Kimimiz derslerini geçmek için, kimimiz ekmek parası kazanmak için, kimimizse boş vakitlerini değerlendirmek için okuduğunu söyler eder durur. Çünkü okuduklarımıza kılıf uydurmaya bayılırız. Azıcık aklı olan, okumanın bunlardan öte bir eylem olduğunu rahatlıkla anlayacak kabiliyete sahiptir. Esasında bu kabiliyet bizde ezelden beri bulunmaktadır; ancak bu mesele bizi ne okumamız gerektiğinden uzaklaştıracağı için bu kaideyi görmezden geliyorum.
En başta bilinmesi gerekir ki okumanın hiçbir kılıfı olmaz, olamaz. Hepimiz bir araya gelip bir çuval dolusu neden de bulsak, bu nedenler okuma eyleminin karşısında kimliksiz kalır. Zira okumayla gelen eylem, bahsi geçen eylemlerin hepsinin ötesindedir. Ötesindedir çünkü, uydurduğumuz kılıfın içini ya da dışını dolduran sadece okuma eylemidir.
Okul, iş, aile ve hatta toplumsal yaşamımızda bulunan rolleri yahut statüleri okuyarak değil, bu eylemi yerine gereğince getirdiğimiz (ya da getiremediğimiz) için edinmişizdir. Serüvenin sonuna gelmeden yaşam basamaklarının birçoğunu eşin dostun yardımıyla çıktıktan sonra nihayetinde rutine kavuşan yorgun (!) vücutlarımızı dinlendirmek için, onca okuduklarımızı unutarak biraz dinlenmeyi (?) uygun bulur ve öğünümüzü, bu zamana kadar okuduklarımızla, tatlandırmaya gayret ederiz.
Gelin böyle davranmayalım ve okumaya devam edelim. Ama okumalarınız sırasında illâki gittikçe ağırlaşan kavramların içine cebelleşeceksiniz diye bir kaide yok. Hatta kitap okuyacaksınız diye de bir kaide yok. Gazete okuyun, dergi okuyun, broşürleri okuyun... Biliniz ki aklın yolu birdir. Şayet okuduklarınızdan aldığınız anlamlara anlam katmaya gayret ediyorsanız o zaman biliniz ki eninde sonunda okuduklarınız diğer insanların okuduklarıyla eşleşecektir.
İşte bu zaman okuduklarınızı değerlendirebilecek ve arkına kavuşan su gibi, denize kavuşana kadar, bir yolda akma yeteneğine sahip olacaksınız. Bu yetenek de sizi yaşama bağlayan köprüyü güçlendirecek, arayan beyinlerle sohbete götürecek ve hatta acılarınıza, yokluklarınıza derman olacaktır.
Birilerinin dediği üzere popüler ya da kötü denilen yazı ya da yazarları okumaktan çekinmeyiniz. Bu notlar hiçbir zaman gerçeği yansıtmayacaktır. Çünkü beyni aç olan okuduğunuza not vermekle değil, tersine, okumaya teşvikle uğraşır.
Ama vesveseler ve gaibin en derininden gelen bu sesler hiçbir zaman kesilmez. Nietzsche okuyan, Platon okuyana; Platon okuyan, Gazali okuyana; Gazali okuyan, Hume okuyana; Hume okuyan, Orhan Pamuk okuyana; Orhan Pamuk okuyan Ahmet Altan, Cezmi Ersöz ya da Tarık Tufan okuyana daima öykünür. Boş verin siz. Bunların hepsi hurâfe. Okuma eyleminin anlamı okuduğuna not vermek değildir. Okuma eyleminin anlamı, yazanın ne anlattığını ayrıntısıyla anlayabilmektir. Zira akıllından akıllı, cahilden cahil, kötüden kötü vardır. Biz, okuyarak sadece bu tecrübelerimizi artırır ve düşüncelerimizi zenginleştirerek yaşamımıza dair disiplinimizi en üst düzeye çıkarmaya çalışırız.
Lakırdıyla geçen vaktimizin onda birini okumakla geçirseydik, lakırdı edecek ne az sözümüz olurdu öyle değil mi? Çünkü o zaman konuşmadan önce düşünmek zorunda kalırdık. Düşündükçe de cahilliğimizi görür, sükunetimize sarılıp okumaya, öğrenmeye, bilmeye, anlamaya can atmaz mıydık?
