Büyük Islam Tarihi

Sapka kanunun getirdikleri... Tekkeler Kapatiliyor, Seyhler Cezalandiriliyor!.. 31 Agustos Çankiri'da yapilan konusmada : "Tekkeler kesinlikle kapatilmalidir. Hiçbirimiz tekkelerin yol göstermesine muhtaç degiliz. Bir uygarliktan ve bilimden güç aliyoruz." denilerek kesinlikle ...


Ağaç Şeklinde Aç5Beğeni

  1. Alt 09-23-2008, 16:36 #551
    Sarax Mesajlar: 678
    Sapka kanunun getirdikleri...

    Tekkeler Kapatiliyor, Seyhler Cezalandiriliyor!..

    31 Agustos Çankiri'da yapilan konusmada : "Tekkeler kesinlikle kapatilmalidir. Hiçbirimiz tekkelerin yol göstermesine muhtaç degiliz. Bir uygarliktan ve bilimden güç aliyoruz." denilerek kesinlikle tekkelerin kapatilacagi da belirlenmis oluyordu. Saat 17.00'de kendisini îskilip'e davet edenlerin önünde yaptigi konusmada ise : "Kiyafetin medeni bir sekle dönüstürülmesi için kanuna lüzum yoktur, millet karar verir ve yapar... Yalniz bir Diyanet îsleri Reisligi ve buna mensup müftü, imam ve hatipler vardir. Bu sinifa ait kiyafet mazur görürüz. Lakin din görevlisi olmayip da bu kiyafetleri giyenlerin hareketlerini tanimaz ve kabul etmeyiz! Biz artik sadece sapkayi degil, medeni kiyafetin bütün unsurlarini kabul ettik. Bunu memurlar ve mebuslar yerine getirerek halka rehber olacaklardir..." diyerek Ankara'ya gerekli mesajlari ve uyarilari da yollamis oluyordu.

    Bu mesaj ve uyarilar sebebiyle, 1 Eylül günü Ankara'daki karsilama töreninde memur ve mebusanin tümü sapkali olarak hazir bulunmustu. îstiklal Mahkemesi heyetleri de sapkalariyla hazir bulunarak Mustafa Kemal'i karsilayanlar arasinda olmuslardi. Ve en önemlisi de Diyanet îsleri Reisi Rifat Börekçi, kendisine müsaade edilmis oldugu halde karsilamada baçina fes ve sarik geçirmemisti. Rifat Börekçi de sapkasiyla birlikte karsilama töreninde bulunmustu. Rifat Börekçi bu haliyle özel olarak Mustafa Kemal'in koca Diyanet îsleri Baskanini sapkali haliyle daha çok sevdigi her halinden belli olmustu.

    Ankara'ya gelinildigi günün aksami Mustafa Kemal hemen Çankaya'da Bakanlar Kurulunu toplamis ve gelecekte kanunlastiracagi kesinlikle belli olmus olan su üç konuda Bakanlar Kurulu Kararianini almis. Bunlardan biri, "din ile hiçbir ilgisi olmayan, toplum hayatini kemiren ve halki kandirmaya yönelik olarak din perdesi altinda faaliyetler yürüten" diye tesbitlenen tekke ve zaviyelerin kapatilmasi karari idi. Digerleri ise dini kiyafetlerle dolasilmasinin yasaklanmasi ve seyh, dervis, mürid, müntesip, ihvan gibi ünvan ve sifatlarin kullanilmamasi karari idi. Ayrica, hem cami, hem de tekke veya mescid olarak kullanilan yerlerin cami veya mescid olarak açik olarak bulundurulmasina ve tekkelerden normal ebadda olanlarin ev olarak, büyük olanlarin da okul olarak kullanilmasina ve okul idaresinin de Milli Egitim Bakanhgina verilmesine, türbedarliklarin kaldirilip, buradaki görevlilerin ilk firsatta müezzin ve imam olarak atanmalarina, bu görevlerde iken "irtica suçu" islemis olanlarin da maaslarinin verilnemesine karar verilmistir:

    Bütün bunlarin mecliste kanulasmadan epey zaman önce bu konularda Bakanlar Kurulu Karari alinmis olmasinin gerekçesi, "bir an önce Türkiye'yi geri biraktiran kötü geleneklerin yikilmasi..." diye gösteriliyordu.

  2. Alt 09-23-2008, 16:36 #552
    Sarax Mesajlar: 678
    Devrimci Baskan : Rifat Börekçi

    2 Eylül aksami Mustafa Kemal'in baskanliginda toplanan Bakanlar Kurulununn aldigi kararlarla ilgili olarak, Mustafa Kemal, hemen Diyanet îsleri Reisi Rifat Börekçi'ye bir haber göndermis ve tamami dinî olan bu kararlarla ilgili olarak Diyanet îsleri Reisinin bütün müftü, vaiz, imam ve müezzinlere bir tamim göndermesini istemisti. Böylece isin Diyanetle ilgili yönü, yani din ile ilgili olani de halledilmis olacakti.

    Kararlarla ilgili olarak Diyanet îsleri Reisligi de hemen müftülüklere bir tamim göndererek asagidaki hususlari tüm müftü vaiz ve imamlara duyuruvermisti.

