekilmişti. Esrarengiz adam, kalabalığı yarıp elinden tuttuğu İsrâfil’le iskeleden gemiye doğru yürümeye başladı. Kalyonun dikmesinin palangalarına asılan ve tıraka tutan gemicilere vardiyan, “Yisa, sizi gidi sütü bozuk sünepeler! Yisa beraber!...
Nobel ödüllü yazar J. M. Coetzee bu romanında, uzun yıllar sınır kasabasında yargıçlık yapan bir adamın kendi gözünden son dönemlerindeki iniş-çıkışlarını; hayatı ve kendini sorgulayışını anlatıyor. Bulunduğu kasabanın en kıdemli yetkilisi olması nedeniyle oldukça rahat bir yaşam süren yargıç, son dönemlerini hobileriyle ve “kızlarıyla” asude biçimde geçirirken ansızın karşısına çıkıveren bir barbar kızıyla yaşadığı tanımlanamaz ilişki hayatının seyrini değiştiriverir....
Zebercet’in gündüz düşleri” Yusuf Atılgan’ın 1973 de kaleme aldığı romanda karakterler olağanca basit, mekân gözünüzün önüne gelebilecek, romanın geçtiği yerleri daha önce defalarca gördüğünüz izlenimine kapılabileceğiniz kadar nettir. Zebercet; ailesinden geriye kalan tek varlık olan Anayurt Oteli’ nin hem patronu, hem resepsiyonisti, hem bekçisidir. Sıradanlaşmış hayatının en belirgin özelliği, rutin düzeninin asla şaşmaması ve yalnızlığıdır. Bir gün otele...
Bir kadının en büyük düşmanı yine bir kadın mıdır? Ya da kadınların tek dostları kendileri midir? Bu ve bunlar gibi bir kaç klişe soruyu akıllara getirebilecek bir kitap “Dişi Şeytan”. Adından da hissedilebileceği gibi… Blanche ve Crista aynı yaşlarda iki çocuk-kadındır. Her ikilide olduğu gibi biri güzel, alımlı ve çekici; diğeriyse daha sıradan, kendi halindedir. Başlarda masum bir arkadaşlık gibi görünsede zamanla birbirleri üzerinde iktidar kurma savaşına dönüşen hikâye;...
Şimdilerde kadın-erkek eşitliğinden, bekaretten, toplum baskısından ya da törelerden bahsedildiğine sık sık tanık oluyoruz. Ekranlarda, gazetelerde, hatta evlerimizde, kendi içimizde sıklıkla düşündüğümüz veya tartıştığımız konulardır bunlar. Öyle ki kalıplaşmış, sloganlaşmış daha da öteye giderek klişeleşmiş bir çok söylem var artık. “Aslında Aşk da Yok” Haziran ‘89 da 25. baskısını yapmış, yukarıda bahsini ettiğim söylemlerin çoğunu içinde barındıran bir kitap....
Bilirsiniz Tarık Akan’ın sinemada iki farklı dönemin eseri olarak iki farklı duruşu vardır. İşte bu kitap Tarık Akan’ın daha sonra sosyal içerikli filmlere ağırlık vereceği 12 Eylül dönemini bir sanatçı gözünden ortaya koyuyor. Tarık Akan 80 askerî darbesinden birkaç ay sonra Almanya’da yaptığı bir konuşma yüzünden Türkiye’ye döndüğünde tutuklanır. Böylece sorgulamalarla, zor şartlar altında geçecek ve aklanmasıyla son bulacak bir süreç başlamış olur. Kitabın...
“Ne Var Ne Yok?” Mayakovski’nin bir günde yaşadıklarının senaryo haline getirilmiş öyküsüdür. Yazar, kitabında yaşamın en uç ayrıntılarını bizim göremediğimiz bir gözle hayal gücünün doruğunda kaleme dökmüş ve fantastik sinemanın en iyi senaryo örneklerinden birini insanlığa bahşetmiştir. Fakat kapitalizmin gölgesinde sürüp giden komünist Rus rejiminin, ekonomik göstergelerin sinema sanayisine bu senaryonun fazla kârlılık getiremeyeceğini ve saçma sapan yazıların hayatın...
Antipsikiyatri, psikiyatri bilimine eleştirel bir gözle bakan hareketin adıdır. Bu kitapta 1960′lı yılların başında ortaya çıkan antipsikiyatri akımının öncülerinin karşıt tezlerini okuyacak ve böylelikle psikiyatri biliminin eksiklerini ve yanlışlarını farkedebileceksiniz. Antipsikiyatri kitabı, bir genel bilgi kitabıdır. Konuyu oluşturan yaklaşımların genel bir özetini vererek bu konuyla ilgilenen okuyuculara yol göstermeyi amaçlamaktadır. Kitap; R. D. Laing, Thomas Szasz, İtalyan deneyi, David...
