Bu modern dünyada, insanlar sıkıntıyla yaşamaya alışık değil. Sonuç ve doyum bekleriz, hemen şimdi! Verilebileceklerinden daha hızlı yanıtlar isteriz.
İnsanlar artık nasıl bekleyeceklerini, hatta beklemenin ne demek olduğunu bile bilmiyor. İstediğiniz şeye istediğiniz anda sahip olmak güzel bir şey, ama hazzın ertelenmesi becerisi de önemli. Araştırmalar çocuklara ya o an bir kurabiye ya da bir saat içinde iki kurabiye seçeneği sunulduğunda, bekleyebilmiş olan çocukların hayatın ileri dönemlerinde daha başarılı olduklarını göstermiştir. Sabır açıkça önemli bir niteliktir, yine de bu kadar çok sayıda insan mikrodalga fırınlarının önünde “Haydi, çabuk ol!” diyerek durur ya da fotoğraflarını banyo ettirmek bir saatten fazla sürecekse sinirlenirler.
Sorun, beklemek zorunda olmanın getirdiği sıkıntının ötesine geçer. Birçoğumuz olup biten şeylerle oldukları halleriyle nasıl yaşanacağını, sadece olduğu haliyle bir durumda nasıl yaşanacağını bilmiyoruz. Bize onu değiştirmek, daha iyi yapmak zorundaymışız gibi gelir, işleri kendi başına bırakırsak iyi olacağını düşünmeyiz. Bir şeyin yeterince çabuk olmamasıyla onun bizim olması gerektiğini düşündüğümüz biçimde gerçekleşmemesi arasında bir fark olduğunu düşünürüz. Ama bu iki düşünce de aklımızın aynı köşesinden, durumun olduğu biçimiyle yanlış olduğu yargısından gelmektedir. Sabırsız olmak bize ne kazandırır ki?
Sabrın anahtarı her şeyin iyi olacağını bilmek, bir amaç, bir plan olduğu inancını geliştirmektir. Bunu unutmak kolaydır, bu yüzden de birçok kişi, kendi kusursuz zamanlarında gerektikleri gibi sonuçlarına varacak olan durumları kontrol etmeye çalışır. Yaşamın sonunda bile bazı kişiler ölümün yaklaştığını kabul ederken, bazıları sabırsızlaşır ve bunun ne zaman gerçekleşeceğini bilmek ister. Kendileri hazır olmadan önce ölmeyeceklerini işitmek kuşkularını, kaygılarını yeniden giderir.
Bu ölüm için de yaşam için de geçerlidir. Olayların beklendikleri biçimde ve kendi zamanlarına göre geliştikleri anlayışını geliştirip güven duygusunu bulduğunuzda, size hazır olmanızdan önce herhangi bir hayat deneyimi sunulmayacaktır. Öyleyse rahatlayabilirsiniz.
Felsefi açıdan bakıldığında, sabır düzenli olarak kullanılması gereken bir kasa benzer, çalıştırılmalı ve güvenilmelidir. Bu kası her gün karşılaştığımız durumlarda -çayın mikrodalgada ısınması için bir iki dakika daha kalmasına izin vermek gibi- az kullanırsak, hayatın büyük, zorlu mücadeleleri sırasında bizi destekleyecek güçlü bir kasımız olmaz. İyileşmenin her zaman iş başında olduğuna dair derin bir inanç geliştirmenin bu kadar önemli olmasının nedeni işte budur. Zihin her zaman olayları değiştirmeye çalıştığı için, bu olayların tamamen gerektikleri gibi gerçekleştikleri konusunda kuşkularımızı gidermeliyiz.
Zihin, koşullarımızı değiştirmenin bize huzur getireceğine inanmak ister. Zihin bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünür. Ama gerçek, büyük bir sabrın büyük bir huzur ve iyileşme getireceğini bilerek o an oldukları haliyle koşulların içinde de rahatlayabileceğimizdir.
Sabırlı olmak kurban olmamız gerektiği anlamına gelmez. Sabırlı olmak güçsüz olmak anlamına da gelmez, berbat koşullar altında kötüye kullanılmaya ya da acı çekmeye dayanmak zorundayız demek de değildir. Aynı zamanda sırtımızı kendi gücümüze dayayabilir ve sabırlı olabiliriz.
Hepimizin kendi gücünü bulması önemlidir; mağdur ediliyorsak ayağa kalkmalı ve “Hayır, bu doğru değil,” demeliyiz. Ancak yaşam bazı şeyleri zorla kabul ettirdiğinde, durumun olduğu biçimiyle o durumun içinde gevşemek için bir yol bulmamız gerekir.
