Büyük Islam Tarihi

SÜLEYMAN SAH (1075-1086) -------------------------------------------------------------------------------- Anadolu'da kurulan ilk müslüman Türk devleti olan Anadolu Selçuklulari'nin kurulus tarihi hakkinda tarihçiler degisik görüsler ileri sürerler. Anadolu Fatihi Süleymansah ve kardeslerinin ne sekilde ve hangi ...


Ağaç Şeklinde Aç5Beğeni

  1. Alt 09-14-2008, 15:59 #81
    Sarax Mesajlar: 678
    SÜLEYMAN SAH (1075-1086)


    --------------------------------------------------------------------------------

    Anadolu'da kurulan ilk müslüman Türk devleti olan Anadolu Selçuklulari'nin kurulus tarihi hakkinda tarihçiler degisik görüsler ileri sürerler. Anadolu Fatihi Süleymansah ve kardeslerinin ne sekilde ve hangi sifatlarla Anadolu'ya geldikleri konusu üzerinde yerli ve yabanci tarihçiler arasinda sonu gelmeyen münakasalar halâ devam etmektedir.

    M. Altay Köymen bu konuda farkli üç görüs belirtir ve devletin 1073, 1077 ve 1092 olmak üzere üç defa kuruldugunu iddia ederek özetle söyle der. "Sultan Meliksah Abbasi halifesinin tavassutu ve hatta israriyla Anadolu'yu 1073'te Kutalmis'in ogullarina tevcih etmistir. Burada dikkati çeken husus devlet kurma yetkisi kardeslerden sadece birine degil dördüne (Bizans kaynaklarina göre 5) birden verilmis ve kollektif bir hakimiyet sürme yetkisi kardeslere birakilmistir. Bunda Selçuklu hanedaninin iki kolu arasindaki rekabetin önemli rol oynadigi söylenebilir. Zira Meliksah tek bir hükümdarin idaresi altindaki güçlü bir devlet yerine 4 kardesin (Mansur, Süleymansah, Alp Ilig, Devlet) ortaklasa hüküm sürecekleri daha zayif bir devleti tercih etmis olabilir. Ayni tarihlerde Anadolu'da Danismendliler, Mengücüklüler ve Saltuklular gibi vassal devletlerin hakimiyetlerine müsaade edilmesi de Türkiye Selçuklulari'ndan gelecek tehlikeye karsi bir tedbir olarak düsünülebilir. Bu Anadolu Selçuklu Devleti'nin birinci kurulusudur.

    Sultan Meliksah kendisine bagliligi ile dikkat çeken Süleymansah ile agabeyi Mansur arasinda çikan anlasmazlik üzerine emir Porsuk kumandasindaki bir orduyu Anadolu'ya göndererek Mansur'u bertaraf etmis, diger kardeslerini de merkeze alarak Süleymansah'in Anadolu'ya tek basina hakim olmasini saglamis ve yeni bir mensûr ile onu hükümdar ilân etmistir (1077).

    Süleymansah'in 1086'da öldürülmesi üzerine devletin basina bir hükümdar tayin edilmemesi yüzünden ikinci kurulus devri de sona ermis ve Devlet 1092'de Sultan Meliksah'in ölümünden sonra I. Kiliç Arslan tarafindan üçüncü ve son defa olarak kurulmustur.

    Mükrimin Halil Yinanç da Türkiye Selçuklulari'nin 1077'de kuruldugunu ve devletin ilk baskentinin Konya oldugunu iddia ederek özetle söyle der:

    Bizans imparatoru Botaniates kendisine isyan ederek tahti ele geçirmek isteyen Bryennios'a karsi Anadolu'daki Türk beylerinden Süleymansah ile Mansur'dan yardim istedi. O sirada Kütahya yakinlarinda karargâh kurmus olan Süleyman ile Mansur Istanbul'un karsisina kadar geldiler. Bu sirada iki kardes arasinda anlasmazlik çikti ve Süleymansah kardesini Sultan Meliksah'a sikayet etti. Sultan Bizans imparatoruna elçi göndererek Mansur'un öldürülmesini istedi. Fakat bundan bir netice alamadi. Daha sonra Anadolu'ya dönen iki kardes tekrar birbirleriyle mücadeleye basladilar. Süleymansah da ikinci defa Sultan Meliksah'a elçi gönderip yardim istedi. Bunun üzerine Sultan Meliksah Emir Porsuk kumandasinda Anadolu'ya bir ordu gönderdi ve yapilan mübareze veya savasta Mansur öldürüldü. Böylece Anadolu'daki hükümdarlik mensûru Meliksah'a sadik kalan Süleymansah'a tevcih edildi. Abbasi halifesi de Süleymansah'a hilatlerle birlikte saltanat mensuru da göndermistir (1077).

    Zeki Velidi Togan ise Türkmen beyleriyle birlikte bütün Anadolu'ya hakim olan Süleymansah'in 1080'de Iznik'i baskent yaparak Türkiye Selçuklu devletini kurdugunu söyler.

    Fransiz müstesrik I. Laurent de Süleymansah'in Anadolu'ya yayilmis olan bütün Türk kuvvetleri üzerinde nüfuz ve otorite sagladiktan sonra artik Meliksah'i metbu tanimadigini ve Abbasi halifesinin de muvafakatini almadan kendini sultan ilân ettigini ve 1081'de baskenti Iznik olan bir devlet kurdugunu söylemektedir.

    Osman Turan ayni konuyla ilgili olarak özetle söyle der:

    "Bazi kaynaklar Süleymansah'in Alp Arslan tarafindan Anadolu'nun fethine memur edildigini ve kendisine ikta edilen bu ülkede hükümdarlik hakkinin verildigini de yazarlar. Fakat bunun tarihi gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur. Süryani Mikhail daha da ileri giderek Süleymansah'in Malazgirt savasina katilarak büyük kahramanliklar gösterdigini ve bundan dolayi ona Anadolu'da saltanat hakkinin tevcih edildigini savunur. Halbuki Alp Arslan'in rakibi olan Kutalmisogullarina saltanat bahsetmesi mümkün olmadigi gibi kaynaklar o dönemde Anadolu'da faaliyette bulunan pek çok Türkmen beyi hakkinda bilgi verdikleri halde Kutalmis ogullarindan hiç bir sekilde bahsetmezler. Bunlarin Alp Arslan zamaninda Anadolu ve Suriye'de bulunmadiklarina dair en kuvvetli delillerden biri de Kutalmis'in isyanindan sonra Filistin'de bir Türk beyligi kurmak için çaba sarfeden Atsiz Bey'in kuracagi beyligin basina geçirecegi bir Selçuklu sehzadesi bulamamis olmasidir. Zaten kaynaklarin büyük bir bölümü de Kutalmis ogullarinin Anadolu'ya ancak Meliksah zamaninda geldigini ifade ederler. Bununla beraber Meliksah'in Süleyman ile kardeslerini Anadolu'da bassiz dolasan Türkmenleri idareye memur ettigine dair kayitlar da hakikate aykiridir. O halde en makul görüs Süleymansah ile kardeslerinin Alp Arslan'in ölümü üzerine baslayan taht kavgalari sirasinda Anadolu'ya geldikleridir.

    Ibnü'l-Ezrak el-Farikî Süleymansah'in Malatya, Kayseri, Aksaray, Konya, Sivas ve bütün Anadolu'yu fethedip bölgeye hakim oldugunu söylerken herhangi bir tayin veya tevcihten bahsetmez. Buna karsilik Bizans ve Süryani kaynaklari Süleymansah ile kardeslerinin isyan halinde Anadolu'ya sigindiklarini söyler ki bu gerçegi daha açik bir sekilde yansitmaktadir.

    Sibt Ibnü'l-Cevzî de 1073'de Filistin'de bir beylik kuran Atsiz'in baska bir Türkmen beyi olan Sökli ile bozustugunu ve Sökli'nin 1074'te Kutalmisogullarindan birine mektup yazarak onu Filistin'e davet ettigini ve hükümdar (Selçuklu) soyundan oldugu için kendisine itaat etmeyi seref kabul edecegini bildirmistir. Bu davet üzerine Kutalmisoglu ile Sökli birleserek Taberiye'ye gittiler ve Fatimî halifesine itaat arzettiler. Fakat Atsiz Meliksah'in yardimiyla onlari maglup etti. Sökli öldürüldü, Kutalmisoglu da esir alindi. Ayni kaynaga göre bu olaylarin cereyan ettigi tarihte Kutalmis'in diger oglu Süleymansah da Mirdâsî Emîri Mahmûd'un ölümü üzerine Haleb'i muhasara ediyordu.

    Mir'atü'z-zaman'daki bu bilgiler Süleymansah ile kardeslerinin Alp Arslan veya Meliksah tarafindan Anadolu'nun fethi ve idaresiyle görevlendirildigine ve kendilerine Anadolu'da hakimiyet mensûru gönderildigine dair görüslerini çürütmektedir.

    Suriyeli tarihçiler Anonim Selçuknâme'deki bilgilere uygun olarak Süleymansah'in 467 (1075)'de Iznik ve havalisini fethedip burayi kendine baskent yaptigini ve Türkiye Selçuklu devletini kurdugunu söylerler ki dogrusu budur. Konya'nin ilk baskent olduguna dair bilgiler sadece tahminden ibarettir".

    Ibrahim Kafesoglu ise bu konuda söyle der: "Anadolu Selçuklu devleti fiilen ve hukuken Süleymansah'tan sonra ve Sultan Meliksah'in 1092'de vuku bulan ölümünden sonra meydana gelen iktidar boslugundan yararlanan Süleymansah'in oglu I. Kiliç Arslan tarafindan kurulmustur. Yani Anadolu Selçuklu melikligi Kiliç Arslan'in idaresinde bir devlet hüviyetini kazanmistir. Zira Bizansli tarihçi Anna Komnena bunu hiç bir tereddüde yer birakmayacak sekilde Büyük Süleymansah'in iki oglunun Horasan'dan süratle Iznik'e geldigini ve Kiliç Arslan'in sultan ilan edildigini söyler. O zamana kadar bir askeri üs olan Iznik de bu devletin bassehri oldu."

    Bu konudaki görüsleri iki grupta toplamak mümkündür. Bunlardan birincisine göre Kutalmis'in ölümünden sonra esir düsen kardesi Resul Tekin ve ogullari Süleyman ile Mansur Alp Arslan tarafindan öldürülmek istenmis ancak vezir Nizamü'l-Mülk hanedan azasini öldürmenin ugursuzluk getirecegini ve devletin bekasina tesir edecegini söyleyerek Sultan'i bundan vazgeçirmistir. Bu arada yeniden isyan etmelerini önlemek gayesi ile de onlari fetihlerle mesgul olmalari için Anadolu'ya göndermistir. Bu suretle ya cihad ederek devlete hizmet etmeleri veya din ve devlet ugrunda sehid olmalari hedef alinmistir.

    Ikinci görüse göre ise Süleymansah ile agabeyi Mansur Malazgirt savasina katilmis ve bu savasta büyük yararliklar göstererek Sultan Alp Arslan'in güven ve sevgisini kazanmislardir. Bundan dolayi da Alp Arslan Anadolu'yu onlara tahsis etmistir. Süleymansah'in Alp Arslan'in ölümünden sonra sultan Meliksah tarafindan Anadolu'yu idare etmek, burada basibos dolasan Türkmenleri ve birbirleriyle mücadele halinde olan emîrleri (bey) disiplin altina almak için gönderildigini iddia eden bazi tarihçileri de bu grup içinde mütalâa etmek mümkündür. Bu son iki görüsle Süleymansah ve kardeslerinin Anadolu'ya gelislerine bir nevi mesrûiyet taninmaktadir.

