Bilinç Kullanım Kılavuzu - Adam Zeman - Özeti, Bilinç Kullanım Kılavuzu Kitabı, Kitap Özeti, Ana Fikir
Yayınevi: Metis Yayınları
Basım Tarihi: Haziran 2006
Kitap Türü: Psikoloji / Felsefe
Doğal bir oluşum olarak fiziksel ve biyolojik yasalara tabi olan beynimizde, nasıl olup da bilinç ortaya çıktı? Hangi biyolojik mekanizmalarla ortaya çıktı? Ya da insan bilinci ne işe yarar? "Bilinç İncelemeleri" alanı bu sorulara cevap arıyor. Son yıllarda farklı disiplinlerden -klasik bilim dallarının yanı sıra sinirbilim, bilgisayar bilimi ve genetikten, ayrıca zihin felsefesinden ve fenomenolojiden- yararlanan geniş bir araştırmacı topluluğunun bu alandaki çalışmaları şimdiden çok etkileyici bir literatür yarattı.Bilinç, Kullanım Kılavuzu bu yeni araştırma alanıyla tanışmak için ideal kitap. Araştırmacılara olduğu kadar meraklı okura da hitap eden kitap, "bilinç" teriminin farklı anlamlarını açıklayan bir bölümle açılıyor. Sinirbilimin şaşırtıcı bulgularının, insanın farkındalık halinin temelinde yattığı düşünülen iki alandan kaynaklandığını öğreniyoruz: Uyku-uyanma bilimi ile görme bilimi. Kitabın bu bölümlerinde epilepsi, körgörü, halüsinasyonlar gibi çeşitli bozukluklar anlatılırken, okurun bilincin işleyişini daha yakından kavramasına imkân tanıyan vaka hikâyelerine de yer veriliyor. İnsan bilincinin evrimini, insan kültürünün evrimiyle birlikte anlatan kapsamlı bir bölümden sonra, halihazırdaki bilinç kuramları, bilincin nasıl olup da deneyim üretebildiğiyle ilgili felsefi tartışmalar konu ediliyor.Beyin, beyin üzerine düşünüyor: Evrenin en hayret uyandırıcı bilimsel meselesinin tam da hiç sorgulamadan her gün "kullandığımız" kendi bilincimiz olduğuna ikna oluyoruz bu kitabı okurken.(Arka Kapak)Bilinç, Atlantiğin her iki yakasında da bilim insanlarıyla felsefeciler arasında çok revaçta bir konu. "Yeniden kazanılmış", "yeniden keşfedilmiş", "yeniden ele alınmış", hatta yeniden "açıklanmış" durumda. Journal of Consciousness Studies (Bilinç Araştırmaları Dergisi) adlı bir dergi psikoloji, fizyoloji, anatomi, bilgi işlem, yapay zekâ, din ve felsefe alanlarında çalışan araştırmacıların tartışmalarını içeriyor. Tucson'daki Arizona Üniversitesi "Bilinç Bilimine Doğru" başlıklı önemli bir bienale ev sahipliği yapıyor; bienal için gerekli araştırmalara mali desteği Association for the Scientific Study of Consciousness (Bilimsel Bilinç Çalışmaları Derneği) sağlıyor. Yakın zamanlarda, konuya olan ilgi akademik dergiler ve kurumların dışına taştı. Dergi ve günlük gazetelerin editörleri, bilim ve sanat programlarının yapımcıları, hepsi de farkındalığın doğasıyla onun beyindeki temelinin, sık sık konu edinmeye değecek derecede şık başlıklar olduğunu düşünüyorlar.Bilinç peşinde sürülen izin sonunda sizi cazip bir avın beklediğini düşünmekle haksız sayılmazsınız. Hayali bir ödül için bu kadar entelektüel çabayı heba etmek akıl kârı mı? Belki de öyle. Bilincin izini sürmek, bilimsel çabalar için alışılmadık bir şeydir; hatta felsefecilerle bilim insanlarının da aralarında yer aldığı güçlü bir düşünür grubu böyle bir araştırmaya kalkışmanın bile akıllıca bir şey olup olmadığını sorgulamıştır. Bu düşünürler, bilinç kavramının, üzerinde