    "Türkiye Cumhuriyeti

    Diyanet Isleri Reislîgi

    Tahrirat Müdürlügü

    Numara:2413

    Heyeti Vükela (Bakanlar Kurulu) Karari:

    "Hey'eti Vükela Karari:

    "Vekiller Hey'eti 2 Eylül 1341 (1925) tarihinde Reisicumhur Hazretlerinin riyaseti altinda içtima' eyledi."

    samimî ictihat ve itikat namina gizli siyasî emeller takip edebildikleri ve daima takib edebilecekleri ve binaenaleyh Anayasa'daki madde-i malisusanin kaydi mani ile temas halinde bulunduklari anlasilmistir. Saniyen, memleketin, her tarafinda ulema kisvesini kendiliginden giyebilen zevat ve eshasin efkari ahaliyi temsil, tevcîh ve maksatlarina göre tesvis için salahiyet ve vaziyet takindiklari görülmüstür. Salisen, vatandaslarin kiyafet ve giyinis tarzi gibi münhasiran ictimaî ve medenî esbaba bagli olup vicdanî itakatla esasen irtibati bulunmayan meseleler üzerinde efkarin tesevvüs ve tereddüde sevk edildigi anlasilmistir. Mezkur meseleler hakkinda Türkiye Cumhuriyeti dahilinde asagidaki kararnamelere göre muamele olunmasi takarrur etmistir.

    Tekke ve Zaviyeler Hakkinda Kararname :

    Madde 1 : Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gerek vakif suretiyle insa edilmis ve gerek seyhin mülkü olarak tapu ve tahti temlikinde bulunmus olan bilumum tekaya ve zevaya bilaistisna kamilen kapatilmistir. Ancak vaktile cami ve mescid olarak insa edilmisken bilahare mesîhat ihdasi suretiyle hem cami hem tekke olarak kullanilanlar yalniz cami ve mescid olarak kullanilacaktir.

    Madde 2 : Türkiye Cumhuriyeti dahilinde hiç bir tarikat, bunlara mensup hiç bir seyh, dervis ve mürid yoktur. Bu siniflara ait hususî kisveler ve ünvanlar mülga ve memnu'dur.

    Madde 3 : Kapatilan tekke ve zaviyelerin vakfiyelerinde seyhin ikametine mahsus ayrica musruta varsa, bunlarda evvelce seyh olanlar kaydi hayat saik ile ikamet edebileceklerdir. Seyhin evladi vakfiyeden ise, bugün zatina mahsus vazifesi kezalik kaydi hayat sarti ile kendisine verilecegi gibi vakfiyelerinde münderiç seraite tevfikan yine evladi vakiftan mütezikasi varsa onlarin da muhassasati tesviye olunacaktir.

    Madde 4 : Bu kabil kapatilmis binalardan mektep ittihazina elverisli olanlar mektep olarak kullanilacak ve elverisli olmayanlarin 19 Mayis 1327 (1 Haziran 1921) tarihli kanun maddesine tevfikan Vakiflar Umum Müdürlügü nakit ile degistirerek hasil olacak para ile köylerden baslayarak icab eden mahadere mektebler insa edilecektir.

    Madde 5 : Geçmis sultanlarin türbeleri kapatilmistir. Kezalik cer ve menfaat için vesile olarak veya bir tekke ve tarikate mesnet olmak üzere kullanilan türbeler dahi kapatilmistir. Bütün türbelerden kiymeti haiz olanini muhafaza ve idame isi Maarif Vekaleti'ne aittir.

    Madde 6 : Türbedarlik mülgadir. Bugün türbedarlik cihetine haiz bulunanlarin tahsisatlarinin tesviyesine devam olunacaktir. Su kadar var ki bu türbedarliklarla cami ve mescidlerde inhilal edecek imamet, müezzin, kayyim gibi vazifelere Diyanet Isleri Riyasetince tercihan tayin edileceklerdir. Ve tayinleri aninda türbedarliga art tahsisati kesilecektir."

    Diyanet îsleri Baskani Rifat Börekçi'nin tamimiminde de görüldügü gibi, Cumhuriyet dönemi din-devlet iliskileri diyanet çizgisinde çok olumlu ve de çok anlasmali gidiyordu. Tabii bunda inkilapçi Diyanet îsleri Baskani Rifat Börekçi'nin büyük rolü oluyordu. Din adina kendisinden istenen her seye ya bir fetva veriyor veya personeli olan müftü, vaiz, imam ve müezzinlere hemencecik buyruk dogrultusunda tamim ve talimatlar gönderiyordu.

  3. Alt 09-23-2008, 16:36 #553
    Sarax Mesajlar: 678
    Sapka Kanunundan Önce îslenen Keyfi Zulümler

    Çankaya'da alinan 2 Eylül kararlarindan, sapkayla ilgili resmi kanunun çikacagi 25 Kasim'a kadar (671 sayili kanun) geçen üç ayi yakin bir zaman içinde sapka adina kimi zaman ilginç, kimi zaman komik ve kimi zaman da sancili görüntüler olmus idi. Sapka inkilabi açisindan isin en ilginç yani inkilabin kanunlasmasindan bir ay kadar önce Eylülün ilk haftasi îstanbul Karaköy limaninda îtalyan Borsalino kardeslere ait (dünyaca ünlü sapka ve fötr imalatçilaridir) sapka ve fötrlerie yüklü bir geminin bekliyor olmasiydi. Eylülün ilk haftasmda gerçeklesen/gerçeklestirilen bu olayda, açikgöz Borsalino kardesler hemen gümrük islemlerin yaptirarak bir- iki günde içi sapkayla dolu bir gemiyi bosaltma basarisini göstermisler(!) ve çok büyük karlar elde etmislerdi. Avrupali sapka imalatçilari da o haftalarda altin bir hasat biçmislerdi. Gemiler dolusu fötr, panama, kasket-ne varsa-îstanbul'a kosturulmus ve hemencecik limanda bosaltilarak halka ulastirilmasi saglanmisti.

    Gemiler dolusu gelen sapkaya ragmen ihtiyaç karsilanamamis ve yerli üretime ve "sapka fabrikalari" kurulmasina karar verilmisti.