    Anadolu Selçuklu hanedani ile Büyük Selçuklu ailesi arasinda daha ilk yillarda ortaya çikan gerginlik birinci gruptaki rivayetin daha dogru oldugu kanaatini uyandirmaktadir. Bu da Büyük Selçuklu sultanlarinin sünnî Islâm âleminin hâmîsi sifati ile müslüman tebeayi rahatsiz eden Türkmen gruplarini sinir boylarina sürmek seklinde beliren siyasetlerine uygun düsmektedir. Bizans kaynaklarinin Süleymansah ve kardeslerinin Sultan Alp Arslan'a isyan ederek kaçtiklarini belirten rivayetleri de mübalâgali olsa gerektir. Böyle bir hususun kabulü onlarin sikinti içinde yasadiklari Urfa bölgesinin Meliksah devrinde bile hâlâ Selçuklu hakimiyetine girmedigini düsünmeye sevkeder ki bu da dogru degildir.

    En güvenilir rivayetlere göre Süleymansah, agabeyi Mansur, kardesleri Alp Ilig (Yülüg) ve Devlet 1072 yilinda veya ertesi yil Urfa ve Birecik yakinlarina kaçmislar, yahut da sürülmüslerdir. Bunlar o yörede basibos dolasan Yâvekiyye türkmenleri ile onlar tarafindan basbug olarak taninmislardir. Dört kardesten ikisi Alp Ilig ve Devlet daha sonra Suriye olaylarina karismislar ve burada kendi adina fetihlerde bulunan Türkmen emri Uvak oglu Atsiz'a baskaldiran Sökli (Söklü) adindaki baska bir Türkmen beyini desteklemislerdir. Ayrica Misir'daki sii Fatimî halifesi ile anlasip Büyük Selçuklularin bastan beri takip ettikleri sünnî siyasete yüz çevirmisler, fakat Atsiz tarafindan maglub edilerek Sultan Meliksah'in yanina gönderilmislerdir (1074).

    Sultan Alp Arslan ile maglup imparator Romanos Diogenes arasinda kararlastirilan barisin Bizans hükümeti tarafindan taninmamasi üzerine muhtelif Türkmen kitleleri Sultan Alp Arslan'in emiri ile Anadolu'ya girmislerdir. Bu Türkmen beyleri arasinda Saltuk, Danismend, Mengücük, Çavuldur ve Artuk beyleri sayabiliriz. Bu beylerin kendi adlari ile anilan küçük devletler kurduklari ve bazilarinin uzun yillar hakimiyetlerini sürdürdükleri tarihen sabittir. Ancak dikkatimizi çeken nokta Anadolu'nun ilk fâtihleri sayilan bu Türkmen reisleri arasinda Artuk Bey'den baskasinin faaliyetlerini tesbit etmenin mümkün olmayisidir.

    Artuk Bey disindakilerin sadece ogul ve torunlarinin faaliyetleri hakkinda az da olsa bir miktar bilgiye sahibiz. Artuk Bey'in Anadolu'nun fethi ile ilgili icraatina gelince Romanos Diogenes'in yerine Bizans tahtina geçen Mikhail Dukas Isaak Komnenos ile kardesi Alexios Komnenos ve Malazgirt'te Romanos Diogenes'e ihanet etmis olan norman kumandani Urselius (Russel)'u Anadolu içlerine kadar ilerlemis olan Türklere karsi gönderdi. Bizans tahtina göz dikmis olan Urselius Kayseri'de onlardan ayrilarak Sivas'a gitti. Kamnenos kardesler Kayseri yakinlarinda Artuk Bey tarafindan maglûp edildiler. Urselius da Artuk Bey'in önünden batiya dogru çekildi. Imparator Mikhail Dukas onun üzerine Johannes'i gönderdi ise de maglub oldu ve Urselius tarafindan zorla hükümdar ilan edildi. Mikhail Dukas bunun üzerine Artuk Bey ile görüsmelere basladi. Yapilan anlasma uyarinca Urselius ve Johannes üzerine yürüyen Artuk Bey Sapanca yakinlarinda her ikisini de maglub ve esir etti. Ancak daha sonra karisinin gönderdigi fidye mukabilinde Urselius'u serbest birakti ve sadece Johannes'i imparatora teslim etti. Imparator Mikhail Dukas Urselius gailesinden kesin olarak kurtulmak için onun üzerine müstakbel imparator Alexios Komnenos'u gönderdi. Alexios Artuk Bey ile görüserek onu Urselius'u tevkif ve teslim etmeye ikna etti.

    Anadolu'nun bir plân dahilinde fethi bu olaylardan sonra baslamistir. Yesilirmak ve Kelkit havzasi 1074 yilindan itibaren emîr Danismend Gazi tarafindan ele geçirildi. Daha doguda yer alan Sebinkarahisar, Erzincan ve Divrigi bölgesinin bu sirada Emir Mengücük Gazi tarafindan zaptedilmeye baslandigini görüyoruz. Anadolu'da vuku bulan bu olaylar sirasinda Kutalmisogullarinin herhangi bir icraatina rastlanmamaktadir. Onlar bu sirada Anadolu'nun güneyinde Birecik ve Urfa taraflarinda kendilerine yasama imkâni saglamaya çalisiyorlardi.

    Kutalmis'in ogullari Devlet ve Alp Ilig Suriye'de bazi olaylara karismis ve Atsiz tarafindan esir alinarak Meliksah'in yanina gönderilmislerdir. Kutalmis'in diger iki oglu Mansur ve Süleymansah ise Anadolu'da faaliyet göstermeyi daha uygun bulmuslardir. Artuk Bey'in de Sultan Meliksah tarafindan Anadolu'dan geri çagrilmis olmasi soylarinin yüceligi bakimindan onlara Anadolu'daki Türkmen gruplari üzerinde mutlak bir hakimiyet kurma fikrini vermistir.

    Anadolu'da çok müsait bir ortam bulan Selçuklu ailesinin bu kolunun gayesi amcazedeleri gibi müstakil bir devlet kurmakti. Bizans imparatorlugunun 1025 tarihinden beri devamli bir bocalama devresi içinde olmasi ve Bizans asillerinin devletlerinin istikbalini düsünmeden sürekli isyan etmeleri Kutalmisogullarina Anadolu'da büyük bir ümit kapisi açmakta idi.

    Süleymansah'in Anadolu'ya girdikten sonra nerelerde faaliyette bulundugu kesin olarak belli degildir. Bazi kaynaklara göre Konya ve civarinda harekâtta bulunmus, Konya ile yakininda bulunan Gâvele kalesini almistir. Onlarin bu basarilarini hangi tarihlerde gerçeklestirdikleri de bilinmemektedir. Fakat Konya'nin yaklasik 1075 yilinda Selçuklularin eline geçtigini söyleyebiliriz. Kutalmisogullarinin eline geçen bu önemli sehrin onlar tarafindan karargâh ve merkez olarak kullanildigi kabul edilebilir.

  2. Alt 09-14-2008, 16:00 #82
    Sarax Mesajlar: 678
    SÜLEYMANSAH DEVRINDE BIZANS IMPARATORLUGU VE BÜYÜK SELÇUKLULARLA ILISKILER


    --------------------------------------------------------------------------------

    Sultan Alp Arslan zamaninda isyan ederek Bizans'a siginmis olan Erbasgan (Erbasan) 7 Ocak 1078'de kendisini Anadolu'da imparator ilan etmis olan Botaniates ile isbirligi yaparak Istanbul üzerine yürüyünce Mikhail Dukas Kutalmisogullarini yardima çagirdi. Ancak Botaniates Erbasgan araciligi ile Kutalmisogullarini kendi tarafina çekti ve Iznik'e kadar geldi. Mikhail Dukas'in idaresinden usanmis olan Bizans halki isyan ederek Botaniates'i destekledi ve Botaniates 25 mart 1078'de imparator ilan edildi. Kutalmisogullari bir süre daha Botaniates'i desteklemeye devam ettiler. Gerçi bizans tahtinda hak iddia eden Nikephoros Bryennios'a karsi Alexios Komnenos kumandasinda gönderilen Bizans ordusunda Selçuklular da vardi. Nikephoros'un ordusundaki Peçeneklerin Alexios'un ordusundaki irkdaslarina karsi savasmak istememeleri Nikephoros'un maglub ve esir düsmesine sebeb oldu. Bu hadiseden sonra kendilerini daha da güçlü hisseden Kutalmisogullari Bizans'in birçok sehir ve kalesini fethederek kendi topraklarina kattilar. Iste tam bu sirada mahiyeti hâlâ kâfi derecede açiklanmamis olan önemli bir hadise meydana geldi. Sultan Meliksah Anadolu içlerine müdahale etti. Sultan Meliksah Kutalmisogullarinin Anadolu'da kuvvetle yerlesmekte olduklarini endise ile takip ediyordu. Amcasi Kavurd'un hükümdarliginin ilk yillarinda isyan ederek öldürülmesinden sonra bu büyük Türk sultani merkezî devlet otoritesini tesis etme fikrine sikica sarilmisti. Merkeziyetçi yönetime zit bir gelisme baslica iki istikamette yani Suriye ve Anadolu'da vuku buluyurdu. Maveraünnehir'den mütemadiyen akip gelen Türkmen gruplarinin müslüman ahaliyi rahatsiz etmemeleri gayesi ile uç bölgelerine dogru sevk edildiklerini daha önce anlatmistik. Yavekiyye denilen ve Oguzlarin muhtelif kollarina mensup bulunan bu Türkmenler Suriye'de Uvakoglu Atsiz adli bir Türkmen reisinin idaresinde Fatimilere karsi akinlarda bulunmaktaydi. Diger bir Yavekiyye grubu ise Kutalmisogullarinin idaresinde Anadolu'da faaliyet gösteriyordu. Bu iki Türkmen grubu arasinda zaman zaman birbirleri ile mücadele halinde olanlar vardi. Meselâ Atsiz'dan ayri olarak Filistin'de faaliyette bulunan Sökli adli baska bir Türkmen reisi Kutalmisogullarindan ikisi ile birlesmis Fatimiler'i tanimis fakat Atsiz tarafindan maglub edilerek öldürülmüstü. Bu hadiseden dolayi Atsiz ile Süleymansah ve Mansur'un arasi açilmistir. Atsiz'in Sultan Meliksah'in kardesi Tutus tarafindan öldürülmesi ile Suriye bölgesi merkezi hükümetin yönetimi altina alinmistir (Eylül 1078).

    Sultan Meliksah Anadolu'yu da kendi hakimiyeti altina almak için Emir Porsuk'u görevlendirmistir. Kutalmisogullarinin daha Anadolu'ya geldikleri ilk günlerden itibaren Büyük Selçuklularla aralarinin iyi olmadigini anlayan Mikhail Dukas'in 1074 Haziran'inda Abbasi halifesi Kaim Biemrillah'a mektup yazarak Sultan Meliksah ile barismasi için tavassutunu rica ettigini ve 1076 yilinda Azerbaycan'da bulunan Meliksah'a muazzam hediyeler gönderdigini biliyoruz. Muhtemelen imparator ile Sultan Meliksah arasinda bir anlasma vuku bulmus olmalidir. Belki de rakip taht iddiacilarina karsi Türkler tarafindan desteklenmesinin sebebi de budur.

