İş hayatında başarılı olmak, ayakta kalabilmek ve benzeri konular konuşulmuştu.
Seminerde bir işadamı;
«İş Hayatında Başarılı Olmanın Kuralları» konulu bir konuşma yaptı. Kurallar şunlardı:
1) Haftada dört defa yaptığınız işi insanlara anlatın.
2) Her gün işinizle ilgili teknik gelişmeleri takip edin.
3) Bütün toplantılara katılın.
4) İş hayatınızdaki üstünüzle günlük görüşün.
5) Günlük yapılacaklar listesi kullanın.
Başka kurallar da vardı.
Ama özellikle bu aktardığım maddelerin temel noktası şuydu:
Ne kadar başarılı bir netice isteniyorsa işe o kadar ilgi gösterilmeli...
Dünyevî, maddî, geçici kazançlar, menfaatler için ilgi ve alâka göstermek mecburî... Fakat bu ilginin karşılığı dünya ile sınırlı kalır.
Ya ebedî gayelere gösterilen ilgi?
Dünyada iyi bir iş, iyi bir kazanç için, şirket politikasını haftada dört defa anlatmak gerekiyorsa, ya bizler ömrümüzde kaç kişiye ilgi gösterip de dini, kitabı, âhireti anlattık?
Üstelik hadîs-i şerifte;
“Senin vasıtanla Allâh’ın bir kişiye hidayet vermesi, senin için üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlıdır.” buyurulduğu üzere uhrevî kazanç bu kadar yüksek olduğu hâlde...
Başarıyı hedefleyen bir işadamı; alanıyla ilgili yayınları, teknik gelişmeleri takip etmek durumundaysa, cennet başarısı için insan, yeniden kendine iniyormuşçasına Kur’ân âyetlerini, Kur’ânî mesajları okumalı değil mi?
Asr-ı saadette yaşıyormuşçasına nebevî mesajları almak için, hadîs-i şerifleri, sünnet-i seniyyeyi, siyer-i nebîyi takip etmeli değil mi?
Yine başarılı bir işadamı olmak için şirketinizin bütün toplantılarına katılmanız gerektiği gibi, günde beş kez her tarafı çınlatan çağrıya ilgi göstermemek doğru olur mu?
Başarılı işadamı, muvaffakiyet için her gün, üstünüz ile görüşmeyi zarurî görüyorsa, ebedî saadet için günde beş kez Cenâb-ı Hak ile mülâkat fırsatı kaçırılacak şey midir?
İş hayatında, vazife hayatında ajandalara, not kâğıtlarına notlar alırcasına önemsiyor muyuz mânevî, uhrevî görevlerimizi?
Her işin başı ilgi, alâka...
Lâkayt tavırlarla, ilgisiz bir şekilde yapılan işle, can u gönülden, samimiyetle, ilgi ve alâka gösterilerek yapılan iş arasında çok büyük netice farkı vardır. Dünya işinde de, âhiret işinde de...
Bir iyiliğe en az on katını veren Rabbimiz, kulun işe gönlünü, alâkasını ne kadar kattığına göre yedi yüz misliyle dahî mukabelede bulunur. Aradaki fark, ilgi farkıdır.
İlgi göstermek, îtina göstermektir, güzel yapmaktır, sağlam yapmaktır. İnsan bütün ilgisini, himmetini yönelttiği hâlde başarısız olması neredeyse imkânsızdır. Çünkü işini güzel yapanların karşılığı ilâhî teminat altındadır:
“Allah, yaptığı işi en güzel şekilde yapanın amelini asla zâyî etmez.”
Dünyadan nasibimizi unutmamamızı emreden bir inanca sahip olduğumuza göre dünya işlerinden ilgimizi tamamen kesmemiz gerekmiyor. Fakat her şeye hak ettiği kadar ilgi göstermemiz gerekiyor.
Çünkü insan, zaman, imkân ve fırsatlar yönünden sınırlıdır. Bunun için de, ilgiyi yönelteceği şeyler arasında seçici davranmak zorundadır.
Bu sebeple insanın kendisini ilgilendirmeyen şeyleri terk etmesi zarurîdir. Hadîs-i şeriften Türkçemize geçen ifadeyle mâlâyânî şeyler, yani insanı ilgilendirmeyen hususlar, insanı asıl ilgi alanlarından uzak tutar.
Her şeyde ilgilendirmeyen, az ilgilendiren, çok ilgilendiren sıralaması gözetmek lâzım.
Hele eğitimde ilgi çok önemlidir.
Eğitimcinin ilk işi, muhatabında ilgi uyandırmak olmalıdır.
İlgi, eğitimde çok mühimdir. Çünkü ayrık otları yetişmek için hiç ilgi-alâka istemez iken, nadide güller bahçıvanın yoğun ilgisi ve bakımıyla elde edilirler.
Bir başka nokta ise ilgi, ilgiyi çeker.
Gönüllü ve kararlı olana ilgide cömert olmak gerekir.
İsteksiz ve kararsıza ilgi ise insanı yorar ve neticesiz bırakır. Böyleleri için Şairin sözüne kulak vermemek elde değil:
Bağrındaki ateştir toprakları yeşerten,
İs dahi alamazsın bağrı sönük kandilden... (Seyrî)
Hâsılı, insanların asıl başarısı ilgide sürekliliğe bağlıdır.
Bir işi başından, sonuna ilgiyle takip edebilmek, yüz akı bir neticeye varmanın birinci şartıdır.
Yazar Ali Rıza BUL