Dünyaca ünlü yönetici koçu, “Lead People – Manage Things” kitabının yazarı Brian Ward, liderlikle yöneticiliğin farkını vurguluyor ve liderliğin bir pozisyon değil bir karar olduğunu savunuyor.
“Her nasılsa, rüyaları gerçeğe dönüştürmenin sırrını bilen bir insanın ulaşamayacağı bir yükseklik olduğuna inanmıyorum. Bence bu özel sır, dört kelimeyle özetlenebilir: merak, güven, cesaret ve süreklilik. Bunların içinde en önemlisi güvendir. Eğer bir şeye inanıyorsanız ona tamamen inanın; açıkça ve sorgusuzca.” Walt Disney
Herkes lider olmaz. Lider olmaya karar veren herkesin de bir yönetici olması gerekmez. Bu fikir yönetim kademelerindeki birçok kişi için kafa karıştırıçı olabilir ancak tanıdığım tüm liderler bunun ne anlama geldiğini hemen anlayacaktır. Eğer bu fikir aklınızı karıştırıyorsa, belki de liderlik ve yöneticilik arasındaki farkları keyşfedip öğrenme zamanınız gelmiştir.
Liderlik bir pozisyon değil, bir karardır
Liderler, takip eden kiyileri çeken bir odak noktası sağlar. Ben buna çekim yasısı adını veriyorum. Büyük kitleleri peşinden sürükleyen Gandi, Kennedy, Mandela gibi liderleri düşünün. Bunun aynısını iş dünyasında da görmek mümkündür. Disney, Walyton ve Welch gibi lider iş adamlarının hepsi ne yaratmak istediğini biliyordu. Artık zamanı gelmiş büşük fikirleri vardı. İnsanları çektiler çünkü onlara anlam ve umut sunuyorlardı. Ayrıca başarmaya çalıştıklara şeye karşı sorgulamanaz ve kesin bir inançları vardı.
Lider olmak istiyor musunuz?
Şu an bir yönetici olabilirsiniz ama bu pozisyona atanmış olmanız sizin bir lider niteliklerine sahip olduğunuzu göstermez. Bunun için büyük bir fikrimizin ve bu fikre çekilen takipçileriniz olması gerekir. Bu yüzden eğer lider olmak istiyorsanız işe, kendinize ne yaratmak istediğinizi sorarak başlayın. “Eğer kesinlikle ama kesinlikle başarısız olmayacağımı bilsem ne başarmak isterdim?” diye sorun kendinize.
Yıllık bütçeyi tutturmak bu sorunun yanıtı olamaz.
Örneğin, Wal Mart´´ın ilk günlerinde Sam Walton Amerika´´nın küçük kasabalarınra 1 numara olacak bir ucuzluk marketi yaratmak istediğini biliyordu. Jack Welch´´in aklında General Electric´´in faaliyet gösterdiği her sektörde ya 1. ya da 2. olması vardı. Walt Disney ise sadece “insanları mutlu etmek” istiyordu.
Bu açıkça belirtilmiş hedeflerin özellikleri son derece açık. Bunlar:
• Basit...
• Gerçekleştirmesi zor...
• Sonuçlar
Bu liderler çok kesin konuşmaktan kaçındılar çünkü kendilerine ve takipçilerine yaratıcılık için birçok boş alan bırakmak istediler. Ancak amaçları çok netti. Onlar, çok kesin veya kısıtlayıcı olmaksızın net bir hedefe sahip olunabileceğini gösterdiler.
Onlar, kendilerini izleyenlerin de lider olması gerektiğini biliyordu. Çünkü onların da etrafındaki insanlar için bir çekim noktası olması gerekiyordu; böylece tüm bu olay “bulaşıcı” hale gelecekti.
Herkes lider olabilir
Konumuz, Rosa Parks.