    Anadolu'da Kutalmisogullarinin fetih hareketine paralel olarak akinlarda bulunan Afsin, Sanduk, Dilmaçoglu Mehmed, Dudu Bey, Tarankoglu gibi meshur bazi Türk beylerinin 1076 yilindan itibaren Anadolu'dan ayrilip Suriye'deki Tutus'a iltihak etmeleri bu beylerin büyük Selçuklu Devleti'ne itaat ettiklerine ve belki de âsî saydiklari Kutalmisogullarinin yanindan bu sebeple ayrildiklarina delil teskil eder.

    Bu beylerin de geri dönmesi ile Anadolu'nun iç ve bati kesimlerinde tek basina kalan Kutalmisogullari üzerine gönderilen Emîr Porsuk yapilan savasta veya mübarezede Mansur'u öldürmüs fakat baska bir netice elde edemeden geri dönmüstür. Mansur'un sultana isyan ettigi için ortadan kaldirildigi ve hakimiyet sahalarinin Süleymansah'a verildigine dair rivayetler dogru olmasa gerektir. Çünkü Sultan Meliksah'in Kutalmisogullarina karsi iyi niyet beslemedigi onun daha sonraki icraatindan da açikca anlasilmaktadir. Nitekim Süleymansah'in Tutus tarafindan öldürülmesinden sonra ogullarini Isfahan'a götürmüs ve onlar Sultan Meliksah'in 1092'de ölümüne kadar orada kalmislardir.

    Agabeyinin (Mansur'un) ne sekilde olursa olsun ortadan kalkmasindan sonra Süleymansah bir müddet daha Bizans'la isbirliginde bulundu. Porsuk'un ona karsi bir sey yapamamis olmasinda Bizans'in destegini görmüs olmasi da rol oynamistir. Sultan Meliksah'in gönderdigi ordu geri döndükten sonra Süleymansah'in durumunun daha da kuvvetlendigi anlasiliyordu. Bu arada Abbasi halifesi Muktedi Biemrillah'in kaynaklarin ifadesine göre Süleymansah'a bir mensûr, sancak ve hil'at göndererek onu Sultan olarak kabul etmesi biraz güç anlasilir bir keyfiyettir. Çünkü halifelik bütünüyle Meliksah'in hakimiyetinde bulunuyordu. Bundan dolayi Sultan Meliksah'in arzusu hilafina baska bir sahsa Sultan ünvanini tevcih etmesi mümkün görünmemektedir. Bu rivayetin sonradan yani Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurulusundan sonra uydurulmus olmasi ihtimali vardir. Bununla beraber Süleymansah'in bu ünvani kendiliginden almis olmasi da mümkündür.

    1079-1080 yillarinda Türk fetihleri Marmara ve Karadeniz sahillerine kadar uzanmistir. 1080 yili sonlarinda Bizans'in asil ailelerinden birine mensub olan Nikephoros Melissenos Süleymansah ile anlasarak Imparatorlugunu ilan etti. Türk kuvvetlerinin yardimi ile Iznik'i karargâh yapip Istanbul üzerine yürümeye hazirlandi. Ayni tarihte Bizans tahtinda hak iddia ederek Istanbul üzerine yürüyen Alexios Komnenos, Melissenos'u aldatarak Istanbul'da tahta çikti. Süleymansah ise Melissenos tarafindan muhafaza edilmek üzere kendisine birakilan Iznik civarindaki bazi kaleleri bir daha terk etmeyerek bölgeye sikica yerlesti.

    Alexios'un tahta geçmesi Süleymansah'i Bizans'a karsi daha serbest ve kaygisiz davranmaya sevketti. Yeni hükümdarla hiç olmasa önceden bir ittifaki mevcut degildi. Bilakis Melissenos ile birlikte hareket etmis oldugu için Bizans'i yeni hükümdarla birlikte düsman kabul etmekle siyasi ve ahlâkî bir sakinca yoktu. Bu sebeple Türkler'in artik Bogaziçi sahillerine kadar geldikleri ve buradan geçen gemilerden haraç almak üzere karakollar tesis ettikleri Anna Komnena'nin ifadesinden anlasilmaktadir. Bursa ve Iznik sehirleri basta olmak üzere o bölgedeki bütün sehir ve kasabalar ister istemez Türklere teslim olmuslardi. Daha çok genç yaslardan itibaren savas meydanlarinda tecrübe kazanmis, Türklerin adetlerini ve hareket tarzlarini daha iyi ögrenmis bulunan imparator Alexios önce Istanbul sehrine rahat bir nefes aldirmak maksadiyla küçük gemilerle Bogaziçi sahillerinde bulunan Türk karargâhlarina bazi baskinlar tertip etti ve onlari geri çekilmeye zorladi. Türkmenler bölgenin iç kisimlarina çekildiler. Alexios bundan sonra Peçenek ve Norman gailelerini ortadan kaldirmak maksadiyla Türkmenlerle daha fazla bozusmayi tercih etti. Süleymansah'a müracaat ederek hediye adi altinda muayyen yillik haraç mukabilinde baris isteginde bulundu. 1081 yilinda yapilan anlasmaya göre Izmit körfezine dökülen küçük Dragos (Drakon, Kirkgeçit) çayi Bizans ile sinir olarak kabul edildi. Süleymansah'in bu münasebetle Bizans imparatoruna batidaki düsmanlarina karsi savaslarinda yardimci kuvvetler göndermeyi taahhüt ettigi de anlasilmaktadir. Nitekim Alexios önce Dalmaçya kiyilarina çikartma yaparak Draç'i aldi ve sonra Selanik üzerine yürüyen Norman kuvvetlerini ve bunlarin basinda bulunan ünlü Bohemund'u Süleymansah'in Yagmur adli bir kumandanin emrinde göndermis oldugu Türklerin yardimlari sayesinde geri çekilmeye mecbur etti.

    Türkler bu sekilde Bizans imparatorlugu bünyesinde çikan taht kavgalarina müdahale ederek hakimiyet sahalarini Karadeniz, Marmara ve Akdeniz sahillerine kadar genislettiler. Bir Bizans kaynaginin ifadesiyle "her yer Türklerle doldu".

    Süleyman Sah Malazgirt zaferini takip eden birkaç yil içinde Anadolu'da yeni bir devlet kurduktan sonra Türkistan ve Iran'dan Anadolu'ya gelen Türklerin sayisinda büyük bir artis oldu ve özellikle 1080 yilinda Azerbaycan'dan Anadolu'ya çok büyük bir Türk nüfusu akin etti. Bu Türkler sayesinde Anadolu Selçuklu Devleti daha da güçlendigi gibi Bizans'in kötü idaresi savaslar ve isyanlar dolayisiyla perisan olan ve büyük bir sikinti içine düsen yerli halklarda Süleymansah'in idaresinde huzur ve sükuna kavusuyor ve devlet saglam temeller üzerine oturuyordu. Bizans'in dinî sahada takip ettigi ortodokslastirma ve Rumlastirma politikasi da Ermenileri, Süryanileri ve diger mezhep mensuplarini bu devlete düsman ederek Selçuklulara yaklastirmisti. Bizans impatatorlugunun Ermenileri dogudan Anadolu'ya sürmesi ve Balkanlardaki Türkler üzerinde baski kurmasi bunlarin Bizans'tan nefret ederek Selçuklu yönetimini tercih etmelerine sebep olmustur. Ayrica Anadolu'da büyük toprak sahiplerinin emrinde esir olarak çalisanlarla topraksiz köylüler de Selçuklular sayesinde topraga kavustuklari için onlarin idaresinden memnun oluyorlardi. Süleymansah ve daha sonra gelen hükümdarlar araziyi köylülere dagitarak devlet mülkiyeti altinda herkesin tasarrufuna imkân veren mîrî bir toprak rejimi uygulamislardir.

    Batidaki sinirlarini Istanbul yakinlarina kadar genisleten Süleymansah gözlerini Güneydogu Anadolu'ya çevirdi. Ilk safhasinda plânsiz vuku buldugu açakca görülen Türk akinlari sirasinda Güneydogu Anadolu ve Firat bölgesi oldukça ihmal edilmis ve Türk akincilari bölgede fazla birsey elde edemeden Suriye'ye intikal etmislerdir. Anadolu içlerinde ve batisinda Kutalmisogullari suurluca bir fetih harekâtina giristikleri sirada Suriye'de de buna benzer bir harekâta baslanmis olmakla beraber bu müslüman bir ülkede yerlesmek mânâsini tasidigindan dolayi mahiyet bakimindan farkliydi. Süleymansah'in faaliyetlerini güneye dogru gelistirmeye basladigi bu devrede Ermeniler arasinda Bizanslilarin Philaretos dedikleri bir sahis çok büyük bir nüfuz ve kudrete sahip bulunmaktaydi. Mensei hakkinda fazla bilgiye sahip bulunmadigimiz Philaretos Bizans hizmetine girmis ve imparator Romanos Diogenes tarafindan Maras valiligine getirilmisti. Ancak Malazgirt savasinda diger Ermeniler gibi efendisine ihanet ederek savasa katilmadan geri dönen Philaretos Romanos Diogenes'in tahttan düsürülmesi ile onun yerine geçen Mikhail Dukas'i tanimamis ve bagimsiz hareket etmeye baslamisti.

    Mikhail'in büyük karisikliklar içinde geçen hükümdarligi esnasinda Türklerin Anadolu içlerindeki faaliyetlerinden de faydalanan Philaretos Kilikya'nin en önemli sehirleri olan Tarsus, Mamistra ve Anazarba'yi eline geçirdigi gibi onun kumandanlarindan biri de 1077 yilinda Urfa'yi (Edessa-Ruha) Bizanslilarin elinden aldi. 1078 yilinda Antakya ahalisi kendilerini Türklere karsi müdafaa eder ümidiyle onu sehirlerine davet edip hakimiyeti altina girdiler. Bu suretle Philaretos'un devleti Toroslar'dan Urfa'ya kadar uzanan oldukça genis bir sahayi kaplamis bulunuyordu. Philaretos yeni Bizans imparatoru Alexios Komnenos'a da bagliligini bildirmisti. Bununla beraber tedbirli hareket etmek gayesiyle Haleb'in müslüman hakimi Serefü'd-Devle Müslim'e haraç vermek suretiyle yaranmaya gayret ediyor ayni zamanda Büyük Selçuklu sultani Meliksah ile de iyi münasebetler kurmaya çalisiyordu.

    Süleymansah Alexios ile yaptigi anlasmadan sonra bir taraftan muhletif kumandanlari vasitasi ile ayrintilari tespit edilemeyen fetih harekâtina devam ederek Anadolu'nun kuzeyinde hâlâ Bizans elinde bulunan bazi kaleleri zaptettirirken bir taraftan da kendisi güneye dogru yürüdü ve Tarsus'u muhasara ederek aldi. Çok eski devirlerden beri Anadolu içlerine yapilan gazalarin en mühim merkezlerinden biri olan ve bazi rivayetlere göre 100 bin savasçi çikaran Tarsus 965 yilinda Bizans imparatoru Nikephoros Phokas tarafindan zapt edilmis ve bundan sonra uzun müddet Bizanslilarin hakimiyeti altinda kalmisti. Süleymansah'in bu sehri büyük bir ihtimalle 1083 yilinda fethettigi anlasilmaktadir. Bunu takip eden yil Türkiye Selçuklu hükümdarinin basta Adana, Mamistra ve Anazarba olmak üzere bütün Kilikya sahasini ele geçirdigi görülmektedir. Artik sira Antakya'ya gelmisti.