Maalouf, 1993 yılında yayınlanan ve kendisine Goncourt Ödülü’nü kazandıran bu romanını gerçek bir öyküden esinlenerek yazmış. 19. yy’da Ebu-keşk Maalouf adında biri bir patriği öldürmüş ve ardından oğluyla birlikte Kıbrıs’a sığınmıştır. Ancak buradayken emirin bir hafiyesi tarafından kandırılarak memleketine geri getirilip idam edilmiştir. Yazar, bu gerçek öykünün merkezliğinde romanın geri kalanını kendini inceden hissettiren mistik bir hava eşliğinde tamamen kurmaca...
Aslı ve Murat’ın çok tanıdık gelen hikayesi. Belki çok sıradan bir aşk öyküsü ama zaten okunabilirliği kılan da biraz bu sıradanlık. “Evet ben de yaşadım, hep böyle olur, belliydi zaten…” gibi cümleleri okudukça kurabileceğiniz türden bir roman. İstanbul, Bursa ve Amerika üçgeninde asla kavuşamayan bir çiftin hikâyesi anlatılan. Gerçeği söylemek gerekirse Canan Tan’ın dilini çok basit buldum. Cümleler seçilirken pek de özenilmemiş, iş bana biraz aceleye getirilmiş...
Sabahları haylaz, geceleri ise sıkıntı deryalarında boğulan; doğuştan iki başlı, doğuştan iki bedene ve iki ruha sahip olan bir çocuğun; elmaların güzelliğine aldanıp girdiği ve gönlün nereyi gösterirse o yöne git diyen Durribaba’nın türbesine attığı adımla çıktığı yolculuğun hikayesidir Pinhan. Türbede geçirdiği yıllardan sonra gönlünün doğrultusunda İstanbul’da kendi gibi iki başlı bir mahalle bulur. Dört kapısından dört rüzgar giren bu mahallenin eski adı Akrep Arif yeni adı ise...
Gırgıriye’ serisini bilmeyeniniz yoktur. Hani Sulukule’de geçen kavgalı, gürültülü, çok eğlenceli komedi filmleri. MSM’yi de duymuşsunuzdur. Müjdat Gezen Sanat Merkezi. İşte benim de Müjdat Gezen hakkında tüm bildiklerim bunlardan ibaretti. Pek sıcak bulmamışımdır, Gezen’i. Dolayısıyla sıkı sıkıya takip etmedim hiç bir zaman. “Galiba Ben Sanatçıyım” ise ona karşı (nedendir bilmem) sahip olduğum önyargıları törpüledi. İçten bir kitap. Kitabın arka kapağında da...
Hapishanede geçen 3 yıl, 2 ay, 21 gün. Dr. Erdal Atabek’in çocuklarından ayrı, mesleğinden ayrı, dahası dış dünyadan ayrı geçirdiği 38 ay. Kitapta anlatılanlar her ne kadar gerçek de olsa yazar kronolojik bir sıralamaya gerek duymamış. Zaten günlük tadında bir kitap da değil. Anı kitabı olmasına karşın “bugün şu oldu, akşam bu oldu..” gibi cümlelere rastlamıyorsunuz. Atabek daha çok dört duvar arasına hapsedilmiş bir insanın iç dünyasına yolculuk etmiş. Dışarıdaki insanın...
Forrest CARTER
Küçük Ağaç’ın Eğitimi; beş yaşında hem annesini hem de babasını kaybeden Kızıldereli bir çocuğun, geleceğe hazırlığına katkıda bulunan Büyükanne ve Büyükbabasıyla geçirdiği yılları anlatıyor. O yıllar, Küçük Ağaç’ın bilgelik yolunda nasıl adım adım ilerlediğini gözler önüne seriyor. Tam bir Kızıldereli duyarlılığıyla yazılmış kitapta; zaman zaman beyaz insanın acımasızlığına da tanıklık etmek mümkün. Ayrıca, günümüz dünyasında; artık tamamen...
Bu kitap; niceliğin niteliği öldürdüğü, "dikey" boyutun "yatay" boyuta indirgendiği, sembollerin gerçek anlamlarını kaybedip kuru birer olgu haline geldiği ve "Gerçeklik"in sanki teknolojik/bilimsel bir araştırma konusuymuşçasına ilerleme ve gelişme kavramlarına dayanarak ele alındığı, modern çağ değerlerinin, Müslüman aydınlar ve düşünürler üzerinde nasıl bir dönüştürücü etki yaptığını sergilemekte. S. N. el-Attas, sözkonusu dönüşümden geçmiş Müslüman...