ciddi değerlendirmeler yapılamayacak kadar bulanık bir kavram olduğu iddiasındadır. Onlara göre, bilinç kavramı zihinle ilgili gündelik düşünceden, "halk psikolojisi"nden kaynaklanır. Bu kirli geçmişi, bilimsel kullanıma uygun olmamasına neden olur. Felsefecilerin bu kafa karıştırıcı kavramın düşüncelerimiz üzerindeki etkisini gevşetmek için ellerinden gelen gayreti göstermeleri gerekir onlara bakılırsa. Psikologlarsa bu kavramla hiç ilgilenmeseler daha iyidir. "Bilinç sorunları" diye bir şey varsa, bu sorunlar dili tutarsız ve özensiz kullanmamızdan kaynaklanır.Bu şüpheler karşısında, bilincin izini sürmek için zaman ve enerji harcamadan önce tedarikli olmak şart. Bilinç sözcüğüyle ve onunla yakın akraba olan "özbilinç" ve "vicdan" sözcükleriyle neyi kastettiğimizi daha açık bir biçimde ortaya koymaya çalışmalıyız. Bu anlam araştırması bu bölümün ana görevini oluşturuyor.Düşüncemizi hem mümkün kılmaya hem de imkânsız kılmaya muktedir olan dil, tarihle iç içedir. İngilizcedeki birbiriyle akraba bilinç sözcüklerinin anlamlarını teşrih etmeden önce, bunların kökenlerine bir göz atsak iyi olur. Bu bölüm, bilinç ve öz-bilincin günümüzdeki anlamlarını incelemeye geçmeden önce, "bilincin" ve onun haleflerinin başlangıcından günümüzdeki kullanımlarına kadarki tarihinin izini sürmektedir. Bu bölümde ayrıca, günümüzde bu fikirlerin ifadesi için başka dillerde kullanılan sözdağarı da gözden geçirilmektedir. Bilinç gerçekten de ilgi çekici bir konuysa eğer, dünyadaki diğer geveze insan dillerinde de tartışılan bir konu olmalı."Vicdan"ın tarihi ve kuzenleriBilinç, özbilinç ve vicdan yakın akrabadır. Yüzyıllar içinde anlam kaymalarına uğrayarak iç içe geçmiş ve birbirinin yerine kullanılır olmuştur. İngilizcedeki "conscience" (vicdan) sözcüğü, bu sözcük grubunun, "consciousness"ın (bilinç) atasıdır.Conscience da iki Latince sözcükten, "biliyorum" anlamına gelen scio ile "birlikte" anlamına gelen cum (ön ek olarak kullanıldığında "con" halini alır) sözcüklerinin birleşmesinden türemiştir. Conscius, conscio fiilinden oluşturulma bir sıfattır; conscientia da onun isim halidir.Conscio Latincede, bilgi paylaşmak anlamında, "Şu kişi ya da kişilerle birlikte biliyorum ki..." demektir. Söz konusu bilgi başka bir kişiyle paylaşılan ve genellikle gizli saklı veya utanç duyulacak bir bilgidir: İnsan gizli bir iş çevirdiği kişiyle "conscius" olurdu. On yedinci yüzyılda Thomas Hobbes İngilizce yazarken sözcüğün bu anlamına dikkat çekmişti: "İki veya daha fazla kişi aynı olayı [yani fiili] biliyorsa, o kişilerin birbirleri karşısında o olayın bilincinde oldukları söylenir."Ama başkalarıyla bilgi paylaşabiliyorsak, kendimizle de paylaşabiliriz. Bu da conscius'un ikinci anlamını gündeme getirir. Bunyan şu cümleyi yazarken ne yaptığının farkındaydı: "Bir sürü hata yaptığımın kendim de bilincindeyim."Bu iki anlamı, yani insanın başkalarıyla bilgi paylaşmasıyla kendisiyle bilgi paylaşması, conscio'nun "katı" anlamı olarak adlandırılır. Latincede bu sözcüğün, ileride İngilizcede yankılanacak olan daha yumuşatılmış bir anlamı da vardı; conscio sadece "Biliyorum" ya da "İyi biliyorum" anlamına da geliyordu. Buna göre, conscientia