  3. Alt 09-14-2008, 16:01 #83
    Sarax Mesajlar: 678
    SÜLEYMANSAH'IN ANTAKYA'YI FETHI


    --------------------------------------------------------------------------------

    Çok eski bir tarihe sahip olan Antakya Âsi nehri kiyisinda ve Habibü'n-Neccâr dagi eteklerinde yer alan tarihî bir sehir olup M.Ö. 300 tarihlerinde I. Seleukus tarafindan kurulmus ve zamanla Suriye'nin merkezi olmustur. Roma imparatorlugu döneminde Roma ve Iskenderiye'den sonra imparatorlugun üçüncü büyük sehri haline gelmisti. M. III. yüzyilda Iran Sasanî Kisrasi I. Sâpur Roma imparatorlugunun bu önemli sehrini zaptederek halkini Hûzistan ve Cündisapur'a sürgün etti. VI. yüzyilda Antakya yine Sasanî saldirilarinin odak noktasini teskil etti ve Hüsrev I. Enusirvan 535 yilinda burayi tekrar zapt ve tahrip etti. Bizans imparatoru Justinianos VI. yüzyilda sehri yeniden insa ettirdi. Antakya 638 yilinda Islâm ordulari tarafindan fethedildi ve üç asri askin bir süre müslümanlarin elinde kaldi. 969'da imparator Nikephoros Phokas zamaninda Bizans'in hakimiyetine girdi ve yaklasik bir asir boyunca Bizans'in Islâm ordulari karsisindaki en önemli kalesi oldu. 1080 yilindan beri Arap Ukaylî emîri Serefüddevle Müslim b. Kureys'e haraç ödüyordu.

    Antakya'ya gözünü diken sadece Süleymansah degildi. Mirdasogullarinin elinden Haleb'i almis olan Serefü'd-Devle Müslim b. Kureys ve Suriye Selçuklu devletinin kurucusu Tutus ta ayni sehrin fethini hedef edinmislerdi. Burada Süleymansah'in Büyük Selçuklu hükümdari Meliksah ile olan münasebeti dikkat çekmektedir. Ayni devlete tabi olduklari iddia edilen üç ayri bölge hükümdarinin birbiri aleyhine olarak ayni sehri ele geçirmeye çalismalari oldukça garip bir keyfiyettir. Bunun ayni amaca yönelik ortak bir hareket olmadigi neticeleriyle bellidir. Kaldi ki Süleymansah'in Tarsus'u aldiktan sonra Trablussam'in siî sempatizani hükümdari Kadi Ibn Ammâr'a müracaat ederek ondan yeni feth etmis oldugu Tarsus için kadi ve hatip istedigi rivayeti de mevcuttur. Rivayetin önemi gayet açiktir. Bu rivayet dogru kabul edilecek olursa Süleymansah'in Büyük Selçuklularin geleneksel siyasetine yüz çevirdigi anlasilacaktir. Süleymansah bundan sonra Antakya'yi fethetmek için seferber oldu. Ancak bu fetih oldukça büyük hazirliklari gerektirmekteydi. Çünkü Antakya'nin fethinde hesaba katilmasi gereken kuvvet sadece Philaretos'un gücü kuvveti degildi. Bu sehri aldiktan sonra ona göz dikmis olan Serefü'd-Devle Müslim b. Kureys ve Suriye meliki Tutus ile mücadele etmek gerekecegi gayet açik bir husustu. Bu sebeple Süleymansah'in Kilikya'yi hakimiyeti altina aldiktan sonra baskent Iznik'e dönerek kendisi güneyde mesgul iken devletin diger bölgelerini emniyet altina almak istedigi anlasiliyor. Nitekim en degerli kumandanlarindan Ebu'l-Kasim'i Iznik'te kendisine vekâlet etmek üzere birakirken bir taraftan da Anadolu'nun Selçuklulara tabi olan bölgelerine ayri ayri valiler göndermistir. Anna Komnena'nin vermis oldugu bu bilgi yer ve sahis adlari ihtiva etmedigi için maalesef pek yetersiz kalmaktadir.

    1084 yili içinde Philaretos'un Urfa'da kumandan olarak birakmis oldugu oglu Barsam ile arasi açilmisti. Babasi tarafindan tevkif ve Antakya kalesine hapsedilen Barsam rivayete göre Antakya sehrinin sahnesi olan Ismail ile anlasarak babasi aleyhine onunla birlesmis ve Philaretos'un bir dügün münasebeti ile Urfa veya Akkâ'da bulunmasindan istifade ederek hapisten kaçmis ve Iznik'e gitmisti. Burada Süleymansah ile Antakya'nin teslimi hususunda anlasmaya varmislardi. Bunun üzerine Süleymansah ordusu ile Antakya'ya dogru hareket etmisti.

    Süleymansah'in hareketinin haber alinmamasini saglamak gayesi ile geceleri yürüyüs yaptigi ve gündüzleri vadilerde gizlendigi söylenmektedir. Anna Komnena'ya göre Süleymansah, 12 gece yürüdükten sonra Iznik'ten Antakya'ya varmistir. Bunun mevcut uzaklik gözönünde bulunduruldugu takdirde mümkün olamayacagi gayet açiktir. Buna karsilik Aksarâyî Süleyman Sah'in 5 günlük yürüyüsten sonra Antakya'ya ulastigini söyler. Eger Süleymansah Antakya üzerine yürüyüse Tarsus'tan veya Adana'dan baslamis ise bu son zikredilen yürüyüs müddeti daha makul görünmektedir. Ayrica kaynaklarin büyük bir kisminin seferin bir bölümünün deniz yoluyla yapildigini bildirmis olmasi sebebiyle son rivayetin daha mantikî oldugu kabul edilebilir. Sehre müslüman sahne Ismail'in yardimi ile Faris kapisindan gizlice giren kuvvetler büyük bir mukavemetle karsilasmamislar, direnmeye çalisan Philaretos da Mencikoglu (Mincak-oglu) adli Türkmen beyinin yardima gelmesiyle kisa sürede bertaraf edilmis ve bundan dolayi da yerli halka kötü muamelede bulunulmamistir. Sabahleyin Türk askerlerini sehirde gören yerli ahali önce bunlari Philaretos'un askerleri zannetmislerse de çok geçmeden durumu ögrenmislerdir. Bunun üzerine halkin bir kismi iç kaleye bir kismi da Habibü'n-Neccar (Silpius) dagina siginmis bazilari da sehri terkedip kaçmislardir. 300 kisilik bir süvari kuvvetiyle sehri zapteden Süleymansah halka eman vermis ve esirleri serbest birakmistir. Halkin evlerine girilmesini ve kizlariyla evlenilmesini de yasaklamistir (10 Saban 477/12 Aralik 1084).

    Sehrin iç kalesine gelince bunun bir ay daha mukavemet ettikten sonra 12 Ocak 1085'te Süleymansah'a teslim oldugu anlasilmaktadir. Süleymansah tarafindan Antakya'nin fethi Philaretos'u çok güç durumda birakti. Süleymansah Antakya'ya girince derhal sehri imar etmek için seferber oldu. Büyük Mar Cassianus kilisesini camiye çevirdi ve 15 Saban 477 (17 Aralik 1084) günü ilk Cuma namazi kilindi. 100 müezzinin ezan ve tekbir sesleri arasinda bu fetih kutlandi. Bizanslilarin ve Philaretos'un zulümlerinden sikayetçi olan Ermeni ve Süryaniler çok mennun oldular. Mar Cassianus Kilisesi'nin camiye çevrilmesi üzerine Süleymansah'tan izin alarak kendileri için Meryem Ana ve Aziz Cercis adli iki kilise yaptirdilar.

    Süleymansah sahne Ismail ile iç kaleyi teslim eden kumandani görevinde birakmis, hristiyanlarca kutsal sayilan bu sehrin fethini özel bir elçiyle sultan Meliksah'a bildirmis, meshur sair Ebîverdî de bu fetih sebebiyle bir kaside yazmistir.

    Getirdigi az sayidaki kuvvetleri fetihten sonra yetisen diger birliklerle takviye eden Süleymansah Ayintâb, Hârim, Dülûk, Tellbâsir, Raban, Iskenderun ve Süveydiye (Samandagi)'yi de fethetti. Yukari Ceyhan bölgesi yani Elbistan ve Maras da yine Türk kumandanlarindan Buldaci tarafindan fetholundu. Bunun üzerine Philaretos Büyük Selçuklu hükümdari Meliksah'in huzuruna çikarak müslümanligi kabul etmis ve kendisine tevcih olunan Maras'a giderek 1090 yilinda burada ölmüs ve tarih sahnesinden çekilmistir.

    Süleymansah'in Antakya'yi aldiktan sonra Meliksah'a müracaat ederek burayi onun namina feth etmis oldugunu sultanin buraya görevlendirecegi zatin gelmesine kadar elinde tutacagini ve hutbeyi onun namina okuttugunu bildirdigi rivayet olunur. Iki Selçuklu hükümdari arasinda simdiye kadar tesbit edebildigimiz münasebetlere bakarak bu rivayetin biraz mübalagali oldugu söylenebilir. Süleymansah'in böyle bir müracaati gerçekten var ise bu ancak hristiyan hakimiyeti altindaki bir sehrin fethi münasebeti ile adet oldugu sekilde müslüman hükümdarlara gönderilen bir zafernâme (fetihnâme-besaretnâme) olmalidir. Ayrica Büyük Selçuklu hükümdarina karsi saygi cümleleri ihtiva ettigi de söylenebilir. Zira Süleymansah bu sehri almakla hem Halep hakimi Serefü'd-Devle Müslim hem de Suriye hükümdari Tutus ile mücadele etmek zorunda kalacagini herhalde biliyordu. Nitekim mücadelenin ilk safhasi Serefü'd-Devle Müslim ile oldu. Bu Halep emîri daha önce Antakya'yi ele geçirmek için seferber olmus bu sehrin üzerine yürümüs fakat ordusunun hareketi Philaretos'a haber verildigi için sehrin muazzam surlarina karsi hiçbir sey yapamayacagini görerek geri çekilmisti. Bundan sonra Philaretos ile anlasmayi tercih eden Serefü'd-Devle ondan yillik muayyen miktarda bir haraç, daha dogrusu cizye almaktaydi. Bu gelir kaynagini kaybetmek istemeyen Serefü'd-Devle Süleymansah'a haber göndererek daha önce Philaretos'un ödedigi 30.000 altin cizyeyi kendisine göndermesini istedi. Serefü'd-Devle Haleb naibi Ibn Hülyûm ile gönderdigi bir mektupta "eger sultana itaat ediyorsan bu cizyeyi derhal bana gönder, aksi halde sultana isyan etmis olursun" diyordu. Süleymansah cevabinda "Sultana itaat edip, adina hutbe okutmak ve para bastirmak benim ilk siarimdir. Ben Antakya'nin ve diger küffâr sehirlerinin fethini derhal sultana bildirdim ve bu fetihlerin ancak onun sayesinde gerçeklesmis oldugunu haber verdim" dedi. Ancak elçi "biz alacagimiz vergiden baska bir sey bilmeyiz" diyerek oradan ayrildi. Bu olacak bir sey degildi. Islâm hakimiyeti altindaki bir sehirden baska bir hükümdar cizye alamazdi. Sehrin hristiyanlari cizyelerini gayet tabii olarak yeni efendilerine ödeyeceklerdi. Süleymansah, Arap emirinin istegini reddedince iki taraf arasinda savas kaçinilmaz oldu. Süleymansah ile tek basina mücadele edemeyecegini anlayan Müslim bir müttefik aramaya koyuldu ve kendisini Âmid muhasarasindan kurtaran eski dostu Artuk Bey'den yardim istedi. Bu sirada Meliksah'in yanindan ayrilip Suriye Selçuklu meliki Tutus'un hizmetine girmis olan Artuk Bey kendisinin Anadolu'dan geri çagrilmasina sebep oldugu için Süleymansah'a kirgindi. Bundan dolayi Serefü'd-Devle Müslim'in teklifini kabul ederek onunla anlasti. Yapilan anlasmaya göre:

