Toplumdaki hızlı değişimler, birden bire kendini yabancı kültürün içinde bulma, bazı insanların "kimlik sendromu" yaşamasına sebep oluyor.
"Kimliksizlik" duygusunun oluşturduğu "belirsizlik", kişinin iç dünyasına "değersizlik" olarak yerleşiyor.
Dış dünya tarafından incitilmekten korktuğumuz için, bizde oluşan düşmanca eğilimleri farkında olmadan büyük bir güç hâline getiririz. Bunların zaman zaman davranışlarımıza hâkim olan kontrolden çıkma ihtimali de bize korku ve suçluluk duyguları yaşatır. Tehlikeli ve olumsuz kabul ettiğimiz bu duygular, bizi hayatın güzelliklerinden mahrum bırakır ve bizdeki cesâreti yok eder. Kendi düşüncelerimizi değiştiremediğimiz sürece bu duygulardan kurtulma çabaları hayatımızı karartabilir.
Kendini "yetersiz" bulan ve buna bağlı olarak "değersiz" hisseden veya hissettirilen fert; işe yaramama, başarısızlık, dışlanma ve yalnızlık korkularını, iç dünyasına öyle yerleştirir ki, kendine ve çevresine acımasız bakmaya ve kaba davranmaya başlar. Bu davranış kalıbı, karşısındakini korkuturken, kendisine de kızgınlık olarak yansır. Karşısındakine yaşattığı korku, onu, bir kez daha korkuttuğundan, kendisindeki kızgınlıkla birleşerek çözümü olmayan kısır döngüler içine girebilir.
İntihara Giden Yol!
Kızgınlık, kişinin bazen başkasını cezalandırmasına, kendine işkence etmesine sebep olur.
Kızgınlık bir amaca doğru hareket ederken, beklenmeyen bir durumla karşılaşıldığında vasfını değiştirir. Özellikle bu durum, bir başka insan ya da bazı insanlar tarafından çıkartılmışsa, engellenme duygusu; öfke ve intikam duygularına dönüşebilir. Güç ve öfke birleştiğinde, intikam duygusu, kişinin karşısındaki insana ya da bizzat kendisine zarar vermesine yol açabilir.
"Zedelenmek, incinmek, rencide olmak" gibi ifâdelerle ortaya konan hissî yıkımlar; çoğu kişi için "yok olmak" veya "yok etmek"le eş anlam taşıyabilir.
Duygularını derinlerde yaşayan kişi, hissettiremediği kızgınlığı kendini yok etmekle sonuçlandırabileceği gibi, bu duygusal yıkıma sebep olan kişiye de yöneltebilir. Bu kızgınlığını, sözle ifâde gücü bulamadığında ise, karşı tarafı kaba kuvvetle yok etmeye başvurabilir.
Kendimizi değerlendirmeyi başkalarına bırakmışsak, her insanın bize karşı tavrını olumsuz olarak değerlendirebiliriz. Boşluk ve yalnızlık yaşayan insanlar, kendilerini değersiz hissettikleri için alınganlık dereceleri yüksek olur. "Adam yerine konulmak ya da konulmamak" hayatlarının temel meselesi hâline gelir.
Çağın getirdiği sıkıntıların sonucu, maddecilik ve cinselliğin ön plana çıkması, ruhların birbiriyle yeterince sağlıklı bir iletişim kurmasını engellemektedir. Hayat, ferdî önceliklere göre yaşanmaya başlamaktadır.
Bir insanın yaşadığı gerçek acı, paylaşılmayacak kadar derinlerde ve tanımlanması zor bir duygu ise, hayatın kendisinden kaçmak daha kolay bir yol olarak görülebilir.
Duygu yükü içeren problemler; arkadaşlık ve beraberliklerin yavanlığında ve birbirini yok sayan insanların dünyasında çaresizlikler, yalnızlıklar ve çılgınlıklar oluşturabilir. Koruyucu ve kavrayıcı ilişkilerin yerine, insanı gözden çıkarabilmeyi göze alan ilişkiler, hayatın anlamını yitiren insan topluluklarının oluşmasını sağlar.