da bilgi, düşünce veya zihin anlamına geliyordu.Bu üç anlamın üçü de İngilizceye "conscience" olarak, conscientia'nın ilk eşdeğeri olarak girmiştir. Latincede conscientia aslen olayların tanığı anlamındaydı; bu kişi dışsal olayları (iki işbirlikçinin paylaştığı bir sırrı) anlatan biri de olabilirdi, zihninden geçenleri aktaran biri de. Ama meydana gelen şeylerle ilgili bilgimiz ile bu şeylerin doğru ve yanlış yönleriyle ilgili görüşlerimiz birbiriyle yakından ilişkilidir, ki bu da İngilizcedeki "conscience"ın (vicdan) anlamının tanıktan yasa yapıcıya, suç mahallinden haber aktarandan olayı yasa dışı ilan eden veya kınayan yasa koyucuya doğru genişlemesini anlaşılır kılar. Jeremy Taylor, "Tanrı bizi ikamesi, yani vicdanımız aracılığıyla yönetir," diye yazar; Milton, "Hakemim vicdan," der. Bu yeni kullanım yerleştikten sonra "vicdanlı olmak", vicdanı temiz olmak, vicdanında pürüz bulunmamak, ayıplanacak bir şeyine tanık olunmamış veya ahlaki konularda yargısına güvenilecek biri olmak anlamına gelmeye başlamıştır."Conscious" (bilinçli) ve "consciousness" (bilinç) sözcükleri İngilizcede on yedinci yüzyılın başlarında görülmeye başlamıştır. Önceleri her iki sözcük de katı haliyle kullanılıyordu; 1744'te bile sözcük Pope tarafından bu haliyle kullanılmıştı: "Namuslu akıl namussuz kişide bulunmaz: Bu aklın bozulması için ortada bir suç veya bilinç (consciousness) olmalıdır." Ama yıllar içinde sözcüğün bu anlamı yumuşamış, biriyle paylaşılan veya suçluluk hissi veren bilgi çağrışımını tedricen kaybederek, her şeyden önce uyanıklık durumuna atıfta bulunmaya başlamış: "Uyku halinin, rüyasız uykunun, baygınlığın, hissizliğin karşıtı olarak bilinç."Yine de sözcüğün eski anlamları varlığını sürdürmüş, yeni anlamını çeşnilendirmiştir: "İnsan bilinci"nden söz ederken conscientia'da içkin olan o "paylaşma" anlamının uzaktan uzağa yankısını duyarız hâlâ; John Locke on yedinci yüzyılda, ruhun "kendi algılamalarının bilincinde olması gerektiği"ni yazarken kullandığı "conscious" sözcüğünde insanın kendisiyle veya başkasıyla paylaştığı bilgi şeklindeki yananlam çok canlı biçimde kendini hissettirir."Self-conscious" (kendi bilincinde olma) veya "self-consciousness" (özbilinç) sözcükleri on yedinci yüzyılda, consciousness (bilinç) sözcüğünden hemen sonra ortaya çıkmış. Self (öz, kendi) öneki, sözcüğün anlamı üzerinde, duruma göre değişen bir etki yaratmış gibidir. Bazen çok da bir etkisi olmuyordu: "En büyük alçaklığın özbilinci"ndeki (1675) özbilinç, sözü edilen alçaklığa maalesef bulaşıldığını belli belirsiz ima eden bilinçten başkası değil aslında. Ama Locke'un da dahil olduğu bazı düşünürler özbilinç sözcüğünü, insanın kendi kimliğinin, eylemlerinin ve düşüncelerinin bilincinde olması anlamında kullanmıştır. Oxford English Dictionary'de yer alan ve "kişinin, başkalarının gözlem nesnesi olduğunu zannedecek kadar benmerkezci oluşu" şeklindeki özbilinç tarifi on dokuzuncu yüzyıla kadar görülmez; Carlyle şu deyişinde bu anlamı çok güzel yakalamıştır: "Özbilinçli, yani dünyanın kendisine baktığının bilincinde olarak"İngilizcede bugünkü kullanımlarını açımlarken bu sözcüklerin tarihlerini aklımızın bir köşesinde tutsak iyi olur.
