Parmakların ucunda açan çiçekler   Konuyu açan: oyunca   İlk Mesaj: 02-16-2012 (13:07)   Son Mesaj: 02-16-2012 (13:07)    Cevap: 0    Gösterim: 1260  

    02-16-2012

    Parmakların ucunda açan çiçekler

    Parmakların ucunda açan çiçekler
    Parmakların ucunda açan çiçekler

    Osmanlı evlerinin en nadide köşelerinde yüzyıllarca yer aldığı gibi günümüzde de tekrar sevilen ve özenle yapılan el sanatlarımızdan biridir iğne oyası.

    Bir milletin sanatta ulaştığı nokta, onu yaşayan hayata ne kadar dâhil ettiğiyle doğru orantılıdır. Yani sanat artık kapı tokmağına, tabloya, tüle, perdeye, kilime, kaşığa, mendile, çoraba, masaya, fincana, ahşaba, mermere, porselene, cama yansımışsa o millet, sanatın gerçek değerini biliyor, iç içe yaşıyor demektir. Bu da o milletin ilmini, ruh zenginliğini, asaletini, inceliğini gösterir. Çünkü sanatı yaşam biçimi haline getirmek uzun yıllar sonucu oluşur. Bu medeniyet, gelenek, kültür ve birikim her millete nasip olmayan büyük bir zenginliktir. Ortak dil, ortak bakış, ortak duyuştur. Sonraki nesillerin de koruyup yaşatması gereken en önemli miraslardandır.

    Bir kısmını unuttuğumuz, bir kısmını müzelerde sakladığımız kültür hazinelerimiz günümüzde tekrar hayat bulmaya, hak ettiği yeri almaya başladı. Ustaların gayretleriyle geleneksel Türk İslam sanatlarımızdan olan hat, ebru, minyatür, kat"ı, tezhip vb. her kesimden insana ulaşıyor. Bunun gibi dokuma, işleme, örgü, maden, ağaç, cam, deri, gümüş, toprak gibi el işleme sanatlarımız da... Ustaları bu sanatların insan ruhunu olgunlaştırdığını, aklı kötü düşüncelerden koruduğunu, dikkati topladığını, sabrı öğrettiğini ve daha iyi insan olmaya yaklaştırdığını söylerler. Özellikle Türk-İslam sanatlarının asıl amacı budur.

    El sanatlarından bazıları ise estetik ve zevkle birlikte güç ister aynı zamanda. Bunları daha ziyade erkekler yapmaktadır. Bakırcılık, dericilik, ağaç oyma gibi... Bazılarında da estetik ve sabır öne çıkar. Bunları da hanımlar yaparlar. Dantel, nakış, işleme, kırkyama, kilim ve oyalar gibi... Bu paylaşımdan da ortaya muhteşem evler çıkar... Mesela, o güzelim ahşap, cumbalı evlerde perdeler nakış ya da dantel, tavanlar, kapılar, ahşap oyma... Sandalyeler sedef kakma, duvardaki tablo hat sanatının enfes bir eseri... Kenarları ebru ile bezenmiş, tezhip ile süslenmiş. Yerdeki halılar kök boya. Kilimler renk renk desen desen... Sedirlerin üzerinde kanaviçe işlemeler... Tahta kaşıkların kenarlarında bile güzel oymalar... Yemek tabaklarının kenarlarında dualar... Evin hanımının elinde ince, zarif, ilmek ilmek örülen bir el işi; iğne oyası... Oya, iğne ve ipek ipliği ile Osmanlı hanımlarının parmaklarının ucunda sabırla büyüleyen ve insanı büyüleyen güzelliğin adıdır.

    Osmanlı evlerinin en nadide köşelerinde yüzyıllarca yer aldığı gibi günümüzde de tekrar sevilen ve özenle yapılan el sanatlarımızdan biridir iğne oyası. Son yıllarda pek çok bölgemizde hanımlarımızın rağbet ettiği, geleneksel şekliyle tekrar yapmaya başladığı iğne oyaları o ahşap evlerden bizlere gülümsüyor. Çocukluğumun en güzel anılarından birinde anneannemin ellerinde açan fuşya renkli grep kumaşın kenarındaki mor menekşe çiçek oyası olduğundan mıdır bilmem çok severim iğne oyalarını.