    Komik olan taraf da, îstanbul halkinin baslarina geçirdikleri türlü türlü sapkalarla, tam bir karnaval havasi içinde yasamis olmalari ve erkeklerin baslarinda renkli, cicili-bicili kagittan sapkalann bulunmasi idi. Hatta çogu erkegin kafasinda kadin sapkalarida görülmege baslanmisti (!).

  4. Alt 09-23-2008, 16:37 #554
    Sarax Mesajlar: 678
    Sivasli din adamlarinin idami

    Ayni suçla (sapka kanuna muhalefet, M.F.), Sivas ulemasindan Imamzâde Mehmet Necati Efendi ve Sivasli Hoca diye bilinen Abdurrahman efendi, "Türkiye Devleti'nin seklini tebdil ve tagyir amaciyla halki ayaklanmaya kiskirttigi ve suçlarida sabit oldugu" gerekçesiyle idama mahkum oldular. Abdurrahman Hoca firar ettiginden, Sivas ulemasindan îmamzade Mehmet Necati Efendi 28 Kasim Cumartesi günü sabaha karsi idam edildi.

    Sivas olaylarinda tahri ve tesvikleri görülen ve "dini siyasete alet etmek" suçundan yargilanan Sükrü oglu Ismail ve dört arkadasi, 5'er seneye; Ahmet Ziyauddin Hoca ve alti arkadasi 10'ar seneye; Belediye Baskani Abdullah Abbas Efendi ve on arkadasi da 7.5 seneye mahkum edildiler.

    Belediyfe Encümen üyelerinden Seyh Ömer Efendi diye bilinen bir zat da, Sivas TPCF üyelerini kiskirtarak bu olaylara öncülük ettigi gerekçesiyle yargilanarak mahkum oldu.

    Sivasta 4 gün kalan Ankara Istiklal Mahkemesi 29 Kasim aksami Tokat'a hareket etti. Mahkeme Tokat'a varir varmaz "dini siyasete alet ederek gösteri yapmaya çalisanlara ve sapkaya karsi çikanlara karsi aman verilmeyecegi ve olayin faillerinin derhal basinin ezilecegini..." bildiren bir bildiri nesretti.

    Mahkeme bu bildirinin üzerine 30 Kasim'da sapka aleyhine gösteri yapan tekke ve türbelerin yasaklanmasini protesto ettiren eski Erbaa Belediye Baskani Haci Fethullah Efendi'yi yargilayarak mahkum etti. Mahkeme müddeumumisi (savcisi) bir genelge ile 1 - 2 gün içinde bütün bir halkin sapkasini giymesi gerektigini ve sapkasiz olanlarin siddetle cezalandirilacagini bildirdi. Savci 1 Aralikta Amasya'da olunacagmi söyleyerek, Amasya'ya, herkesin sapkali olmasi için derhal bir haber uçuruldu. Mahkeme Amasya'ya varildiginda gerçekten Amasya halkinin yüzde 99'u sapkasini giymis bulunuyordu. Ankara îstiklal Mahkemesi, Amasya Valisine ve Belediye Reisine, asayis (!)i saglamalarindan dolayi tesekkür ederek Karadeniz'e açildi.

  5. Alt 09-23-2008, 16:37 #555
    Sarax Mesajlar: 678
    Cumhuriyet döneminde din siyaset iliskisi (1923-1947)

    23 Nisan 1920 Cuma günü, Cuma namazindan sonra Hatm-i Serifler Buhari Kirâatleri ve dualarla Ankara’da açilan 1. Büyük Millet Meclisi, “Seriati ve hilafet makamini korumayi” bir vazife olarak üstlenir. (1)

    Fakat aradan iki yil geçmeden “Monarsi’den Cumhuriyete” geçisin ilk önemli belirtisi olarak Meclis’te saltanatin kaldirilmasi tartismalari baslar.

    Söz konusu tartismalarda, toplumda, özellikle de Istanbul’da güçlü bir tepki görülür. Buna karsin Meclis’te konuya iliskin tartismalarda ayni oranda bir tepki ve reaksiyona rastlanmaz.

    Saltanatla ilgili Meclis’te uzun müzakereler yapilir. Bu müzakereler neticesinde bazi din adamlari tarafindan; Cumhuriyetin ve millî devletin Islâmiyete aykiri olmadigi, saltanatin ise, Islâmiyetle bagdasmadigi görüsü ileri sürülür. (2). Buna karsin saltanatin kaldirilmasina bazi din adamlari da siddetle karsi çikar:

    “Saltanatin kaldirilmasina karsi” en güçlü tepki ise, sükrü Hoca ile Lütfi Fikri Bey tarafindan gösterilmistir. MehmetSükrü Hoca’ya göre saltanatin kaldirilmasi mümkün olsa bile durum degismez. Türkiye yine bir Islâm ülkesidir. Meclis’le halife arasinda bir ayrim söz konusu olamaz. Siyasal kudreti olmayan halife düsünülemiyecegine göre, “Meclis Halife’nin, Halife Meclisi’ndir.” Halifelik, Seriata göre “hükümet etmek” anlamina geldigine göre, hilafetin siyasal güçten arindirilmasi Islâm’in bölünmesi demektir ve “hükümetsiz, istiklâlsiz, hürriyetsiz bir halife olamaz.” Bu nedenle Millet Meclisi’nin doga baskaninin halife olmasi gerekir; Meclis’in çikaracagi yasalarin Halife tarafindan Seriat adina denetlenmesi ve onanmasi zorunludur. Bu onamayi almayan yasa Ser’an geçerli sayilmayacaktir. (3)