Yayınevi: Metis Yayınları
Basım Tarihi: Haziran 2006
Kitap Türü: Psikoloji / Felsefe
Doğal bir oluşum olarak fiziksel ve biyolojik yasalara tabi olan beynimizde, nasıl olup da bilinç ortaya çıktı? Hangi biyolojik mekanizmalarla ortaya çıktı? Ya da insan bilinci ne işe yarar? "Bilinç İncelemeleri" alanı bu sorulara cevap arıyor. Son yıllarda farklı disiplinlerden -klasik bilim dallarının yanı sıra sinirbilim, bilgisayar bilimi ve genetikten, ayrıca zihin felsefesinden ve fenomenolojiden- yararlanan geniş bir araştırmacı topluluğunun bu alandaki çalışmaları şimdiden çok etkileyici bir literatür yarattı.Bilinç, Kullanım Kılavuzu bu yeni araştırma alanıyla tanışmak için ideal kitap. Araştırmacılara olduğu kadar meraklı okura da hitap eden kitap, "bilinç" teriminin farklı anlamlarını açıklayan bir bölümle açılıyor. Sinirbilimin şaşırtıcı bulgularının, insanın farkındalık halinin temelinde yattığı düşünülen iki alandan kaynaklandığını öğreniyoruz: Uyku-uyanma bilimi ile görme bilimi. Kitabın bu bölümlerinde epilepsi, körgörü, halüsinasyonlar gibi çeşitli bozukluklar anlatılırken, okurun bilincin işleyişini daha yakından kavramasına imkân tanıyan vaka hikâyelerine de yer veriliyor. İnsan bilincinin evrimini, insan kültürünün evrimiyle birlikte anlatan kapsamlı bir bölümden sonra, halihazırdaki bilinç kuramları, bilincin nasıl olup da deneyim üretebildiğiyle ilgili felsefi tartışmalar konu ediliyor.Beyin, beyin üzerine düşünüyor: Evrenin en hayret uyandırıcı bilimsel meselesinin tam da hiç sorgulamadan her gün "kullandığımız" kendi bilincimiz olduğuna ikna oluyoruz bu kitabı okurken.(Arka Kapak)Bilinç, Atlantiğin her iki yakasında da bilim insanlarıyla felsefeciler arasında çok revaçta bir konu. "Yeniden kazanılmış", "yeniden keşfedilmiş", "yeniden ele alınmış", hatta yeniden "açıklanmış" durumda. Journal of Consciousness Studies (Bilinç Araştırmaları Dergisi) adlı bir dergi psikoloji, fizyoloji, anatomi, bilgi işlem, yapay zekâ, din ve felsefe alanlarında çalışan araştırmacıların tartışmalarını içeriyor. Tucson'daki Arizona Üniversitesi "Bilinç Bilimine Doğru" başlıklı önemli bir bienale ev sahipliği yapıyor; bienal için gerekli araştırmalara mali desteği Association for the Scientific Study of Consciousness (Bilimsel Bilinç Çalışmaları Derneği) sağlıyor. Yakın zamanlarda, konuya olan ilgi akademik dergiler ve kurumların dışına taştı. Dergi ve günlük gazetelerin editörleri, bilim ve sanat programlarının yapımcıları, hepsi de farkındalığın doğasıyla onun beyindeki temelinin, sık sık konu edinmeye değecek derecede şık başlıklar olduğunu düşünüyorlar.Bilinç peşinde sürülen izin sonunda sizi cazip bir avın beklediğini düşünmekle haksız sayılmazsınız. Hayali bir ödül için bu kadar entelektüel çabayı heba etmek akıl kârı mı? Belki de öyle. Bilincin izini sürmek, bilimsel çabalar için alışılmadık bir şeydir; hatta felsefecilerle bilim insanlarının da aralarında yer aldığı güçlü bir düşünür grubu böyle bir araştırmaya kalkışmanın bile akıllıca bir şey olup olmadığını sorgulamıştır. Bu düşünürler, bilinç kavramının, üzerinde ciddi değerlendirmeler yapılamayacak kadar bulanık bir kavram