Okul öncesi eğitim
Ali Çankırılı
?OKUL ÖNCESİ EĞİTİM? denildiği zaman, pek çok anne baba, özel ve resmî kurumlar tarafından aile dışında verilen eğitimi anlıyorlar. Hatta, bazı anne babalar, kreş ve yuvayı da okul öncesi eğitim kurumu zannediyorlar.
Gerçekte, alternatifi olmayan, ilk ve tek okul öncesi eğitim kurumu ailedir. Her çocuğun, yaratılışı gereği, özellikle doğumu takip eden üç yılını sıcak bir aile ocağında, anne, baba, kardeşler, aile büyükleri ve akrabalar arasında geçirmesi gerekir. En modern kreşler ve bakımevleri bile, fakir bir aile ocağının yerini tutamaz. Aile dışında bir eğitim kurumu olan anaokulu, ancak dört yaşından sonra düşünülmelidir. Aslında, sosyo-ekonomik seviyesi yüksek, aynı zamanda çok çocuklu ailelerde anaokuluna da gerek yoktur.
Kitaplarımda, makalelerimde ve konferanslarımda sürekli vurguladığım üzere, çocuk gelişiminde ilk üç yıl çok önemlidir. Bir çocuk, ?güven veya güvensizlik dönemi? olarak isimlendirdiğimiz bu üç yılı annenin bakımı, sevgisi, ilgisi ve şefkati altında geçirmek zorundadır. Bazı psikologlar, anne-çocuk beraberliğinin önemini vurgulamak için, doğumu takip eden bir yıla ?ikinci gebelik dönemi? adını verirler. Şu veya bu sebeple ilk bir yılı anneden ayrı geçiren çocukların, çok iyi bakılıp beslenseler dahi, fiziksel ve ruhsal gelişimleri geri kalmaktadır. Çocuk esirgeme kurumuna terk edilen kimsesiz çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar bu gerçeği doğrulamaktadır. Bu çocuklar, hayatları boyunca etkisinde kalacakları, ?anneden ayrı kalma anksiyetesi? dediğimiz ağır bir ruhsal bunalım geçirirler. Ne başkalarına, ne de kendilerine güvenleri vardır. Duygusal yönden donukturlar. Sevgiye karşılık veremezler. Çünkü, sevgi, ancak sıcak bir aile ocağında ve şefkatli anne kucağında yaşanarak öğrenilir.
Ali Çankırılı
?OKUL ÖNCESİ EĞİTİM? denildiği zaman, pek çok anne baba, özel ve resmî kurumlar tarafından aile dışında verilen eğitimi anlıyorlar. Hatta, bazı anne babalar, kreş ve yuvayı da okul öncesi eğitim kurumu zannediyorlar.
Gerçekte, alternatifi olmayan, ilk ve tek okul öncesi eğitim kurumu ailedir. Her çocuğun, yaratılışı gereği, özellikle doğumu takip eden üç yılını sıcak bir aile ocağında, anne, baba, kardeşler, aile büyükleri ve akrabalar arasında geçirmesi gerekir. En modern kreşler ve bakımevleri bile, fakir bir aile ocağının yerini tutamaz. Aile dışında bir eğitim kurumu olan anaokulu, ancak dört yaşından sonra düşünülmelidir. Aslında, sosyo-ekonomik seviyesi yüksek, aynı zamanda çok çocuklu ailelerde anaokuluna da gerek yoktur.
Kitaplarımda, makalelerimde ve konferanslarımda sürekli vurguladığım üzere, çocuk gelişiminde ilk üç yıl çok önemlidir. Bir çocuk, ?güven veya güvensizlik dönemi? olarak isimlendirdiğimiz bu üç yılı annenin bakımı, sevgisi, ilgisi ve şefkati altında geçirmek zorundadır. Bazı psikologlar, anne-çocuk beraberliğinin önemini vurgulamak için, doğumu takip eden bir yıla ?ikinci gebelik dönemi? adını verirler. Şu veya bu sebeple ilk bir yılı anneden ayrı geçiren çocukların, çok iyi bakılıp beslenseler dahi, fiziksel ve ruhsal gelişimleri geri kalmaktadır. Çocuk esirgeme kurumuna terk edilen kimsesiz çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar bu gerçeği doğrulamaktadır. Bu çocuklar, hayatları boyunca etkisinde kalacakları, ?anneden ayrı kalma anksiyetesi? dediğimiz ağır bir ruhsal bunalım geçirirler. Ne başkalarına, ne de kendilerine güvenleri vardır. Duygusal yönden donukturlar. Sevgiye karşılık veremezler. Çünkü, sevgi, ancak sıcak bir aile ocağında ve şefkatli anne kucağında yaşanarak öğrenilir.