    Mesrutiyet yanlisi Lütfi Fikri Bey de, bazi temel konularda farkli düsündügü Sükrü Hoca ile “Saltanat” konusunda birlesir:

    “Osmanli Saltanati’nin “Sadik bendesi” olan Lütfi Fikri, saltanati kaldirmanin “reissiz” bir hükümet biçimini kabul etmek anlamina gelecegi kanisindadir. Mesrutiyetin felaketi, saltanattan degil, “Ihtilal” hükümetlerinden gelmistir. Sorumlu, Ittihad ve Terakki Firkasi ve özellikle de TalatPasa’dir.Saltanatin kaldirilip, yetkilerinin tümden Meclis’e verilmesi, Meclis’i “evet efendimciler” haline getirebilecek bir kisinin tüm devlete egemen olmasi sonucunu dogurabilecektir.TBMM olaganüstü dönemin meclisidir, saltanati kaldirilip, yeni bir siyasal biçimlenmeye gitmek yetkisi de yoktur. Saltanat, ancak halk oyuyla kaldirilabilir; saltanatin kaldirilmasina yönelik Meclis karari, halkin karari degildir. Bu açidan konu “halk referandumu”na götürülmelidir. (4)”.

    Sükrü Hoca’nin ve Lütfi Fikri Bey’in bu görüslerine, Siirt Mebusu Hulki Bey, Mus Mebusu IlyasSami Efendi ve Antalya Mebusu Rasih Efendi karsi çikmislardir.Bu mebuslar, Hoca Sükrü’yü muhatap alarak yazdiklari “Reddiye”de, Türkiye’nin bir “reis”e ihtiyaci bulunmadigi, adi ister kral, ister padisah, ister Cumhurreisi olsun, kimsenin otoritesine giremiyecegini savunmuslardir.

    Meclis’te uzun müzakerelerden sonra saltanatin hilafetten ayrilarak kaldirilmasi asamasina gelindiginde, Mustafa Kemal söz alip masanin üzerine çikar, saltanatin kaldirilacagini belirtir ve su ifadeleri kullanir:

    “Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafik olur. Aksi taktirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktir. Fakat ihtimal bazi kafalar kesilecektir... (5).”

    Mustafa Kemal’in bu konusmasindan sonra yasa tasarisi Meclis’in oyuna sunulur ve muhalif olanlarin itiraz dolu seslerine aldirilmadan saltanatin kaldirilmasina karar verilir (1 Kasim 1922).

    Dipnotlar:

    1- Bkz. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk-Söylev, C.1. TTKY, Ankara 1987, s. 576

    2- Bkz. Kemal Karpat, “Türkiye (Cumhuriyet Devri)”, Islâm Ansiklopedisi (MEB), C.XII, MEBY., Istanbul 1988, s. 394

    3- Bkz. Çetin Özek, Devlet ve Din, Ada Yayinlari, Istanbul, ts., S.472.

    4- A.g.e., s. 472.

    5- Sükrü Karatepe, Darbeler, Anayasalar ve Modernlesme, Iz Yayincilik, Istanbul 1993, s. 156.

  6. Alt 09-23-2008, 16:37 #556
    Sarax Mesajlar: 678
    (II)

    “Saltanatin kaldirilmasi, lâik siyasal iktidar düzenine geçisin de ilk asamasi olarak kabul edilmelidir. Osmanli’nin kuramsal olarak, siyasal ve dinsel iktidari kaynastiran siyasal iktidar düzeni, saltanatin kaldirilmasi ile ilk kez bölünmekte, dinsel iktidar varligini sürdürse bile, -saltanatin kaldirilmasiyla- siyasal gücünü yitirmis olmaktadir. (1)”

    1 Kasim 1922’de saltanatin ilgasi kararinin alinmasindan sonra bir süre daha iç ve dis politik nedenler sebebiyle Halifeligin devamina müsaade edilmis ve bu süreçte Türkiye’de seküler baglamda yapilacak köklü degisimlere “zemin teskil etmesi için” “Firka” kurma girisimi baslatilmis ve söz konusu firka, “Halk Firkasi” namiyla 23 Ekim 1923’te tesekkül etmistir. (2)

    “1923’ten 1945’e kadar Türkiye’de bütün reformlara ve siyasi hareketlere Halk Partisi öncülük etmistir. (3)” Çünkü bahsettigimiz bu dönemde Halk Partisi kendisini bütün milletin temsilcisi saymis ve bir hükümet organi gibi hareket etmistir.

    “Saltanatin kaldirilmasi ve hilafetin alikonulmasi ise, devlet baskanliginda tehlikeli bir belirsizlik yaratmisti. Meclis’te ve disinda Halifenin sahsinda mesru hükümdari ve devlet baskanini -bir çesit mesruti hükümdar ve özellikle dinin savunucusu- gören bir çok kimseler vardi. Ama Mustafa Kemal’in fikirleri baskaydi. (4)”

    29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi ve Mustafa Kemal Atatürk ilk Cumhurbaskani seçildi. Bu seçimle birlikte “Halifelik” islevsiz bir hale geldi. Böylelikle “Hilafetin kaldirilmasi noktasinda ilk adim atilmis oldu. Sira hilafetin ilgasiyla neticenecek ikinci adimin atilmasina gelmisti. Fakat bu süreçte Meclis’te Halk Firkasi iktidarina karsi ciddi bir muhalefet hareketi vardi ve “bu muhalefetin dayandigi fikirler, genis çapta Birinci Büyük Millet Meclisi’ndeki ikinci grupta hakim olan fikirlere benzemekte, destegini ise, bazi din adamlarinin önderlik ettigi tabakalar içinde bulmakta idi. Saltanatin ilgasi ile ortaya çikan devlet baskanligi sorunu, tahmin edilemeyecek bir sekilde geliserek Mustafa Kemal Pasa’nin liderligini tehdit eder bir durum yaratmisti. Karahisar Mebusu Sükrü Hoca “Hilafet-i Islâmiye ve Büyük Millet Meclisi” baslikli bir risale yayimlayarak, Islâmî esaslara göre devlet baskanliginin Halifeye ait oldugunu uzun uzadiya savunmus (*) ve bir hayli de etkili olmustu. Halife’nin, devlet baskani olmasi demek, saltanatin tekrar canlanmasi anlamini tasimakta idi. (5)