    İğne oyasının öyküsü

    Dünya literatürüne "Türk Danteli" olarak girmiş olan iğne oyası Osmanlı"da her evde kullanılan, çeyizlerinde muhakkak yer alan ve hediye edilen en değerli oyalardan imiş.

    İğne oyasının öyküsü ile ilgili birkaç kaynak var. Anadolu"da çok eskilere dayanan belgeleri bulunmuş. İğne oyasının ortaya çıkıp gelişmesinde en büyük etkenin, Anadolu'nun İpek Yolu üzerinde olması ve ipek üretimi yapılması olduğu görüşü de mevcut. Avrupa ise iğne oyası ile ancak 16. yüzyılda tanışmış. 1905"de Menfiz kazılarında bulunan eski örneklerden bu sanatın başlangıcının M.Ö. 2000 yılına kadar uzandığı tespit edilmiş. Bir başka kaynakta ise 12. yüzyılda Anadolu"dan Balkanlara oradan da İtalya yoluyla Avrupa"ya yayıldığı sonucuna ulaşılmış. Batı ülkelerinde daha eski kaynaklarında iğne oyası benzeri bir örgüye rastlanmamakla beraber bu ülkelerin dillerinde "oya" sözcüğünün karşılığı bulunmaması da onun bir Osmanlı-Türk el sanatı olduğunu göstermektedir.

    Eskiden iğne oyalarından para ve tütün keseleri, tespih, cep saati kılıfı, mendil kenarı süsleri yapılırmış. Sandık, sehpa, tepsi örtüleri, yatak takımları, bohçalar, başörtüler, yemeniler, grepler, mevlit örtüleri ve seccade kenarları. Elbise ve geceliklerin kol ve yaka kısımlarında da kullanılmış. Ayrıca saç tokası, fular, yaka süsü, gelinler için hotoz süslemelerinde kullanılarak ayrı bir özellik de kazanmış. İğne ile yapılan menekşe, papatya, küpe çiçeği, hanımeli, karanfil, sümbül, gül, iğde çiçeği, yıldız, biber, limon, portakal, kiraz, dut, çilek, üzüm, oyaları hanımların parmaklarının ucunda açan çiçekler olmuş, grep ve ipek örtülerin kenarlarında gözleri ve gönülleri mest etmiş. Kadınların kına geceleri, düğün ve bayram gibi özel günlerde başlarına geçirdikleri geniş örtüler yani uladalar, etrafları ipek iplikle işli rengârenk çiçeklerle bezeli keyifeler... Kadınlar mutluysa bahar çiçekleriyle, mutsuzsa acı biber çiçekleriyle bezenen tek renk grepler... Yazma kenarları, çeşitli örtü ve giysi süslemelerine günümüzde, küpeler, yüzükler, bileklikler, kolyeler de eklenmiş.

    İngiliz gezgini Fynes Moryson 16. yüzyılda Türk kadınlarının giyimlerinden söz ederken, saçlarını ipek iğne oyalarıyla süslediklerini söylemektedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de saray içi ve dışında iğne oyasına çok önem verilmiş.

    İğneyle kuyu kazmak

    İğne oyası iğne ve ipek iplikle yapılır. Görünüşteki malzemesi budur. Fakat onu ayrıcalıklı yapan ilmek ilmek dokunmasıdır. Annem bu oya için "iğneyle kuyu kazmak" deyimini kullanırdı. Bununla birlikte zaman, sabır, renk uyumu, emeği de eklerseniz belki biraz hakkını vermiş oluruz bu oyanın... Ayrıca ibrişim (bükülmüş ipek ipliği), floş (bükülmemiş ipek ipliği) de kullanılır. Günümüzde dantel ipleri de beğenilerek kullanılıyor. Bir de günümüzde ucuzluğu ve kolay temizlenmesi nedeniyle sim ve naylon iplikle de yapılıp, pul ve boncukla da süslenmektedir. Fakat geleneksel olanı elbette ipek iplikle yapılanıdır.

