Hilâfet kaldirilip, Cumhuriyet’in seküler bir yapiya dönüstürülmek istenmesine karsin, Cumhuriyet yine de 1928 yilina kadar dini vasfini korumaya devam etti. Nitekim 1924 Anayasasi’nin ikinci maddesinde yer alan “Türkiye devletinin din, dini Islâm’dir” maddesi, Cumhuriyet’in dinsel bir nitelik tasidiginin en somut göstergesiydi.
Fakat, devletin dininin Islâm olmasi, devletin seküler biçilenmesini hizli bir kosutta sürmesine engel teskil etmedi ve köklü degisimlerin bir bölümü bu madde yürürlükte iken gerçeklestirildi.
Seküler içerikli degisimlerin birbirini takip ettigi bu süreçte, “Cumhuriyet Halk Firkasi”nin büyük çogunlugu, meselenin felsefi derinliklerine inmeden yeni lâik bir millet yaratma fikrini benimsemis görünüyorlardi. Onlara göre lâik, yani millî benligini dinle ilgisi olmadan gelistirecek bir Türk milleti, “Sultanligin” ve “halifeligin” tekrar canlanma tehlikesini ortadan kaldirmis olacakti... (1)”
Ayrica yine bu dönemde Cumhuriyet Halk Firkasi (CHF), bir yandan lâik içerikli köklü degisimleri gerçeklestirirken, diger taraftan da Türkiye’nin birden fazla partiye dayanan çogulcu/plüralist bir yapiya geçmesine, bir baska ifadeyle Cumhuriyet’in demokratik bir yapiya kavusmasina imkan vermedi. Nitekim bu dogrultu da, 17 Kasim 1924’te Ankara’da Millî Mücadele’nin önde gelen isimleri tarafindan kurulan Terakki Perver Cumhuriyet Firkasi’nin (TCF), Cumhuriyet’in gelisimine bir muhalefet partisi olarak “katki yapmasi” ve CHF’yi “tek-parti jakobenizminden” uzaklastirmak istemesi CHF tarafindan engellendi.
“Terakki Pervercilere göre, halkin yüzyillardan beri bütün maddî ve manevî hayatini etkileyen Islâmiyet’e yöneltilmis haraketler, eninde sonunda halkin temel benligini ve kültür varligini zedeleyecekti. Onlara göre, dini siyasetten ayirma gayretleri az zaman sonra dini geri bir plana itmeye dönebilirdi. Buna karsilik Cumhuriyet Halk Firkasi, hiç bir zaman dinin aleyhtari olmadigini, dini kendi sahsi çikarlari ve siyasi emelleri ugruna kullanmak isteyenlere karsi oldugunu ileri sürmekte idi. Böylece siyasetten siyrilmak istenen din, tam tersine partiler arasi tartisma konusu haline gelmis ve bu husus günümüzde bile Türk parti hayatinin ana meselesi olmakta devam etmistir. Iste “Islâmiyete yöneltilmis hareketlerin dini geri plana itebilecegi, bunun da halkin temel benligini ve kültürel varligini zedeleyebileceginden endise eden Terakki Perverciler”, programlarinin altinci maddesine “Firka, efkâr ve itikadat-i diniyeye hürmetkârdir” ibaresini koyarak din hakkindaki görüslerini ifade etmislerdi. (2)
Terakki Perver Cumhuriyet Firkasi’nin kurulusunu kendi varligi için büyük tehlike gören CHF, çözüm olarak TCF’yi sultanligi ve halifeligi geri getirmekle, irticayi körüklemekle suçlayarak, bu partiye karsi agir tenkit ve hücumlarda bulundu. CHF, 3 Haziran 1925’de çikarilan ve Türkiye’de her türlü muhalefeti yasaklayan Takrir-i Sükûn Kanunu çerçevesinde TCF’yi -(Parti programinin altinci maddesinde yer alan “Firka efkâ ve itikadat-i diniyeye hürmetkârdir” ifadesine mebni olarak)- 5 Haziran 1925’te kapatma cihetine gitti ve TCF’liler Seyh Said isyaniyla iliskilendirildi. Bu suretle, TCF’liler, demokratik girisimlerinin bedelini agir surette ödemek durumunda birakildi.
——————
(1) Kemal Karpat, “Türkler - Cumhuriyet Devri” Islâm Ansiklopedisi (MEB), C. XII/II, MEBY. Istanbul 1988, S. 398
(2) Bkz. A.g.m., S. 396