    Hilâfet üzerindeki tartismalar, Türkiye sinirlarinin çok ötesinde bile yogun bir ilgi uyandirdi. Özellikle de Hintli Müslümanlarin Hilâfete olan ilgisi tartismayi daha da yogunlastirdi.

    ———————



    (1) Çetin Özek, Devlet ve Din, Ada Y.Istanbul, Ts. S. 465.

    (2) Bkz. Tarik Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler, (1859-1952), Arba Y.Istanbul 1995, S. 559 vd.

    (3) Kemal H. Karpat, Türk Demokrasisi Tarihi, Ata Y. Istanbul 1996, S. 313

    (4) Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Dogusu, (Çev. Metin Kiratli), TTKY, Ankara 1996, S. 261

    (*) Kadir Misiroglu’nun Esref Edib’ten naklettigine göre; Hilâfetin ilgasi tartismalari sirasinda Karahisar-i Sahip Mebusu Hoca Sükrü Efendi adi ile basilan “Hilâfet-i Islâmiye ve Büyük Millet Meclisi (Ankara 1339, 28 S.) baslikli muhalif risalesini Esref Edib kaleme almis, Hoca Sükrü’nün milletvekili dokunulmazligindan istifade maksadiyla onun adiyla yayinlanmistir. (Bkz. Osmanogullari Drami, Istanbul 1974, SS. 110-179)

    (5) Bkz. Kemal Karpat, “Türkler (Cumhuriyet Devri), Islâm Ansiklopedisi (MEB), E. XII/2, MEBY., Istanbul 1998, S. 395.

  7. Alt 09-23-2008, 16:38 #557
    Sarax Mesajlar: 678
    (III)

    “24 Kasim 1923 günü üç büyük Istanbul gazetesi Hint Müslümanlarinin iki ileri gelen lideri Aga Han ve Emir Ali’nin imzasiyla Ismet Pasa’ya yazilan bir mektubun metnini yayinladilar. Iki imzaci, Halifeligin Saltanat’tan ayrilmasinin, onun genel olarak Müslümanlar için önemini artirdigini belirtiyor ve Türkiye hükümetinden Hilafeti “Müslüman uluslarin güven ve saygisina hakim olacak ve böylece Türk devletine yekta kudret ve vekar sagliyacak bir temel üzerine” yerlestirilmesini diliyordu (1)”.

    Bu arada Millî Mücadele’de önemli mevkilere gelmis ve büyük hizmetler görmüs Kazim Karabekir,Rauf Orbay gibi bazi isimler de halifeligin kaldirilacagi sayialarina katilarak rejimin diktatörlüge yöneldigini iddia ediyorlardi. (2).

    Öte yandan Halife-Sultan Vahdettin’in yurtdisina “Çikmasiyla” birlikte hilafet makaminin bosaldigi kanisina varan hükümet, halife seçimini gündeme getirdi. Ser’iye ve Evkaf Vekili Mehmet Vehbi Efendi ise, kaleme aldigi fetvada Halife’nin görevi’nin “Islâm hak ve menfaatlerini korumak (3)” oldugunu belirtiyor ve Vahdettin’in yurtdisina “kaçmakla” hilafeti yitirdigini, dolayisiyla yeni bir halife seçilmesi gerektigine dair “fetva” veriyordu. Sonunda söz konusu “fetva”, oturum baskani Dr. Adnan Bey (Adivar) tarafindan oya sunuldugunda, Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey, Fetvanin dinsel gücü bulundugunu ve ulusal iradeye üstünlügünü öne sürerek, fetvanin oya konulmasina karsi çikmisti. Mustafa Kemal Pasa’nin, bu karsi çikisa verdigi karsilik söyleydi:

    “Affedersiniz beyefendi, bu memleketi yikmak için de fetvalar verilmistir. Fetva behemahal Meclisin reyine vazedilmelidir.”

    Fetva, oya konulmus ve kabul edilmisti.

    Islâm tarihinde belki de ilk kez bir “fetva”, bir Meclis’in oyuna sunuldu ve geçerliligi bu yolla kabul edildi.

    Diger taraftan Halife-Sultan Vahdettin’i bu görevden azleden fetva oya konulup kabul edilmesinden sonra, Izmit mebusu Sirri Bey’in, Meclis’te, “Yasasin Islâmiyet” diye bagirisi garip bir çeliski olusturmustu (4)

    Meclis, Abdülmecit Efendiyi “Halife olarak seçti ve Halifenin nasil davranmasi gerektigi Mustafa Kemal tarafindan, Rauf Bey araciligiyla bir talimatname ile bildirildi.