    İğne oyalarının şekillerinin bozulmadan kullanılması, dik durması için eskiden oyaların aralarına atkuyruklarından çekilen kıllar kullanılırmış. Günümüzde sert naylon iplik, anten teli, misina gibi malzemeler kullanılıyor.

    Gerektiğinde çivi ve tığ gibi araçlar da kullanılarak bazı oyaların kök ve göbek kısımları da hazırlanabilmektedir.

    İğne oyası düğüm sanatıdır. Osmanlı döneminde olduğu gibi günümüzde de aynı temel teknikle yapılmaktadır. İğne üzerine iplikle ilmek atarak, iğneyi de bu ilmeğin içinden geçirip çekerek yapılır. İğneye takılı ipliğin oluşturulan küçük gözeneklerden geçirilip sıkıştırılmasıyla meydana gelen düğümlerin devam ettirilmesi iğne oyasını meydana getirir. İğne ile kumaş, kalın iplik ve zincir üzerine düğüm atılarak yapılan örgü türü de denebilir.

    İğne oyalarının, kare, dikdörtgen, eşkenar üçgen ve üçgen olmak üzere birçok ilmek çeşidi bulunur. Tekli sarma, çiftli sarma biçiminde yapılır. Zürafa, pirinç, birli, mecnun yuvası, tırabzan vs. adlar verilmiştir. Annemden öğrendiğim bazı terimler de, zürafa, bülbül tükürüğü, cambaz, dilim ve testere dişidir. Sanırım bu ifadeler yöreden yöreye değişiyor. Bir de kullanılan ipin ipek ya da naylon olmasına göre gözeneklerin büyüklüğü de değişebiliyor. Dokuz yüzün üzerinde geleneksel motif olduğu söyleniyor. İğne oyasının sık ve simetrik ve muntazam görünmesi önemli.

    İpek yapımı

    İğne oyası en güzel ipek iplikle yapılır. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi geleneksel olanı da budur. Eskiden bu oyayı yapanlar ipek ipini, ipek böceği kozasından kendisi elde ederlermiş. Bazı ilçelerde halen bu yöntemle ipek ip elde ediliyor. Dut yaprağı yiyerek gelişip olgunlaşan ipekböceği kozaları toplanır, kurutulur. Fazlası satılır, kalanından da ip yapılır. İp elde etmek için kozalar içi su dolu tavaya konup, hafif ateşte kaynatılarak çekilir. Buna "bürüncük çekme" denir. Çekilen ipler tepsiye bırakılır ve karışıp dolaşmaması için üstüne fasulye ya da buğday taneleri serpilir. Oya yapımında kullanılan ipek ipliği çarşıdan alınan boyalarla boyanır. Boya kazanına sokulup çıkarılan ipler yıkanmadan kurumaya bırakılır.

    İğne oyaları temiz elle yapılmalı, eller ara ara yıkanıp kurulanmalıdır.

    İğne oyası çamaşır deterjanı karıştırılmış suda 12-16 saat kadar bekletilir. Sonra durulanır. Ütüleme işleminde üzerine ıslak tülbent konularak ütülenir.

    Oyaların istenildiğinde tekrar şekillenmesine kolalardan başka yumurta akı kolası, şeker kolası ve jelatin kolaları da yardımcı olur.

    Çiçekli oyalar ezilmesin ve şekilleri bozulmasın diye sandık çeyizi olarak saklanırken ayrı ayrı kalın, sağlam kutulara konulup saklanmalıdır.

    Bölgelerimizde iğne oyaları

    Düğünlerde kız ve oğlan tarafı yakın akrabalarına bohça bağlarken mutlaka içine iğne oyalı yazma koyarlarmış. Eski zamanlarda bir evin gelini hamile olduğunu al renkli güllü oyalarla, bahtsızlığını da mezar taşı adındaki kahverengi oyalarla anlatırmış.