    1. Serefü'd-Devle Müslim de Artuk Bey gibi Sultan Meliksah'a tâbi olmaktan vazgeçecekti.

    2. Tutus'u büyük sultan olarak taniyacakti.

    3. Abbasi halifeligi yerine Fatimî halifeligi adina hutbe okutacakti.

    Misir Fatimî halifeligine baglilik arzeden ve Büyük Selçuklu Imparatorlugu'na karsi cephe alan müttefikler Fatimîler'in askerî gücünden yararlanmak için seferber oldular. Serefü'd-Devle Müsliim amcasi Mukbil'i Misir'a gönderip Irak, el-Cezire, Suriye ve Filistin'in zaptedilmesi ve Tutus'un riyasetinde gerçeklestirilecek sii bir devletin kurulabilmesi için yardim istedi. Halife el-Mustansir ile vezir Bedrülcemali bu teklifi olumlu karsiladilar. Ancak çesitli sebepler yüzünden bu ittifak gerçeklesmedi.

    Daha sonra iki rakip hükümdar Serefü'd-Devle ile Süleymansah'in savasçilari karsilikli olarak birbirlerinin arazisini talân etmeye basladilar. Nihayet 20 Haziran 1085'te iki taraf Haleb ile Antakya arasindaki Kurzâhil mevkiinde karsilasti. Harput (Elazig) yakinlarinda bir beylik kurmus olan Çubuk Bey, Serefü'd-Devle'nin ordusunda bulunuyordu.

    Çubuk Bey Philaretos'un devleti parçalandigi sirada Harput kalesini ele geçirmis sonradan bugünkü Tunceli yöresini de topraklarina katarak oldukça kuvvetlenmisti. Emrindeki kuvvetlerle Serefü'd-Devle'ye yardima gelen Çubuk Bey savas baslayinca çok sayida Türkmenle birlikte Süleymansah'in tarafina geçti. Serefü'd-Devle'ye kirgin olan Benî Kilâb ile Benî Numeyr de geri çekilmisti. Bu sebeple Serefü'd-Devle bozguna ugratildi ve 400 askeriyle birlikte öldürüldü. Süleymansah buradan Haleb üzerine yürüyerek sehri kusatti (Rebîülevvel 478/Haziran-Temmuz 1085) ve Serefü'd-Devle'yi bu sehrin kapisi önüne gömdürdü.

  4. Alt 09-14-2008, 16:01 #84
    Sarax Mesajlar: 678
    SÜLEYMANSAH'IN ÖLÜMÜ VE SAHSIYETI

    Antakya'nin zaptindan sonra Serefü'd-Devle'nin ortadan kaldirilmasi ve Haleb'in kusatilmasi Süleymansah'i hem Suriye Selçuklulari ile hem de Büyük Selçuklularla karsi karsiya getirdi. Süleymansah kazandigi bu zafer ile Serefü'd-Devle Müslim'in Mezopotamya ve Kuzey Suriye'yi içine alan ve yavas yavas bütün Suriye ve Filistin'e yayilma plânlarini bozmus ve dolayisiyla Suriye ve Filistin'de Selçuklu hâkimiyetinin yayilmasina zemin hazirlamistir. Serefü'd-Devle'nin Halep'te biraktigi emîr Serif Ebû Ali Hasan b. Hibetullah el-Hasimî (Ibnü'l-Huteytî) bir yandan Haleb'i savunurken bir taraftan da hem Meliksah'a hem de Tutus'a mektup yazarak sehri teslim almak üzere ya bizzat gelmelerini yahut kendilerini kurtarmak üzere büyük bir ordu göndermelerini istemisti. Süleymansah 5 Rebîülahir 478'e (31 Temmuz 1085) kadar Haleb'i kusatmaya devam etmis ve müzakereler sonunda sehrin Sultan Meliksah'in onayi alindiktan sonra teslim edilmesi kararlastirilmisti. Olaylar bu sekilde gelisirken Süleymansah Seyzer, Kefertâb ve Maarratü'n-Nu'mân kalelerini de teslim almisti. Kinnesrîn'i kusatip ele geçirdikten sonra bütün kuvvetleri ile 479 yili baslarinda (Nisan-Mayis 1086) Haleb önlerinde karargâh kurmustu ki, Suriye Selçuklu hükümdari Tutus'un harekete geçtigini haber aldi. Artuk Bey bu sirada Tutus'un yaninda bulunuyordu. Diyarbekir muhasarasinda Fahrü'd-Devle ile bozusmus ve Türkmenleri yanina alarak Suriye'ye gitmisti. Serif Ebu Ali Hasan Ibnü'l-Huteytî Beni Kilab'dan Mübarek b. Sibl'i Tutus'a gönderip sehri teslim edecegini bildirdi. Tutus bu teklifi memnuniyetle kabul edip Nisan-Mayis 1086 tarihinde Dimask'dan çikarak Haleb'e hareket etti. Süleymansah tarafindan ele geçirilen Kinnesrin kalesini kusattiktan sonra Haleb'in güneydogusunda bulunan en-Nâûra'ya yürüdü ve bu sirada kendisine Kilabogullari kabilesinden (Benî Kilab) bir miktar kuvvet daha katildi. Bu kuvvetlerle takviye edilimis olan Tutus 4 Haziran 1086 tarihinde Haleb yakinlarindaki Aynü Seylem'de Süleymansah'in kuvvetleri ile savasa tutustu.

    Tutus'un Haleb'i teslim almak üzere yola çiktigini ögrenen Süleymansah çok süratli hareket ettigi için askerleri düzensiz bir durumda idi ve henüz savas nizamina girmemislerdi. Savasin neticesini Artuk Bey ve Çubuk Bey'e bagli Türkmenler tayin ettiler. Bunlar bu sefer Süleymansah'tan ayrilip Tutus'un tarafina geçtiler.

    Maglûb olan Süleymansah Tutus'un eline esir düsmektense intihar etmeyi tercih etti (18 Safer 479/4 Haziran 1086). Tutus savas meydaninda ölüler arasinda dolasirken maiyyetindekilere kana bulanmis bir cesedi göstererek "Bu Süleymansah'in cesedi" demistir. Yanindakiler nasil teshis ettigini sorunca "ayaklarindan tanidim, çünkü biz Selçukogullarinin ayaklari birbirine benzer" cevabini vermistir. Ayrica Arslan Yabgu-Mikail ogullari arasindaki mücadeleye temas ederek "Biz size zulmettik, sizi kendimizden uzaklastirdik" demis ve üzüntülerini ifade etmistir. Süleymansah'in cenazesi Haleb'e götürülerek Serefü'd-Devle Müslim'in yanina gömüldü. Türkiye Selçuklu Devleti'nin kurucusu ve ilk hükümdari olan Süleymansah Anadolu Türkleri arasinda gazilik ünvanini almis ve efsanevî bir hüviyet kazanmistir. Ilk Osmanli kaynaklarinda Ertugrul Gazi'nin babasi olarak gösterilen Süleymansah Osmanli hanedaninin atasi sayilmis ve Urfa taraflarinda bulundugu sirada Firat nehrini geçerken bogularak ölmüs ve cesedi Caber kalesine defnedilmistir.

    Ortaçag Islâm tarihi kaynaklari Süleymansah'in Tutus ile yaptigi savasta öldügünü ve Haleb kapisinda defnedildigini açikca kaydettikleri halde Osmanli kaynaklari onun Firat'ta bogulup Caber kalesinde defnedilmis oldugunu söylerler. Bu hadise muhtemelen I. Kiliç Arslan'in Büyük Selçuklularla mücadelesi sirasinda Emir Çavli'ya yenilip Habur nehrinde bogulmasi hadisesiyle karistirilmistir. Osmanli veya Selçuklu Süleymansah'in Caber'deki Türk mezari hakkinda yeterli ve saglikli bilgi yoktur. Caber'de sadece Musul Atabeglerinden Imadeddin Zengi öldürülmüs, ancak onun da cesedi Rakka'da defnedilmistir. Bundan dolayi bu rivayetin tamamen bir efsaneden ibaret oldugu söylenebilir.

    Anadolu'nun fethi Islâm'in zuhurundan itibaren girisilmis fetihler içinde hiç süphesiz büyük bir yer isgal eder. Iran, Suriye, Misir, Kuzey Afrika, Endülüs ve Türkistan fetihleri kolaylikla gerçeklestirildigi halde Anadolu dört asri geçen bir müddet bütün Islâm akinlarina mukavemet etmis ve ancak Selçuklular tarafindan adim adim fethedilmistir.

    Süleymansah'in tarih sahnesinden çekilmesi, henüz kurulus safhasinda bulunan Türkiye Selçuklu Devleti'ni çok zor sartlar içinde birakmis oldu. Esasen birbirine pek bagli olmayan, muhtelif Türkmen Bey ve gruplarinin çesitli bölgelerde kurmus olduklari beylikler daha basi bos kaldilar. Anadolu'da bu sekilde kurulmus olan beyliklerin sayilari bile ma'lum degildir. Varliklari bilinen beyliklerin bazilari sunlardir:

    1. Süleymansah Iznik'i emîrlerinden Ebu'l-Kasim'a birakmisti. Ebu'l-Kasim ülkeyi Süleymansah'in büyük oglu I. Kiliç Arslan dönünceye kadar idare etti. Daha sonra görecegimiz gibi, Sultan Meliksah, Antakya'ya gelip bütün güneydogu bölgesini hakimiyeti altina aldiktan sonra Urfa'ya vali tayin ettigi Bozan adindaki kumandanini Iznik üzerine göndermis, Ebu'l-Kasim da buna karsi Bizanslilarla isbirligi yapmisti. Bozan Iznik'e karsi herhangi bir basari elde edememistir. Bir rivayete göre: Ebu'l-Kasim onun dönüsünden sonra Iznik'i kardesi Ebu'l-Gazi'ye emanet ederek, bagliligini arz etmek üzere, bizzat Sultan Meliksah'in yanina gitmis, fakat ondan hiçbir ilgi görmemis ve dönüsünde yolda öldürülmüstür.

    2. Danismend Gazi tarafindan kurulmus olan Danismendli Beyligi, Sivas merkez olmak üzere Tokat, Niksar ve Amasya havalisinde hüküm sürmekteydi. Çorum ve Samsun da bu beylige tabi idi.