    “Hilafet” islevsiz bir hale gelip Ankara’dan seçilip, talimatlarla yönetilmesine karsin yine de Abdülmecid Efendi’nin Halife seçilmesi, “Islâm toplumlarinda” büyük bir yanki uyandirdi. Nitekim Hind Müslümanlarindan, Kalküta Müslümanlarindan, Iskenderiye Müslümanlarindan, Finlandiya Müslümanlarindan Arnavutluk Müslümanlarindan... Halife Abdülmecid Efendiye gönderilen; halifeligini tebrik eden; hilafetinin Islâm alemi için hayirli olmasini dileyen ve hilafete sadik kalacaklarini beyan eden telgraflar bunun bariz bir göstergesiydi. Önemine binaen Finlandiya Müslümanlarinin Halife Abdülmecid Efendiye gönderdikleri telgrafi buraya aktariyorum:

    Finlandiye Müslümanlarinin Telgrafnamesi:

    Halife-Müslimin Efendimiz Abdülmecid b. Sultan Abdülaziz hazretlerine,

    Umum Finlandiya Müslümanlari 10 Kanun-u evvelsene 338 Cuma günü Cuma namazini eda ve duadan sonra zat-i hilafet-penahîlerinin makam-i hilafeti mukaddeseye intihablarini büyük bir meserretle kabul edip samim-i kalbden zat-i hilafet, penahilerini tebrik eder ve bütün umûr-u diniye ve mesail-i ser’iyede makam-i hilafete sadik kalacagimizi beyan ederiz. Finlandiya devleti müstakillesinde yasayan dindaslarin rica ve niyaz ediyoruz ve imamimiz hakkinda ibadet-i diniyeyi eda için izn-i hilafetin resmen gönderilmesini temenni ediyoruz. (Imzalar.)”

    Halife tarafindan; “Finlandiya Müslümanlarina Cevab-i Hilafet-penahi” baslikli telgrafla, Finlandiya Müslümanlarinin telgraflarindan duyulan memnuniyet izhar edilir, “imamlarinin memuriyete devami tasdik edilir...”

    ———————

    1- Bernard Lewis, Modern Türkiye Dogusu, (Çev. Metin Kiratli), TTKY., Ankara 1996, s. 263.

    2- Kemal Karpat, “Türkler (Cumhuriyet Devri)”, Islâm Ansiklopedisi (MEB); c.XII/II., Istanbul 1988, s. 395.

    3- Gotthard Juschke, Yeni Türkiye’de Islâmlik, (Çev. H.Örs), Bilgi Y., Ankara 1972, S. 21.

    4- Bkz. Çetin Özek, Devlet ve Din, Ada Y., Istanbul, ts., s. 475

  8. Alt 09-23-2008, 16:38 #558
    Sarax Mesajlar: 678
    (IV)

    (Hilafetin ilgasi...)

    Geleneksel olarak Türk Kamu vicdaninda çok önemli bir yere sahip bulunan “Halifelik” müessesesi, saltanatin ilgasindan sonra islevsiz bir hale gelmisti. Buna karsin yine de “Hilafet”, Ankara hükümetince büyük bir sorun olarak görülüyor, dahasi, bu “dini makamin” muhalefet merkezi olmasindan endise ediliyordu.

    Diger taraftan Mustafa Kemal, her ne kadar Halk Firkasi’ni kurarak Meclisin denetimini ele geçirmek için büyük bir girisim baslatmis ve Meclisin kontrolünü kismî olarak basarmissa da (1), Cumhuriyetin ilâni ve Mustafa Kemal’in Cumhurbaskani seçilmesi, Halifeyi devlet baskani durumuna getirmek amacini tasiyanlarda umut kirikligina yolaçmisti. Özellikle de Refet Bey, Rauf Bey, Kazim Karabekir, Adnan Bey, Ali Fuat Pasa gibi Millî Mücadelede önemli görevler ifa etmis kisilerden bazilarinin Halk Firkasi içinde yer almalarina karsin yine de Hilafeti savunmalari, Halk Firkasi’nin bölünmesine yol açacak bir boyuta ulasmisti (2). Bunlarla birlikte, Meclis tarafindan Halife olarak seçilen Abdülmecid Efendi’nin varligi ve hareket tarzi ve Islâm dünyasinin ona gösterdigi ilgi ve teveccüh, “Ankara’nin “Hilafet Müessesini” büyük bir “engel olarak görmesine” sebeb teskil ediyordu.

    Cumhuriyet hükümetinin Hilafet taraftarlarina karsi ilk önlemi, Istanbul’a bir Istiklâl Mahkemesi kurulu göndermek oldu. Bunu, Halife Abdülmecid Efendi’nin baskatibi ile Basvekil Ismet Pasa’dan ödenegi artirmasini istemesi üzerine Mustafa Kemal Pasa’nin Inönü’ye gönderdigi sifreli bir mesaj izledi. Söz konusu mesajda Mustafa Kemal, Inönü’ye; “Halife ve bütün cihan bilmelidir ki, halife ve hilafet makaminin gerçekte din ve siyaset bakimindan hiçbir anlami ve hikmeti yoktur” diyor ve Abdülmecid Efendi’nin Istanbul’da yasamasi için Cumhurbaskani ödeneginden az bir ödenegin yetecegini, belirtiyordu (3). Ayrica yine Mustafa Kemal, “Halife kendisinin ve makaminin ne oldugunu sarih olarak bilmeli ve bununla iktifa etmelidir” diyordu. Fakat Ankara, “hilafet” konusundaki bu tavrini açikça dillendiremiyor, hilafet yanlilarinin tepkisinden endise ediyor ve hilafetin kaldirilmasina yönelik bir “vesile” araniyordu.

    1- Bkz: Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, Afa Y. Istanbul 1996, s. 313.