    Karadeniz bölgemizde, Gönen"de, Nallıhan ve Aydın yöremizde çok sevilip yapılıyor. Bunların arasından Nallıhan bölgesi 2005 yılında Türk Patent Enstitüsü tarafından Tasarım Tescil Belgesi de almış. Çünkü bu oyalar sandıklardan çıkıp ilçenin yurt içi ve dışında pazar bulmasına geçim kaynağı olmasına yol açmış.

    Nallıhan yöresinde bohçaya, gelin-kaynana birbirlerine sarılsın diye sarmaşık oyası, sevgi ve muhabbet çok olsun diye gül oya konurmuş. O yüzden de gelin bohçasına biber, kenevir, çilek ve kızılcık oyaları konulmazmış. Yine aynı yöreye ait oyaların dili de şunlar:

    Papatya oya: Mutluluk

    Üzüm oya: Tatlılık, iyi geçim

    Yıldız oya: Gelin-damat-kayınvalide iyi anlaşsın

    Çilek oya: Gelinin çilesi bitmez

    Kızılcık oya: Ekşi suratlı gelin

    Biber oya: Biber gibi yanıyorum

    Kenevir oya: Gelinin el attığı her işi güçleştireceği gibi mesajları varmış.

    Bu yörede bazı iğne oyaları içlerine renklendirilmiş pamuk doldurularak yapılıyor. Kızılcık, portakal, domates, limon ve tohum oyaları gibi...

    Bazıları da borulu oya imiş. Küpe çiçeği, sümbül, sarmaşık, iğde çiçeği, çiğdem, borulu kabak çiçeği gibi...

    Katlanarak yapılan oyalarsa: Biber, patlıcan ve balinya oyaları...

    Düz oyalar ise: Papatya, elma çiçeği, sade güzel, üzüm, yıldız, gül göbeği, badem, balık kılçığı, sepet oya, çıtlak kahve, kenevir, yonca yaprağı, çöplü kiraz, kabak çiçeği, kozalak, üçlü badem, hanım pençesi, kelebek, kaynana oyası, ana yüreği, gelin tacı gibi...

    Aydın Efe oyaları

    İğne oyaları her ne kadar hanımların ellerinden çıksa da mendillerde, tütün ve para keselerinde, cep saati kılıflarında erkekler tarafından kullanılmış. Geçmişte kese, kın, eğer takımları ve mühürlüklerde de en zarif örnekleri görülmüş. Efelerin başlarında ve kıyafetlerindeki iğne oyaları ise her bakımdan muhteşem yapılmış. Efelerin iğne oyalarını başlarına bağlamalarındaki asıl amaç dağlık arazideki bitki örtüsüne uyum sağlamak imiş. Sonra öyle baş tacı edilmiş ki günümüzde en değerli iğne oyaları olarak gösterilir olmuş. Daha çok güneş, papatya ve lale figürleri kullanılırmış. Aydın Efe oyaları günümüzde de en sevilen iğne oyalarındandır.

    Gönen"de oya pazarı

    Gönen"de günümüzde hanımlar havlu kenarları, masa, sehpa ve vitrin örtüleri, havlu kenarları, yatak örtüleri, tepsi örtüleri, seccade takımları yaparak geçimlerini sağlamaktadırlar. 1969 yılında Gönen çarşı merkezinde kurulan oya pazarı 2005 yılından itibaren kapalı pazar yerine tanışmış ve daha modern ve özel bir oya pazarı yapısına kavuşmuş. Hanımlar hem sevdikleri bir el sanatıyla uğraşıyor hem de kazanç sağlıyorlar.

    Yurdumuzun farklı bölge ve illerinde iğne oyası küçük ilmekleri, renkleri, desenleriyle geçmiş ve gelecekle köprü kurmamıza yardımcı oluyor. Anneannemin annemin çeyizine yapıp bıraktığı o güzelim eşarpların yıllar sonra bu yazıyı yazmama, iğne oyasını sevip yapmama sebep olduğu gibi... Hanımların parmak uçlarında açan bu geçmişten gelen renkli çiçekler hiç solmasın...

    MORAL DÜNYASI DERGİSİNDEN ALINTILANMIŞTIR...




    Parmakların ucunda açan çiçekler Yorumları