    3. Süleymansah'in Antakya üzerine hareket etmeden önce Kastamonu ve Çankiri bölgesine gönderdigi tahmin olunan Kara Tegin Bey, Sinop'u fethettikten sonra burada müstakil bir beylik kurmustu.

    4. Merkezi Erzincan olan Mengücük Beyligi. Gümüshane, Divrigi ve Tunceli'nin kuzey kisimlari bu beylige tabi idi.

    5. Malazgirt Savasina istirak ettigi sanilan, Ebu'l-Kasim Saltuk adindaki bir beyin kurmus oldugu Saltuklu Beyligi. Kars, Ardahan, Bayburt ve Çoruh havzasi bu beylige tabi idi.

    6. Yukari Ceyhan (Elbistan ve Maras) bölgesinde Emir Buldaci tarafindan kurulan beylik.

    7. Harput, Güney Tunceli, Çemisgezek ve civarinda Çubuk Bey tarafindan kurulmus olan bir beylik.

    8. Izmir bölgesinde ise Çaka Bey adli bir Türk beyi tarafindan kurulmus bir beylik hüküm sürüyordu. Bu beyligin kurulusu ve ilk devirleri oldukça karanliktir. Mükrimin Halil Yinanç Anadolu'nun fethinin tamamlandigi 1085 yilinda toplam 19 beyligin hüküm sürdügünü söylemektedir.

    Süleymansah ile Tutus arasinda mücadele basladigi sirada Sultan Meliksah Selçuklu imparatorluguna bagli batidaki ülkeleri tamamiyle kendi itaati altina almak maksadiyla Isfahan'dan yola çikmis bulunuyordu. Serefü'd-Devle'nin ölümünü müteakip Serif Ebu Ali Hasan'in Haleb'i teslim almak üzere bizzat gelmesini taleb eden yazisi Sultan Meliksah'in batida, bagimsiz hareket eden hanedan azalarini itaate almak için, daha önce vermis oldugu karari uygulamaya koymakta acele etmesine sebep olmustur.

    Tutus, Süleymansah'i maglub ettikten sonra derhal Halep üzerine yürüdü. Serif Ebu Ali Hasan, Sultan Meliksah'in yaklasmakta oldugunu bildiginden sehri ona teslim etmedi. Süleymansah'in naasini Halep kapisi önüne Serefü'd-Devle'nin mezari yanina defnettiren Tutus, sehri siddetle muhasaraya basladi ve 12 Temmuz 1086'da ele geçirdi. Ancak Serefü'd-Devle'nin Selim b. Malik adli bir amcazadesi tarafindan müdafaa olunan iç kale alinamadi. Iç kalenin muhasarasi devam ederken, Sultan Meliksah'in yaklasmakta oldugunu haber alan Tutus, Dimask'a çekilmeye mecbur oldu. Meliksah yaninda büyük kumandanlarindan Porsuk, Bozan ve Aksungur oldugu halde yaklasmakta idi. Önce Musul'a giden büyük Sultan, Emîr Bozan'i büyük bir birligin basinda Urfa üzerine yolladi. Urfa'da bu sirada Philaretos'un oglu Barsam'in hakim oldugu anlasilmaktadir.

    Onun mukavemeti uzarken, Sultan Meliksah, Firat kenarindaki Caber kalesi ve Menbic'i zaptettikten sonra, 1086 yili Aralik ayinda Haleb'e girdi. Iç kaleyi Tutus'a karsi müdafaa etmis olan Salim b. Malik'i Caber kalesine gönderip, Emir Aksungur'u Halep valiligine tayin etti. Daha önce Süleymansah tarafindan alinmis oldugunu gördügümüz Seyzer ve Kefertâb kaleleri de Sultan Meliksah'a teslim edildi. Emir Bozan 3-4 aylik bir kusatmadan sonra 28 Subat 1087'de Urfa'yi almaya muvaffak oldu. Meliksah Bozan'in valiligini tasdik ettikten sonra Antakya'ya hareket etti. Süleymansah'in veziri Hasan b. Tahir es-Sehristanî'nin idaresinde bulunan Antakya'yi teslim alarak, Yagisiyan adli bir Türk beyini buraya vali tayin etti. Süveydiye'ye (Samandagi) kadar gelen Sultan Meliksah, burada Akdeniz'i seyretttikten ve kilicini Akdeniz sularina daldirdiktan sonra çok genis topraklara sahip oldugu için Allah'a sükrederek Haleb'e hareket etmis, buradan da hilafet merkezi Bagdat'a gitmistir (13 Mart 1087).

  5. Alt 09-14-2008, 16:01 #85
    Sarax Mesajlar: 678
    SÜLEYMANSAH'IN ÖLÜMÜNDEN SONRA ANADOLU'DA MEYDANA GELEN OLAYLAR


    --------------------------------------------------------------------------------

    Süleymansah'in ölümünden sonra özellikle Anadolu'nun bati kesiminde ve Marmara bölgesinde vuku bulan olaylar hakkindaki bütün bilgimizi Bizans tarihçisi Anna Komnena'ya borçluyuz. Anna Komnena'nin Alexiad adli eseri bilhassa kronolojik bakimdan çok karisik olmasina ragmen Türkiye tarihinin yaklasik 40 yillik bir kismi için tek kaynaktir.

    Yukarida temas ettigimiz gibi Süleymansah 1084 yili Aralik ayi içerisinde Antakya'yi fethetmek için yola çikarken Iznik ve civarini Ebu'l-Kasim adindaki bir Türk beyine birakmisti. Ülkenin diger bölgelerinin idaresi de muhtelif Türk kumandanlarina tevdi edilmisti. Süleymansah'in Tutus'a maglub olup intihar etmesinden sonra firsattan istifade eden Bizans imparatoru Alexios'un Türklerin eline geçmis olan Karadeniz kiyisindaki sahil sehirlerini geri almaya muvaffak oldugu anlasilmaktadir. Onun bu hususta Süleymansah'in ölümünden faydalanarak Anadolu'daki Türkleri kendine baglamak için gayret eden Sultan Meliksah'in hiç tahmin etmeden verdigi bir firsati gayet iyi kullandigini görmekteyiz. Sultan Meliksah bir adamini imparator Alexios'a göndererek ona sihriyet (evlilik) yoluyla bir ittifak tesis etmeyi teklif etmistir. Imparator buna razi oldugu takdirde sultan sahildeki Türkleri geri çagirmayi, bu yerleri imparatora iade etmeyi ve gerektiginde kendisine yardimci olmayi taahhüt etmistir. Ancak elçi sultana ihanet ederek imparator için çalismistir.

    Süleymansah'in ölüm haberi, onun muhtelif bölgelere tayin etmis oldugu Türk beylerinin bagimsiz hareket etmelerine sebep oldu. Bunlardan hükümet merkezi Iznik'i elinde bulundurdugu için en nüfuzlusu olan Ebu'l-Kasim hiç tereddüt etmeden, kendisini sultan ilân ettigi gibi kardesi Ebu'l-Gazi'yi de Kayseri ve civarina Emîr tayin etti. Becerikli ve gayet ihtirasli bir kimse olan Ebu'l-Kasim bundan sonra Marmara sahillerine akinlar yaparak bütün bölgeyi yagmalamamaya basladi. Bunun üzerine imparator Alexios, Türk akincilarini sahilden geri sürdü ve Ebu'l-Kasim'i baris istemege mecbur etti. Ancak Ebu'l-Kasim baris müzakerelerini devamli olarak uzattigindan, imparator nihayet Iznik üzerine bir kuvvet sevk etmeye mecbur kaldi.

    Ileride de görecegimiz gibi Alexios Porsuk'un büyük bir ordu ile yaklasmakta oldugunu bildiginden bu kuvvete karsi yalniz kalmak istememis ve Türk'ü Türk'e kirdirmayi tercih etmis olmalidir. O belki de bu sebepten dolayi Ebu'l-Kasim'in tamamiyla güçsüz kalmasini arzu etmemisti. Alexios her halde bas basa kaldiklari takdirde Ebu'l-Kasim'i yola getirebilecegini Iznik, Izmit ve civarini onun elinden alabilecegini tahmin ediyordu.

    Bütün bu olaylarin vuku buldugu tarih hakkinda yeterli bilgiye sahip degiliz. Cl. Huart Porsuk'un Anadolu'ya gönderilisini 1088 olarak tarihlemekte, onun Konya ve civarini Aksaray'i aldiktan sonra Iznik üzerine yürüdügünü, fakat basari kazanamayinca geri çagirilip yerine Urfa emiri Bozan'in tayin edildigini söylemektedir. Selçuklu tarihi hakkinda yazilan diger eser ve makalelerde de tarih verilmemektedir. Yalniz I.Kafesoglu, Porsuk'un takriben 1089 sonlarina dogru Iznik'e gelebildigini, fakat 3 aylik bir muhasaradan sonra bir netice alinamayinca geri çagrildigini ve bu görevin Emir Bozan'a devredildigini kaydeder.