    2- Bkz: Çetin Özek, Devlet ve Din, Ada Y., Istanbul, ts., s. 476

    3- Bkz: Necdet Sakaoglu, “Abdülmecid Efendi”, Istanbul Ans., C.I, Istanbul 1993, s. 49-50. SÜRECEK

    Bu noktada, TBMM’deki kimi üyelerin “Hilafet hükümettir” savi, “Hilafetin ilgasina yönelik atilmis bir adimdi. Bu adimi hilafetin ilgasina yönelik bir baska girisim takip etti. -Dünkü yazimizda da belirttigimiz üzere -Abdülmecid Efendi’nin TBMM tarafindan halife olarak seçilmesi, Islâm dünyasinda büyük bir sevinç ve istiyakla karsilanmis, pek çok “müslüman topluluk” tarafindan Halife Abdülmecid Efendi’ye çekilen telgraflarla “baglilik” bildirilmisti. Iste “Halifelige karsi harekete geçmek için; Hindli Müslümanlarin liderlerinden Aga Han ile Emir Ali’nin, halifeligin muhafazasina dair Türk Hükümetine yazdiklari bir mektubun, Istanbul’da rejim muhalifi bir gazetede yayinlanmasiyla, aranan vesile bulundu. Söz konusu mektup, “Hilafet makaminin dis devletlerin Türkiye’nin içislerine karisma vesilesi olacagi iddiasiyla”, Hilafetin ilgasi için çabalar yogunlasti.

    Bu çabalar çerçevesinde, 3 Mart 1340 (1924) günü aralarinda Seyh Efendilerin de yer aldigi elli üç mebustan olusan bir grup, TBMM Baskanligina “Hilafetin ilgasini” içeren bir önerge verdi. Isin ilginç tarafi ise, “bir din müessesesi” olarak görülen “Hilafetin” ilgasina yönelik önergenin gerekçesinde de dini dayanaklarin ileri sürülmüs olmasiydi (4).

    Hilafetin ilgasini içeren takrir’in Meclis Bakanligina verilmesinden sonra, saltanatin kaldirilmasina benzer bir sekilde uzun müzakerelere gerek duyulmaksizin 631 sayili kanun ile halifeligin kaldirilmasina ve Osmanli Soyunun (kadinlar da dahil) Türkiye Cumhuriyeti sinirlari disina çikarilmasina karar verildi.

    “Ertesi sabah safakta, üzgün Abdülmecid bir arabaya konup Dogu Ekspresi (Orient Express)’ne bildirilmek üzere bir tren istasyonuna -gidisinin gösterilere sebeb olabilecegi gerekçesiyle Büyük Sirkeci Gari’na degil- sehir disinda küçük bir istasyon olan Çatalca istasyonuna götürüldü (5).”

    “Halifelerin sonuncusu, sürgündeki Sultanlarin sonuncusunu izledi...”

    ———————

    4- Bkz: Çetin Özek, a.g.e., s. 477

    5- Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Dogusu, (Çev. M.Kiralti), TTKY., Ankara 1996, s. 263-264.

  9. Alt 09-23-2008, 16:38 #559
    Sarax Mesajlar: 678
    (V)

    Bu noktada, TBMM’deki kimi üyelerin “Hilafet hükümettir” savi, “Hilafetin ilgasina yönelik atilmis bir adimdi. Bu adimi hilafetin ilgasina yönelik bir baska girisim takip etti. -Dünkü yazimizda da belirttigimiz üzere -Abdülmecid Efendi’nin TBMM tarafindan halife olarak seçilmesi, Islâm dünyasinda büyük bir sevinç ve istiyakla karsilanmis, pek çok “müslüman topluluk” tarafindan Halife Abdülmecid Efendi’ye çekilen telgraflarla “baglilik” bildirilmisti. Iste “Halifelige karsi harekete geçmek için; Hindli Müslümanlarin liderlerinden Aga Han ile Emir Ali’nin, halifeligin muhafazasina dair Türk Hükümetine yazdiklari bir mektubun, Istanbul’da rejim muhalifi bir gazetede yayinlanmasiyla, aranan vesile bulundu. Söz konusu mektup, “Hilafet makaminin dis devletlerin Türkiye’nin içislerine karisma vesilesi olacagi iddiasiyla”, Hilafetin ilgasi için çabalar yogunlasti.

    Bu çabalar çerçevesinde, 3 Mart 1340 (1924) günü aralarinda Seyh Efendilerin de yer aldigi elli üç mebustan olusan bir grup, TBMM Baskanligina “Hilafetin ilgasini” içeren bir önerge verdi. Isin ilginç tarafi ise, “bir din müessesesi” olarak görülen “Hilafetin” ilgasina yönelik önergenin gerekçesinde de dini dayanaklarin ileri sürülmüs olmasiydi (4).

    Hilafetin ilgasini içeren takrir’in Meclis Bakanligina verilmesinden sonra, saltanatin kaldirilmasina benzer bir sekilde uzun müzakerelere gerek duyulmaksizin 631 sayili kanun ile halifeligin kaldirilmasina ve Osmanli Soyunun (kadinlar da dahil) Türkiye Cumhuriyeti sinirlari disina çikarilmasina karar verildi.

    “Ertesi sabah safakta, üzgün Abdülmecid bir arabaya konup Dogu Ekspresi (Orient Express)’ne bildirilmek üzere bir tren istasyonuna -gidisinin gösterilere sebeb olabilecegi gerekçesiyle Büyük Sirkeci Gari’na degil- sehir disinda küçük bir istasyon olan Çatalca istasyonuna götürüldü (5).”

    “Halifelerin sonuncusu, sürgündeki Sultanlarin sonuncusunu izledi...”

    ———————

    4- Bkz: Çetin Özek, a.g.e., s. 477

    5- Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Dogusu, (Çev. M.Kiralti), TTKY., Ankara 1996, s. 263-264.