Hayat herkesin yaşadığı bir yaşantılar dizisidir. Biz görmesek bile yaşanan her şeyin bir nedeni vardır; yaşananların bir amacı vardır. Meydana gelen her şey bizim gereksinim duyduğumuz dersleri alabileceğimiz bir biçimde gerçekleşir. Ancak, sabırsızlıkla “Bunu sevmiyorum! Değiştirmek istiyorum!” diyerek bağırırken bu dersleri öğrenmek bizim için zordur. Bazen bir şeyi yadsımaktan, o şeyden yakınmaktan ya da onu değiştirmeye çalışmaktansa sadece o şeyi yaşarız.
Her deneyim bizi daha iyi olmaya ve iyileşmeye doğru götürecektir. İşin harika yanı bunu tam istenilen biçimde yapmak için hiçbir şey yapmak zorunda olmamamızdır. Sadece olduğu biçimiyle hayatı yaşarız.
Sabırlı olmanın ilk adımı olayları belirleme ya da değiştirme ihtiyacından vazgeçmektir. Bu, öyle düşünmesek ya da öyle görmesek bile bazı işlerin öyle olmalarının bir nedeni bulunduğu konusunda bir farkındalığa sahip olmaktır.
Bir şey değiştirilebilir değilse, o şeyi bozuk değil gibi görmeye çalışın. Olayların ortaya çıkışına ve işleyiş sürecine dair bir parça inanç bulmaya çabalayın. Olayların bizim yardımımıza gereksinimleri olduğuna inanmamıza karşın, dünyada meydana gelen şaşırtıcı olayların büyük bir çoğunluğu bizim katkımız, müdahalemiz ya da yardımımız olmadan gerçekleşmektedir. Vücudumuzdaki hücrelere bölünmelerini, bir kesiğe iyileşmesini söylememiz gerekmez. Dünyada bir güç vardır. Her olayın, her şeyin, bizim bunu fark etmediğimiz ya da görmediğimiz durumlarda bile, iyiye gittiğine güvenin. Bu inançtır. Sabırlı olmak inançlı olmaktır.
İnançta, yaşanan hiçbir şeyin boşa gitmediğini unutmayın. Yaşamının sonundaki pek çok kişi yaşadıkları kötü şeyleri bile değiş tokuş etmek istemeyecektir, çünkü her şeyi başlarına gelenlerden öğrenmişlerdir. Yaşadığınız her şey, hayattaki her fırtına mükemmel bir sizin doğabilmesi için meydana gelir. Olaylar sizin için çok hızlı ya da çok yavaş gelişiyorsa, sizin düşündüğünüz zamanlamanın her zaman en iyisi olmadığını ve bir plan olduğunu unutmayın. Gevşemeye ve yaşamın görünmesine izin verebilecek durumdasınız.
Bir şeyi yapabilecek durumda olmak demek, bunun bizim verebilme yeteneğimizin sınırları içinde bulunduğu anlamına gelir. Bu, beklemek için zaman, araç ve cesaretimiz olduğunu bilerek gevşeyebilme ve duruma uyabilme yeteneğimizin sınırları içinde olduğunu hatırlatan bir şeydir. Beklenecek hiçbir şey olmayabileceğini, bunun belki de tam da olması gereken bir durum olabileceğini hatırlamak gerekir. Tıbbi müdahale görmekte olan kişi anlamına gelen hasta (patient) adıyla sakin, soğukkanlı bir biçimde dert ya da sıkıntıya dayanmak anlamına gelen sabırlı (patient) sıfatının aynı olmasında bir rastlantı yoktur. İkisi de dayanmak anlamına gelen Latince pati sözcüğünden türemiştir.
Öykünün, sağlık, iş ya da sevgi hayatımızla ilgili olduğunu düşünür ve bunu değiştirmek isteriz. Bunun böyle şeylerle değil, doğrudan sizinle ilgili olduğunu unutmayın. Hayatınıza ve hayatınızın koşullarına kattığınız sevgi, merhamet, mizah ve sabırla ilgilidir.
Ayrıca, Tanrı’nın ve evrenin asıl olarak sadece durum üzerinde çalışmadığını da unutmayın: Tanrı ve evren sizin üzerinizde çalışıyordur. Evrenin niçin yalnızca iyi bir işiniz olması üzerinde odaklanmadığını merak ediyorsanız, bunun nedeni evrenin her zaman sahip olduğunuz işle ilgilenmemesidir. Asıl resim işinizden çok daha büyüktür. Evren her zaman evli olup olmadığınızla da ilgilenmez, hayatınızda kimin olduğu ya da olmadığından çok sizin sevgiyi nasıl yaşadığınızla daha çok ilgilidir. Ayrıca, sadece sağlığınız üzerine odaklanmaktansa, evren koşullar ne olursa olsun hayatı nasıl yaşadığınızla daha çok ilgilenir. Evren kim olduğunuzla ilgilenir ve olmanız gereken kişi olmanız için gerekeni, hangi zamanda, hangi durumda olursa olsun hayatınıza getirecektir. Bunun anahtarı güvenmekte -ve sabırlı olmakta- yatmaktadır.
Kaynak: http://www.kontejyan.com/mutluluk-ok...ettikleri.html