    Muhtemelen 1090 yili ortalarinda Bizans kuvvetlerine maglup olan Ebu'l-Kasim daha sonra Iznik'e çekilmisti. Ancak Porsuk'un Anadolu içinde bagimsiz davranan muhtelif Türk beylerini itaat altina aldiktan sonra Iznik'e yaklasmakta oldugu siralarda imparator Alexios Ebu'l-Kasim'a haber öndererek onu Istanbul'a davet etti. Anlasildigina göre Bizans hükümdari Ebu'l-Kasim'a Porsuk'a karsi ittifak teklif etmis ve onu bundan dolayi Istanbul'a davet etmisti. Onun bu arada bir taraftan da Türklerin elinde bulunan Izmit'i ele geçirmek istedigi bellidir. Ebu'l-Kasim Istanbul'da gayet iyi karsilandi. Hemen her gün kendisine ziyafetler veriliyor, hipodromda serefine at ve araba yarislari tertib ediliyor ve Istanbul'da kalma müddeti her vesile ile uzatilmaya çalisiliyordu. Iki taraf arasinda baris ve ittifak müzakereleri yapildigi sirada ise Alexios, insaat malzemesi mimarlar ve isçiler yükledigi gemileri Izmit'e yolladi. Bunlar Izmit'i kontrol altina alacak yeni bir kale insa etmekle görevlendirilmislerdi. Kalenin insasi bittikten sonra imparator Ebu'l-Kasim'a pekçok hediyeler vererek onu Iznik'e ugurladi. Ebu'l-Kasim olup-bitenden haberdar olunca kadere boyun egmek zorunda kaldi. Bu sirada Porsuk Iznik yakinlarina kadar gelmis ve Ebu'l-Kasim ona karsi imparatorun yardimina muhtaç olmustur. Imparatorun hareket tarzina ve hilekârligina çok içerleyen Ebu'l-Kasim bir müddet için kendi imkânlari ile Porsuk'un kuvvetlerine karsi Iznik'i korudu. Ancak sonunda yardim rica etmek için imparatora müracaat etmek zorunda kaldi. Bizans imparatorlugu bu sirada Peçeneklere karsi büyük bir ölüm kalim mücadelesi içinde idi. Imparatorun bu cepheden ayiracak kuvveti yoktu. Buna ragmen Ebu'l-Kasim'a yardim mecburiyetini hissetti. Iznik Porsuk'un eline geçecek olursa burayi Büyük Selçuklu imparatorlugundan kurtarip geri almak hemen hemen imkânsiz olacakti. Bu münasebetle küçük bir askeri birligi imparatorluk sancaklari vermek suretiyle Ebu'l-Kasim'a yardima gönderdi. Bu yardim yolu ile Porsuk'u geri çekilmeye zorladi ve imkân bulursa Iznik'i kendi adina zaptetmeyi umuyordu. Porsuk'un sehri üç ay kusatmasina ragmen basari saglayamadigini gören Selçuklu sultani Meliksah Iznik'in zaptindan vazgeçmedi ve buraya degerli kumandanlarindan Urfa emiri Bozan'i gönderdi. Bozan'in sehri hücumla zaptetmek için birbiri arkasina yaptigi tesebbüsler Ebu'l-Kasim'in siddetli müdafaasi ve imparatordan istedigi yardimi elde etmesi sebebi ile bir türlü netice vermedi. Imparator bu sirada Peçenek problemini halletmis oldugu için biraz olsun ferahlamis bulunuyordu. Bozan bu sekilde Iznik'i zapt edemeyecegini anlayinca muhasarayi kaldirdi. Ebu'l-Kasim'in da bu siralarda bagimsiz hüküm sürmek imkâninin yok oldugunu fark ettigi anlasilmaktadir. Herhalde imparatorun kendisine ne maksatla yardim ettigini anlamistir. Belki de imparatorla Meliksah arasinda bir anlasma yapilacagini haber almisti. Bu sebeple o dogrudan dogruya büyük sultana müracaat ederek Iznik'i onun valisi sifati ile idare etmeyi ümid ederek büyük hediyeler hazirladi ve kardesi Ebu'l-Gazi'yi Iznik'te vekil birakdiktan sonra sultanin yanina gitmek üzere Isfahan'a dogru yola çikti. Kaynaklarin verdigi bilgiye göre Ebu'l-Kasim bütün rica ve israrlarina ragmen Meliksah tarafindan huzura kabul edilmemis ve kendisine Anadolu içinde tam yetki verilmis olan Emîr Bozan ile anlasmasi tavsiye edilmistir. Arzusuna ulasamayan Ebu'l-Kasim dönüs sirasinda arkasindan gönderilen bir müfreze tarafindan yakalanarak yayinin kirisi ile bogdurulmustur. Bu hadisenin Meliksah'in Bagdat'a gitmek üzere Isfahan'dan hareketinden kisa bir süre önce yaklasik Eylül-Ekim 1092 tarihinde cereyan ettigi söylenebilir.

    Ebu'l-Kasim'in ölümünden sonra Ebu'l-Gazi Iznik'i elinde tutmaya devam etti. Tam bu siralarda Sultan Meliksah'in vefat etmis olmasi onu Bozan'dan kurtarmis oldu. Zira Bozan bütün kuvvetleri ile birlikte Büyük Selçuklu Devleti'nde zuhur eden karisikliklarda önemli rol oynamak üzere Suriye'ye dogru hareket etti. Imparator Alexios bu defa Ebu'l-Gazi'yi hediyeler ve vaadlerle kandirip Iznik'i kendisine terk etmesini saglamaya çalisti. Ebu'l-Gazi ise belki de henüz agabeyinin ölüm haberini almamis oldugundan dolayi imparatoru oyalamakla yetindi. Ancak Sultan Meliksah'in 1092'de ölümü Isfahan'da tevkif etmis oldugu Süleymansah'in ogullarinin serbest birakilmalarina sebep oldu. Muhtemelen Berkyaruk tarafindan serbest birakilan Süleymansah'in iki oglu Kiliç Arslan ve Kulan Arslan Isfahan'dan süratle Anadolu'ya geldiler. Yaklasik 1092 sonunda veya 1093 yili baslarinda Iznik'e vardilar. Zira bilindigi üzere Sultan Meliksah'in hanimi Terken Hatun küçük oglu Mahmud'un Selçuklu tahtina çikmasini saglamak ümid ve arzusu ile Meliksah'in ölümünü bir müddet gizlemisti. Böylece haberin baskent Isfahan'a ulasmasi ve Kiliç Arslan ile kardesinin buradan hareketleri ve Iznik'e varislari her halde uzunca bir müddet almis olmalidir. Bizans tarihçisi Anna Komnena'nin rivayetine göre Iznik'te bulunan Türkler Selçuklu sahzadelerinin gelisini büyük bir sevinçle karsiladilar. Ebu'l-Gazi'de hiç direnmeden iktidari Kiliç Arslan'a devretmistir. Büyük Selçuklu merkezinden kaçarak Anadolu'ya gelen Kiliç Arslan ve kardesinin babalari Süleymansah'a tabi olmus bulunan Orta Anadolu'dan kuvvet topladiklari anlasilmaktadir. Bunlarin bu kuvvetlerle birlikte Iznik'e gelmeleri ve Iznik hükümetini devralmalari yukarida belirttigimiz gibi en erken 1092 sonu veya 1093 yili baslarinda olabilir.

  6. Alt 09-14-2008, 16:02 #86
    Sarax Mesajlar: 678
    KILIÇ ARSLAN (1092-1107)

    Kiliç Arslan Iznik'e gelip Anadolu Selçuklu tahtina oturduktan sonra Bizans imparatorunun tahrik ve kiskirtmasiyla Izmir emiri Çaka Bey ile ugrasmak zorunda kaldi.

    Tesis ettigi kuvvetli bir donanma ile pekçok zafer kazanan ve Peçenek Türkleri ile isbirligi yaparak Bizans'i ortadan kaldirip büyük bir devlet kurmak niyetinde olan Çaka Bey Bizans imparatoru için büyük bir tehlike teskil ediyordu. O tarihlerde Bizans imparatorlugu Marmara kiyilarinda Anadolu Selçuklulari, Edirne'de Peçenekler, Ege'de de Çaka Bey tarafindan kusatilmis durumdaydi. Ege denizinde ve adalarda hakimiyet Çaka Bey'in idi. Bu durumdan oldukça rahatsiz olan Bizans Avrupa'daki hristiyan dünyasindan bir an önce Haçli seferlerini baslatmasini istiyordu. Bizans imparatoru Alexios Komnenos Hristiyan dünyasindan acil yardim alamadiysa da Kumanlarla anlasarak onlarin 40.000 süvariyle Bizans ordusuna katilmasini sagladi. Meriç nehrinin sol kiyisinda Umur Bey mevkiinde Peçenekler'e saldirarak onlari tarih sahnesinden sildi (29 Nisan 1091). Bu zaferle cosan Haçlilar da birkaç yil sonra hazirliklarini tamamlayarak hem Bizans imparatorluguna hayat verdi, hem de Anadolu ve Ortadogu'yu bir kan gölüne çevirdi.

    Alexios simdide Çaka Bey'i bertaraf etmek için plânlar yapiyordu. Kiliç Arslan Çaka Bey'in kizi ile evlenerek onunla akrabalik kurmustu. Fakat onun giderek güçlenmesi aslinda Kiliç Arslan'i da endiselendiriyordu. Imparatorun Kiliç Arslan'a "Çaka Bey senin devletini ele geçirmek istiyor" tarzinda yazdigi mektup sultanin endiselerini daha da arttirmisti. Sonunda Kiliç Arslan ile impaator Alexios Çaka Bey'e karsi bir ittifak yaptilar ve Kiliç Arslan bir ziyafet sirasinda kayinpederini öldürdü (1095). Böylece Çaka Bey'i bertaraf eden ve imparatorla anlasarak batiyi emniyet altina alan Sultan Kiliç Arslan daha sonra Malatya seferine çikti. Selçuklu hakimiyeti sirasinda Gabriel adli bir ermeninin yönetiminde olan sehir hem Danismendliler'in hem de Türkiye Selçuklulari'nin hedefi olmustu. Danismendliler'den daha erken davranarak sehri muhasaraya baslayan Kiliç Arslan Haçlilarin Selçuklu sinirlarina yaklastigini haber alinca kusatmayi kaldirip süratle geri döndü.

    KILIÇ ARSLAN VE HAÇLILAR

    Ortadogu Islâm dünyasinin taht kavgalari ve mezhep çatismalari ile mesgul oldugu bu dönemde hilâl-haç, dogu-bati mücadelesinin en hareketli ve en mühim bir safhasini teskil eden haçli istilasina maruz kalmistir. XI. yüzyilin sonlarinda baslayan bu hareket asirlarca devam etmistir. Devrimizi alâkadar eden bu haçli harekâtinin hedef ve plânlarindan ana hatlariyla bahsetmemiz uygun olacaktir.

    XI. asrin son yillarina dogru bilhassa dini, ictimaî ve iktisadî sebeplerle ortaya çikan bu hareket bati Avrupa'da Vatikan kilisesinin önderliginde baslatilmistir. Din perdesi altinda Papalik müessesesinin tesviki ile geri medeniyetli ve ilkel halk kitleleri harekete geçirilerek müslümanlara karsi büyük bir istilâ harekâti baslatilmistir. Papazlar Hz. Isa'nin dogum yeri Kudüs'ün ve kutsal saydiklari makamlari müslümanlar tarafindan kirletildigini, Kudüs'e giden hristiyanlara zulüm ve iskence yapildigini öne sürerek böylesine mukaddes bir sehrin müslümanlarin elinden alinmasi gerektigini ifade ediyorlardi. Halbuki uzun süredir kutsal topraklar hristiyan haci adaylari tarafindan ziyaret ediliyor ve bu konuda onlara müslümanlar tarafindan mani olunmak söyle dursun zorluk bile çikarilmiyor, hatta yardim ediliyordu. Filistin'de kendilerine ayrilmis hastahaneler ve ikamet merkezleri bulabiliyorlardi. Kiliseleri, manastirlari hatta kitapliklari bile vardi.

    Kesislerin hristiyanlari istedikleri yöne sevketmek için kullandiklari çok etkili bir silâh vardi. Bu da affettirmekti. Onlarin bu defa ayni silâhi kullanarak günahkâr halk kitlelerini kendi maksatlarina alet ettiklerine sahit oluyoruz. Zavalli halk bu kutsal yolculuga çikmakla günahlarinin affedilecegine inaniyordu. Bunun yaninda bati Avrupa'nin ekonomik kriz içine düsmesi ve bu sikintidan ancak dogunun baharat ve diger ticaret yollarini ele geçirmekle kurtulacaklarina dair propagandalarda bu konuda etkili olmustur. Fakat en önemli sebep Islâmin giderek hristiyanlik aleyhine evrensel bir din haline gelmesi, Malazgirt zaferinden çok kisa bir süre sonra Anadolu, Suriye ve Filistin'in müslüman Türk hakimiyetine geçmesi, Iznik'in baskent oldugu bir Türk devletinin kurulmasi, Çaka Bey'in Izmir'de tesis ettigi kuvvetli bir donanma ile Bizans'i tehdit etmesi, dogudan bir sel gibi akan Türkmen kitlesinin bastiklari yeri vatan yapma düsünceleridir. Müslüman Türkler büyük bir ihtimalle Bizans engelini asacak ve Avrupa'ya da hakim olacaklardi. Türklerin Rumeli'ye geçmelerini önlemek, Anadolu, Suriye, Filistin ve Akdeniz'den onlari temizlemek gerekiyordu. Bunu da ancak bütün hristiyan dünyasinin birlikte hareket etmesi halinde basaracaklardi. Hilâl'e karsi haçin savunulmasi görevini üzerine aldigi kabul edilen Bizans artik müslüman Türkler karsisinda bu görevini yerine getiremeyecek gibiydi. O halde hristiyan dünyasi kendini Türk tehdidine karsi güvenlik altina almak için kutsal topraklarin fethine çikmaktaydi.