  10. Alt 09-23-2008, 16:39 #560
    Sarax Mesajlar: 678
    (VI)

    (Hilafetin kaldirilmasinin anlami...)

    3 Mart 1924’de hilafetin kaldirilmasina karar verildigi gibi, dini tahsilin yapildigi müesseseler olan medreseler de kapatildi ve egitimin lâiklesmesni saglayan Tevhid-i Tedrisat kanunu kabul edildi. Yine bu baglamda Ser’iyye ve Evkaf Vekaleti lagvedileek Diyanet isleri Baskanligi ihdas edildi ve Basbakanliga bagli bir müessese haline getirildi.

    Hilafetin kaldirilmasina karsi ise, gerek Meclis içinde ve gerekse Meclis disinda muhalefet etkin bir biçimde kendini göstermistir. Mecliste hilafetin kaldirilmasi sorunu konusulurken Seyh Saffet efendi ile Seyyit bey gibi bazi mebuslar “hilafetin kaldirilmasini ser’i kurallara dayandirmaya çalisiyorlardi.” Sözgelimi, Seyh Saffet Efendi; “hilafetin ilgasiyla, aydinlarin “içtihat kapilarindan” içeri girdiklerini ileri sürüyordu. Diger taraftan, hilafetin kaldirilmasina karsi çikan Kastamonu Mebusu Halit Bey, Islâm’in siyasal kurallarina dayanarak, hilafetin varliginin zorunlulugunu ve kaldirilmasinin ülkenin bitimi anlamina gelecegini savunurken, Gümüshane Mebusu Zeki Kadirbeyoglu da, ülkenin tek sorunun hilafet sorunu mu oldugunu sorarak, hilafetin kaldirilmasina yönelik çabalarin ulusal gelenekleri bozacagi savini öne sürmüstür. Zeki Bey, “bendeniz müthis bir Ittihad-i Islam taraftariyim. Memleketin siyaseti namina hilafetin ilgasini kabul ederek düsmanlarimin eline vermek istemem” diyerek, hilafetin kaldirilmasini devletin “felaketi” ve Islâm dünyasinin yitirilmesi olarak yorumlamistir (1)

    Hilafetin kaldirilmasinin ise “öznel” bir anlami vardi: Artik Cumhuriyet Türkiyesi’nde birinci asamada Saltanatin Hilafetten ayrilarak ilgasi, ikinci asamada Hilafetin kaldirilmasi ve son halifenin yurt disina sürülmesiyle birlikte köklü degisimlerin, “dünyevilesmenin” önü açilmis oluyordu. Kisacasi, Hilafetin ilgasiyla birlikte Türkiye’de Seküler bir dönem basliyordu.

    Cumhuriyet döneminde din siyaset iliskisini konu edinirken, saltanatin ve hilafetin ilgasi üzerinde bu denli hassasiyetle durmamizin nedeni, Cumhuriyet döneminde siyasi ve kültürel anlamdaki keskin degisim ve dönüsümün baslangiç safhasini teskil etmelerinden kaynaklandigina olan inancimizdir. Bir baska ifadeyle, Cumhuriyet dönemindeki din baglamindaki “kirilmanin” ya da “din ve lâiklik baglamindaki degisimin adresi”, Hilafetin kaldirilmasinda aranmalidir. Çünkü, din siyaset iliskisi düzleminde hilafetin lagvedilmesi çok büyük önem tasir. Fakat bu noktada Saltanat, Hilafet, Tevhid-i Tedrisat gibi müesseselerin ve kanunlarin ilgasinda ve ihdasinda genel geçer tavir, felsefi düsünceden degil, kuvvetin egemenliginden kaynaklaniyordu. Karpat’in, “Bu siyasete sonradan takilan lâiklik isminin aslinda felsefi düsünceden degil, kuvvet mücadelesinden dogdugu asikardir. (2)” seklindeki ifadesi bunu açikça ortaya koyar.

    Hilafetin kaldirilmasi ve seküler dönüsümün gerçeklestirilesine dair Meclis’te alinan diger kararlarla birlikte Türkiye’nin lâiklesme serüveni hizli bir sürece girdi. Nitekim, hukukun dünyevilestirilmesi noktai nazarinda Mustafa Kemal Pasa’nin yaptigi bir konusma, hem dine bakisini hem de hukukun dünyevilesmesine dair önemli ipuçlari veriyordu:

    “Üyesi olmakla kendimizi mutlu saydigimiz Islâmlik, yüzyillardan beri içinde bulundugu siyasi durumdan kurtarilmak ve yüceltilmek zorundadir... Millet, her uygar devlette geçer olan ve bizim memleketimizin ihtiyaçlarini karsilayacak hukuk esaslarinin alinmasini arzu etmektedir... Hukukta hurafelere bagli kalis milletin uyanmasini önleyen bir kabustur (3).”

    Görüldügü üzere, seküler/modern baglamdaki devrimlere girisilirken amaç, “Islam’in yüceltilmesi gibi bir gayeye mebni idi.” Cumhuriyeti seküler bir yapiya kavusturmak isteyen anlayis, bir yandan kendince Islâm dini hurafetelerden ve düstügü siyasi durumdan kurtarmayi amaçlarken, bir yandan da dünyevilesmesinin yerlesmesine çabaliyordu.

    ———————

    1- Bakz: Çetin Özek, Devlet ve Din, Ada Y., Istanbul, ts, S. 478.

    2- Kemal Karpat, “Türkler (Cumhuriyet Devri)” Islâm Ansikopedisi, C. XII/II, MEBY., S. 395.

    3- Gotthard Jasckhe, Yeni Türkiye’de Islâmlik, (Çev. H. Övs), Bilgi Y., Ankara 1972, S. 22.

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.