1955 Aralık ayında 43 yaşındaki bir terzi kadın tutkusunu, odak noktasını buldu. Zenci olan Rosa, Alabama, Montgomary´´de yaşıyor ve çalışıyordu. O zamanlar zencilerle beyazlar arasındaki ayrım, yasalarla belirlenmişti. Yasa, beyazların otobüsün ön tarafında, siyahlarınsa arka tarafında oturacağını söylüyordu. Otobüse bir beyaz bindiğinde oturacak yerler boş değilse, bir siyahın ona yer vermesi gerekiyordu.
Rosa artık bu haksızlığa katlanmak istemiyordu. Yerini vermeyi reddetti ve tutuklandı. Bu olay manşetlere taşındı, oradan da Dr. Martin luther King´´e. Gerisini tarih anlatıyor. Rosa, ölünceye kadar zencilerin, özellikle de gençlerin adil, eşitlikçi ve daha iyi bir dünyada yaşamaları için çalıştı.
Rosa odak noktasını, tutkusunu asla kaybetmedi.
Peki sizin tutkunuz ne?
Eğer bir yöneticiyseniz, ekibinizdeki herkesin kendi alanlarında bir lider olması olasılğını değerlendirin. Eğer onlara odak noktalarını, tutkularını bulmada yardımcı olsaydınız... Yaratmak istediklerine dair tam bir vizyona sahip bir liderler takımınız olsaydı... Olasılıkları bir düşünün.
İnsanlara liderlik edin...
Bazı yöneticiler içlerindeki lideri serbest bırakmaktan korkar. Bunun nedeni çoğunlukla kendi tutkularını, kendi odak noktalarını henüz bulmamış olmalarıdır. Kendilerini tehdit edilmiş ve güvensiz hissederler ve sert davranışlarla bunu gizlemeye çalışırlar.
Onlar insanları idare etmeye çalışır, tıpkı eşyalara yaptıkları gibi.
“İnsanlar bizim en değerli varlğımızdır” sözünü yanlış anlayarak insanlara gerçekten de nesne gibi davranırlar. Dirençle karşılaştıklarında da sert tekniklerine başvururlar. Sonuç, üzücü ve acınası bir durumdur; düşük moral, düşük enerji ve isteksizlik.
Diğer yandan liderler, sahip oldukları en büyük varlığın insanlarla ilişkileri olduğunu bilir.
Kararı vermeye hazır mısınız? Şu anda tabii ki güvenli yolu, yönetici olmayı da seçebilirsiniz. Karar sizin. Bir lider değil de bir yönetici olmanın da kendine göre sonuçları olacaktır. Kathrine Hathaway bunu şöyle ifade eder:
Eğer sonuçlarından kormanız, sizi derin içgüdünüzü takip etmekten alı koyuyorsa, yaşamınız güvenli, çıkarlara uygun ve önemsiz olacaktır.
Walt disney´´in de dediği gibi, lider olmak merak, cesaret, süreklilik ve hepsinden önemlisi güven gerektirir. Lider olma kararını verip içinizdeki liderleri serbest bırakmaya hazır mısınız? Kendinize güveniyor musunuz?
Eğer peşinden ordular sürükleyebilen bir lider olmak istiyorsanız, işte liderlik yolunuzun başlangıcı için size yedi adım:
• Kendi özünüzü tanıyın ve yaratmak istediğiniz şeyin ne olduğunu bilin
• Anlamlı ve gerçekleştirmesi zor bir hedef seçin. Hedefinize tutkuyla bağlanın.
• Hedefinizi basit kelimelerle ifade edin.
• Ölçülebilir ya da en azından gözlemlenebilir bir sonuç olarak dile getirin
• Kendinize, bu benim sabah yataktan kalkmamı sağlayacak mı diye sorun
• Bu bazı geceleri uykusuz geçirmeme neden olacak mı? deyin.
• Bunu dünyaya duyurun ve açıkça, sorgusuzca inanın
Bu yedi adım, liderlik yolculuğunuza başlamanızı sağlayacak. Eğer bir yerde takıldıysanız da yeniden hız kazanmanıza yardımcı olacak. Unutmayın, eğer hedefinize sorgusuzca inanırsanız önünüzde hiçbir engel kalmayacaktır. İlk ve en önemli adım budur.
__________________