olduğu iddiasındadır. Onlara göre, bilinç kavramı zihinle ilgili gündelik düşünceden, "halk psikolojisi"nden kaynaklanır. Bu kirli geçmişi, bilimsel kullanıma uygun olmamasına neden olur. Felsefecilerin bu kafa karıştırıcı kavramın düşüncelerimiz üzerindeki etkisini gevşetmek için ellerinden gelen gayreti göstermeleri gerekir onlara bakılırsa. Psikologlarsa bu kavramla hiç ilgilenmeseler daha iyidir. "Bilinç sorunları" diye bir şey varsa, bu sorunlar dili tutarsız ve özensiz kullanmamızdan kaynaklanır.Bu şüpheler karşısında, bilincin izini sürmek için zaman ve enerji harcamadan önce tedarikli olmak şart. Bilinç sözcüğüyle ve onunla yakın akraba olan "özbilinç" ve "vicdan" sözcükleriyle neyi kastettiğimizi daha açık bir biçimde ortaya koymaya çalışmalıyız. Bu anlam araştırması bu bölümün ana görevini oluşturuyor.Düşüncemizi hem mümkün kılmaya hem de imkânsız kılmaya muktedir olan dil, tarihle iç içedir. İngilizcedeki birbiriyle akraba bilinç sözcüklerinin anlamlarını teşrih etmeden önce, bunların kökenlerine bir göz atsak iyi olur. Bu bölüm, bilinç ve öz-bilincin günümüzdeki anlamlarını incelemeye geçmeden önce, "bilincin" ve onun haleflerinin başlangıcından günümüzdeki kullanımlarına kadarki tarihinin izini sürmektedir. Bu bölümde ayrıca, günümüzde bu fikirlerin ifadesi için başka dillerde kullanılan sözdağarı da gözden geçirilmektedir. Bilinç gerçekten de ilgi çekici bir konuysa eğer, dünyadaki diğer geveze insan dillerinde de tartışılan bir konu olmalı."Vicdan"ın tarihi ve kuzenleriBilinç, özbilinç ve vicdan yakın akrabadır. Yüzyıllar içinde anlam kaymalarına uğrayarak iç içe geçmiş ve birbirinin yerine kullanılır olmuştur. İngilizcedeki "conscience" (vicdan) sözcüğü, bu sözcük grubunun, "consciousness"ın (bilinç) atasıdır.Conscience da iki Latince sözcükten, "biliyorum" anlamına gelen scio ile "birlikte" anlamına gelen cum (ön ek olarak kullanıldığında "con" halini alır) sözcüklerinin birleşmesinden türemiştir. Conscius, conscio fiilinden oluşturulma bir sıfattır; conscientia da onun isim halidir.Conscio Latincede, bilgi paylaşmak anlamında, "Şu kişi ya da kişilerle birlikte biliyorum ki..." demektir. Söz konusu bilgi başka bir kişiyle paylaşılan ve genellikle gizli saklı veya utanç duyulacak bir bilgidir: İnsan gizli bir iş çevirdiği kişiyle "conscius" olurdu. On yedinci yüzyılda Thomas Hobbes İngilizce yazarken sözcüğün bu anlamına dikkat çekmişti: "İki veya daha fazla kişi aynı olayı [yani fiili] biliyorsa, o kişilerin birbirleri karşısında o olayın bilincinde oldukları söylenir."Ama başkalarıyla bilgi paylaşabiliyorsak, kendimizle de paylaşabiliriz. Bu da conscius'un ikinci anlamını gündeme getirir. Bunyan şu cümleyi yazarken ne yaptığının farkındaydı: "Bir sürü hata yaptığımın kendim de bilincindeyim."Bu iki anlamı, yani insanın başkalarıyla bilgi paylaşmasıyla kendisiyle bilgi paylaşması, conscio'nun "katı" anlamı olarak adlandırılır. Latincede bu sözcüğün, ileride İngilizcede yankılanacak olan daha yumuşatılmış bir anlamı da vardı; conscio sadece "Biliyorum" ya da "İyi biliyorum" anlamına da geliyordu. Buna göre, conscientia da bilgi, düşünce veya zihin anlamına