Okuyunuz! İster karikatür dergileri, ister mühendis kitapları, ister biletlerin üzerini... Okuyacak bir şeylerinizin olmadığnıı düşünüyor ya da söylüyorsanız, o zaman canınıza okumaya başlayabilirsiniz...
Daima okuyacak bir şeyin olması ne güzel öyle değil mi?
Bünyamin ERGÜN
En başta bilinmesi gerekir ki okumanın hiçbir kılıfı olmaz, olamaz. Hepimiz bir araya gelip bir çuval dolusu neden de bulsak, bu nedenler okuma eyleminin karşısında kimliksiz kalır. Zira okumayla gelen eylem, bahsi geçen eylemlerin hepsinin ötesindedir. Ötesindedir çünkü, uydurduğumuz kılıfın içini ya da dışını dolduran sadece okuma eylemidir.
Okul, iş, aile ve hatta toplumsal yaşamımızda bulunan rolleri yahut statüleri okuyarak değil, bu eylemi yerine gereğince getirdiğimiz (ya da getiremediğimiz) için edinmişizdir. Serüvenin sonuna gelmeden yaşam basamaklarının birçoğunu eşin dostun yardımıyla çıktıktan sonra nihayetinde rutine kavuşan yorgun (!) vücutlarımızı dinlendirmek için, onca okuduklarımızı unutarak biraz dinlenmeyi (?) uygun bulur ve öğünümüzü, bu zamana kadar okuduklarımızla, tatlandırmaya gayret ederiz.
Gelin böyle davranmayalım ve okumaya devam edelim. Ama okumalarınız sırasında illâki gittikçe ağırlaşan kavramların içine cebelleşeceksiniz diye bir kaide yok. Hatta kitap okuyacaksınız diye de bir kaide yok. Gazete okuyun, dergi okuyun, broşürleri okuyun... Biliniz ki aklın yolu birdir. Şayet okuduklarınızdan aldığınız anlamlara anlam katmaya gayret ediyorsanız o zaman biliniz ki eninde sonunda okuduklarınız diğer insanların okuduklarıyla eşleşecektir.
İşte bu zaman okuduklarınızı değerlendirebilecek ve arkına kavuşan su gibi, denize kavuşana kadar, bir yolda akma yeteneğine sahip olacaksınız. Bu yetenek de sizi yaşama bağlayan köprüyü güçlendirecek, arayan beyinlerle sohbete götürecek ve hatta acılarınıza, yokluklarınıza derman olacaktır.
Birilerinin dediği üzere popüler ya da kötü denilen yazı ya da yazarları okumaktan çekinmeyiniz. Bu notlar hiçbir zaman gerçeği yansıtmayacaktır. Çünkü beyni aç olan okuduğunuza not vermekle değil, tersine, okumaya teşvikle uğraşır.
Ama vesveseler ve gaibin en derininden gelen bu sesler hiçbir zaman kesilmez. Nietzsche okuyan, Platon okuyana; Platon okuyan, Gazali okuyana; Gazali okuyan, Hume okuyana; Hume okuyan, Orhan Pamuk okuyana; Orhan Pamuk okuyan Ahmet Altan, Cezmi Ersöz ya da Tarık Tufan okuyana daima öykünür. Boş verin siz. Bunların hepsi hurâfe. Okuma eyleminin anlamı okuduğuna not vermek değildir. Okuma eyleminin anlamı, yazanın ne anlattığını ayrıntısıyla anlayabilmektir. Zira akıllından akıllı, cahilden cahil, kötüden kötü vardır. Biz, okuyarak sadece bu tecrübelerimizi artırır ve düşüncelerimizi zenginleştirerek yaşamımıza dair disiplinimizi en üst düzeye çıkarmaya çalışırız.
Lakırdıyla geçen vaktimizin onda birini okumakla geçirseydik, lakırdı edecek ne az sözümüz olurdu öyle değil mi? Çünkü o zaman konuşmadan önce düşünmek zorunda kalırdık. Düşündükçe de cahilliğimizi görür, sükunetimize sarılıp okumaya, öğrenmeye, bilmeye, anlamaya can atmaz mıydık?
Okuyunuz! İster karikatür dergileri, ister mühendis kitapları, ister biletlerin üzerini... Okuyacak bir şeylerinizin olmadığnıı düşünüyor ya da söylüyorsanız, o zaman canınıza okumaya başlayabilirsiniz...
Daima okuyacak bir şeyin olması ne güzel öyle değil mi?
Bünyamin ERGÜN