Dünyaya, "olması gerekenlerin yaşandığı bir yer" olarak bakıp yabancılaşmaya başlayan insan, kendinden kaçmak düşüncesini uygulamaya koyar.
İç dünyamızdaki yaş adıklarımızı, konuşma dili ile anlatamamak, konuşma dilimizi aşan duygu ve düşünceler, duygu dilinden anlamayan veya anlayamayan vurdumduymaz bir çevre, bizim dışımızda başlayan hayatı bitirmeyi düşündürebilir.
Yaşadığımız her anı kuşatan yetersizlik, dışlanma, işe yaramama, saygı ve sevgi mahrumiyeti, değersizlik duyguları, bizde yaratılıştan mevcut olan yaşama arzu ve iradesini yok edebilir.
Son Nokta: İntihar
İntihar ferdin, kendisine lutfedilen hayat nîmetine nankörlük ederek, o nîmeti bahşedene isyan etmesidir. Ve son derece acı veren bir olaydır, özellikle de geride kalanlar için!.. Neden hayatını bitirme kararı verir insan; kendi hayatını yok edeceğini, geride kalanlara sonsuz acılar bırakacağını bile bile?..
Hayatı Bu Kadar Ağır Kılan Nedir?
Kendini değersiz algılama, eksik yanların etkisi altında kalan ferdin dayanıksız, güçsüz kişilik yapısına sahip olması ve kaygılar; üzüntü verici olaylarla karşılaşan fertte tamiri zor olan duygusal kırıklıklar oluşturur. Duygusal kırıklıkların, sık aralıklarla ve fazla olması, kişiyi çaresizlik ve ümitsizlik içerisinde bırakır. Kişi, bu acı verici duygulardan ve çıkmazdan kurtulmanın yolu olarak ölümü seçebilir.
Hayatın zorluklarından ürkmek, kaçmak, zorluklarla başa çıkmada gösterilen çabaların sonuçsuz kalması, kişide zorlanma oluşturur. "Zorlanma"lar ağır hâl alırsa "korku"ya dönüşür. Korku da "hayattan kopma"yı kolaylaştırarak "ölüm"ü tercih etmeye sebep olabilir.
Yaşadığı hadiselerdeki olumsuzluklardan kendini sorumlu tutan ve yalnız kaldığını hisseden fert, suçluluk duyar. Olgunlaşmamış duygular ve suçluluk duygusunu denetleyemeyen bu tür insanlar, intiharı çözüm yolu olarak görebilirler.
Birçok sebepleri olmakla beraber, intihara en çok yol açan belli başlı sebepleri şöyle sıralayabiliriz:
-Büyüme sırasında sevgiden mahrum kalma, baskı, ağır eleştiriye mâruz kalma, reddedilme, itilme, dışlanma, değer görememe gibi duygularla yaşama zorunluluğuna bağlı mutsuzluk.
-Anne-babanın ölümü veya ayrılması, âile ortamından küçük yaşta ayrılma ve buna bağlı güven duygusunun zedelenmesi.
-Okul ve meslek hayatında başarısızlık ve yetersizlik.
-Evlilikte hayal kırıklığı, ümitsizliğe düşecek kadar onurunun zedelenmesi ve aşağılanma.
-Yalnızlık duygusu.
-Öfke patlamaları ve saldırganlık.
-Şiddete mâruz kalma, istismarlar.
-Alışkanlık ve bağlılık yapan madde kullanımı.
-Cinsel problemler.
-Mevsim değişikliğine bağlı davranış bozuklukları.
-Kuşaklar arası çatışma ve eğitim hataları.
-Ahlâk ve din ile ilgili kaygılar.
-Kişilik gelişimindeki problemlere bağlı rûhî bozukluklar.
-Genetik ve biyolojik etkenler.
-Hastalıklar (Akut ve kronik).
Özgül Piyade