geliyordu.Bu üç anlamın üçü de İngilizceye "conscience" olarak, conscientia'nın ilk eşdeğeri olarak girmiştir. Latincede conscientia aslen olayların tanığı anlamındaydı; bu kişi dışsal olayları (iki işbirlikçinin paylaştığı bir sırrı) anlatan biri de olabilirdi, zihninden geçenleri aktaran biri de. Ama meydana gelen şeylerle ilgili bilgimiz ile bu şeylerin doğru ve yanlış yönleriyle ilgili görüşlerimiz birbiriyle yakından ilişkilidir, ki bu da İngilizcedeki "conscience"ın (vicdan) anlamının tanıktan yasa yapıcıya, suç mahallinden haber aktarandan olayı yasa dışı ilan eden veya kınayan yasa koyucuya doğru genişlemesini anlaşılır kılar. Jeremy Taylor, "Tanrı bizi ikamesi, yani vicdanımız aracılığıyla yönetir," diye yazar; Milton, "Hakemim vicdan," der. Bu yeni kullanım yerleştikten sonra "vicdanlı olmak", vicdanı temiz olmak, vicdanında pürüz bulunmamak, ayıplanacak bir şeyine tanık olunmamış veya ahlaki konularda yargısına güvenilecek biri olmak anlamına gelmeye başlamıştır."Conscious" (bilinçli) ve "consciousness" (bilinç) sözcükleri İngilizcede on yedinci yüzyılın başlarında görülmeye başlamıştır. Önceleri her iki sözcük de katı haliyle kullanılıyordu; 1744'te bile sözcük Pope tarafından bu haliyle kullanılmıştı: "Namuslu akıl namussuz kişide bulunmaz: Bu aklın bozulması için ortada bir suç veya bilinç (consciousness) olmalıdır." Ama yıllar içinde sözcüğün bu anlamı yumuşamış, biriyle paylaşılan veya suçluluk hissi veren bilgi çağrışımını tedricen kaybederek, her şeyden önce uyanıklık durumuna atıfta bulunmaya başlamış: "Uyku halinin, rüyasız uykunun, baygınlığın, hissizliğin karşıtı olarak bilinç."Yine de sözcüğün eski anlamları varlığını sürdürmüş, yeni anlamını çeşnilendirmiştir: "İnsan bilinci"nden söz ederken conscientia'da içkin olan o "paylaşma" anlamının uzaktan uzağa yankısını duyarız hâlâ; John Locke on yedinci yüzyılda, ruhun "kendi algılamalarının bilincinde olması gerektiği"ni yazarken kullandığı "conscious" sözcüğünde insanın kendisiyle veya başkasıyla paylaştığı bilgi şeklindeki yananlam çok canlı biçimde kendini hissettirir."Self-conscious" (kendi bilincinde olma) veya "self-consciousness" (özbilinç) sözcükleri on yedinci yüzyılda, consciousness (bilinç) sözcüğünden hemen sonra ortaya çıkmış. Self (öz, kendi) öneki, sözcüğün anlamı üzerinde, duruma göre değişen bir etki yaratmış gibidir. Bazen çok da bir etkisi olmuyordu: "En büyük alçaklığın özbilinci"ndeki (1675) özbilinç, sözü edilen alçaklığa maalesef bulaşıldığını belli belirsiz ima eden bilinçten başkası değil aslında. Ama Locke'un da dahil olduğu bazı düşünürler özbilinç sözcüğünü, insanın kendi kimliğinin, eylemlerinin ve düşüncelerinin bilincinde olması anlamında kullanmıştır. Oxford English Dictionary'de yer alan ve "kişinin, başkalarının gözlem nesnesi olduğunu zannedecek kadar benmerkezci oluşu" şeklindeki özbilinç tarifi on dokuzuncu yüzyıla kadar görülmez; Carlyle şu deyişinde bu anlamı çok güzel yakalamıştır: "Özbilinçli, yani dünyanın kendisine baktığının bilincinde olarak"İngilizcede bugünkü kullanımlarını açımlarken bu sözcüklerin tarihlerini aklımızın bir köşesinde tutsak iyi olur.