    Papa II. Urbanus 18-28 Kasim 1095 tarihleri arasinda bütün bati Avrupa'nin ileri gelen din adamlarinin katildigi bir toplantida bu büyük harekâta süratle hazirlanmalari gerektigini anlattiktan sonra ilk büyük haçli kitlesinin harekete geçmesini temin etmistir. Ertesi yil yani 1096'da Pierre l'Ermitte ile Walter sans Avoir idaresinde heyecanli fakat disiplinsiz bir haçli kitlesi düzensiz bir vaziyette Belgrad, Nis, Sofya, Filibe ve Edirne üzerinden Istanbul'a gelmis ve Bizans imparatoru Alexios Komnenos tarafindan 6 Agustos 1096 tarihinde Anadolu yakasina geçirilmistir. Bir savas disiplininden uzak bu haçli kitlesi Eylül 1096'da Sultan Kiliç Arslan'in kardesi Davut tarafindan bozguna ugratilmis ve kurtulanlar Istanbul'a siginmislardir. Bu haçli sürülerinin Kiliç Arslan tarafindan imha edilmesi üzerine Avrupa'da prens ve dükler zirhli askerlerden mütesekkil ordularla yeni bir harekâti baslatmislardir. Bu ikinci harekâta katilan prens ve dükler sunlardir.

    1. Fransa krali I. Henri'nin kardesi Vermandois kontu Hugues.

    2. Toulouse kontu Raimond de Saint Gilles.

    3. Asagi Loren kontu Godefrooi de Boullon, kardesleri Boudouin ve Eustace.

    4. Flandr kontu II. Robert.

    5. Fatih William'in oglu Normandia kontu Robert.

    6. Toranto hakimi Bohemund, kardesi Roger, yegeni Tancred ve amcasi Sicilyali Roger.

    Birincinin aksine tam bir disiplin içinde bulunan bu ordular savas kabiliyeti yüksek sövalyelerden olusuyordu. Bu askerler yukarida isimlerini yazdigimiz komutanlarin idaresinde 4 kol halinde harekete geçmislerdi.

    1. Tuolouse kontu Raimond'un idaresindeki kitalar Güney Fransa ve Italya üzerinden Istanbul'a gelecekler.

    2. Boudouin, Pirre de Toul, Godefroi de Bouillon ve kardesi Boudouin emrindeki kuvvetler kuzey Fransa ve Rhen nehri üzerinden hareketle Almanya'yi geçip Balkanlar üzerinden Istanbul'a geleceklerdi.

    3. Bohemund ve yegeni Tancred'in komutasinda güney Italya'daki Normanlardan tesekkül eden kuvvetler Adriyatik denizinden Epir'e oradan da kara yolu ile Trakya üzerinden Istanbul'a ulasacaklardi.

    4. Hugues de Vermandois, Normandiya dükü Robert ve Flandr kontu Robert baskanligindaki bir grup da Fransa, Italya ve Dalmaçya üzerinden Istanbul'a geleceklerdi.

    Bu yeni haçli kuvvetleri 1097'de imparator Alexios tarafindan karsiya geçirildi. Mayis 1097'de Iznik'i kusatan Haçlilar müstahkem surlarla çevrili sehri sikistirmaya basladilar. Anadolu Selçuklu sultani Kiliç Arslan bu sirada Malatya'da bulunuyordu. Üstün haçli kuvvetleri karsisinda basarili olamayacaklarini anlayan Türk askeri sehri Bizans kumandani Butumites'e teslim etmek üzere müzakerelere basladiklari sirada Kiliç Arslan gelince teslimden vazgeçerek Haçlilarla kanli bir mücadeleye giristiler. Selçuklu sultani ordusunu Iznik hisari önündeki ovada savasa soktu. Çok çetin geçen bu çarpismalar sirasinda her iki taraf da agir zayiat verdi. Sonunda Iznik'i kendi mukadderatina birakarak Haçlilari daglik bölgelerde ve geçitlerde sikistirmak gayesi ile geri çekilmeye karar verdi. Haçlilar siddetli hücumlar sonunda Iznik'i ele geçirerek Bizans'a teslim ettiler (19 Haziran 1097). Kiliç Arslan böylece yalniz baskentini degil oradaki asker ve hazinelerini de kaybederken haçli kuvvetleri de Eskisehir istikametinde ileri harekâta devam ettiler. 30 Haziran 1097'de Eskisehir ovasinda Haçlilari tekrar sikistiran Kiliç Arslan arkadan yetisen zirhli birlikler karsisinda geri çekilmek zorunda kaldi.

    Kiliç Arslan Anadolu içlerine çekilirken muhtelif yörelerdeki Türk birliklerini kendisine katilmaya çagirdi. Bu arada Danismendli Gümüstekin Gazi ve Kayseri bölgesi emîri Hasan ile ittifak yapti.

    Haçlilar Eskisehir ovasinda bir kaç gün dinlendikten sonra Bizanslilarin tavsiyesine uyarak Konya'ya dogru yola çiktilar. Türk birlikleri zaman zaman yaptiklari baskinlarla Haçlilara agir zayiat verdirdiler. Haçlilar Agustos ortalarinda Konya'ya varip Meram'da bir süre dinlendikten sonra Eregli'ye hareket ettiler. Kiliç Arslan bu sirada tekrar haçlilarin karsisina çikti, fakat savasa girmeye cesaret edemedi. Haçlilar Eregli'de iki kola ayrildilar. Bir kismi Kilikya istikametinde yola devam ederken büyük bir bölümü de Kayseri'ye yöneldi. Emir Hasan yol boyunca Haçlilarla kahramanca savastiysa da Türklerin Kayseri'yi bosaltmalarina engel olamadi. Haçlilar Kayseri'yi geçip Göksun ve Maras yolu ile Antakya'ya dogru ilerlediler. Haçlilar Kilikya'ya varinca, Ermeniler'den gördükleri yardimlar sayesinde oldukça rahatladilar. Burada Godefroi de Bouillon'un kardesi Boudouin Ermeni Thoros'un daveti üzerine haçli ordusundan ayrilarak Urfa'ya gitti ve bir süre sonra onu öldürterek Urfa Haçli Kontlugu olarak bilinen ilk haçli devletçigini kurdu (10 Mart 1098). Haçlilar daha sonra 27 Haziran 1098'de Büyük Selçuklu hakimiyetindeki Antakya'yi isgal ederek ikinci Haçli devletini teskil eden Antakya prinkepsligini kurdular. Böylece Suriye'nin en önemli sehrini ele geçirdikten sonra asil hedefleri olan Kudüs'e dogru ilerlemeye basladilar. O sirada Fatimî valisi Iftiharü'd-Devle'nin hakimiyetindeki Kudüs'ü zaptederek binlerce müslümani kiliçtan geçirdiler ve Kudüs'te ilk Haçli Kralligi'ni kurdular (15 Temmuz 1099).

    Birinci Haçli seferinin Kudüs'ün zaptiyla (15 Temmuz 1099) sonuçlanmasi Avrupa'da büyük bir heyecan uyandirdi ve Urbanus'un halefi II. Pascalis yeni bir sefer için yogun bir faaliyet baslatti. Clermont konsilinden sonra Avrupa'da araliksiz sürdürülen haçli propagandasi bazi küçük gruplarin kara veya deniz yoluyla akin etmelerini saglamaktaydi. Hristiyan dünyasinin Kudüs ve hakim olduklari diger topraklari ellerinde tutmak için hiç süphesiz çok sayida insana ihtiyaci vardi. Nitekim Godefroi de Bouillon ve kral I. Baudouin Avrupa'dan sürekli insan istemislerdi. Doguya gidenler dinî duygularini tatmin etmekten çok oraya yerlesmek niyet ve düsüncesindeydiler. Ancak sayilari yeterli olmadigi için Dogu'da istedikleri üstünlügü saglayamiyorlardi. Bu sebeple de güçlü ordularin bölgeye intikali için çaba sarfediyorlardi. Fakat büyük ordulari harekete geçirmek için sadece dinî propaganda yeterli olmuyor, oradaki zenginlik ve serveti de dile getirmek gerekiyordu.

    Papa II. Pascalis yeni bir haçli seferi için Avrupa'nin güçlü krallarina çagrida bulunmus, ancak olumlu cevap alamamisti. Fakat Birinci haçli seferi nasil onlarsiz basariya ulastiysa bu sefer de tecrübeli liderlerin idaresindeki askerlerle basariya ulastirilabilirdi. Gerçekten de 1101 yili haçli seferine katilan üç büyük ordu da dükler, kontlar ve kilise ileri gelenlerinin liderliginde yola çikmisti. Birbirlerinden ayri olarak hareket eden üç ordunun birincisi Milano baspikoposu Anselm'in idaresindeki Lombardlar, Kont Etiennne de Blois'in emrindeki Fransizlar ve Konrad'in kumandasindaki Almanlar'dan olusuyordu. Ikinci ordu Nevers kontu II. Guillaume'un kumandasindaki Fransizlar, üçüncü ordu ise Aquitania dükü IX. Guillaume'un kumandasindaki Fransizlar ve Bavyera dükü IV. Welf'in idaresindeki Almanlardan mütesekkildi.

    1101 yili haçli seferine katilan ilk ordu Lombard ordusu idi Baspiskopos Anselm'in idaresindeki büyük bir Lombard ordusu 13 Eylül 1100'de Milano'dan yola çikti. Ordu Subat sonlarinda Istannbul'a vardi ve surlarin disinda karargâh kurup Fransiz ve Alman birliklerini beklemeye basladi. Lombardlar Istanbul'a geldiklerinde Italyan Normanlarinin reisi ve Antakya prinkepsliginin kurucusu Bohemund'un yaklasik bir yil önce Danismendli Gümüstekin Gazi tarafindan esir alindigini ögrendiler. Burada onu esaretten kurtarip bölgeyi istilâ etmeye karar verdiler. Imparator Alexios Komnenos, Raimond ve Etienne de Blois onlari bu karardan vazgeçirmeye çalistilarsa da basarili olamadilar. Lombardlar ve müttefikleri Izmit yakinlarindaki Kivetot'ta toplandiklari sirada durumdan haberdar olan I. Kiliç Arslan dört yil öncesine göre daha hazirlikli görünüyordu. Anadolu'da gelismekte olan Danismendli Beyligi ile en azindan Haçlilara karsi birlikte mücadele edecek kadar iyi iliskiler içindeydi. 3 Haziran 1101'de Kivetot'tan hareket eden ordu Iznik, Osmaneli, Gölpazari, Nallihan ve Ayas üzerinden Ankara'ya vardi. Ankara kalesi Anadolu Selçuklu sultani I. Kiliç Arslan'a bagli bir Türk garnizonu tarafindan müdafaa edilmekteydi. Fakat bu küçük birlik Haçlilara mukavemet edecek kadar güçlü degildi. Haçlilar 23 Haziran 1102'de kaleyi ele geçirdiler ve anlasma uyarinca Bizans temsilcisine teslim ettiler.

    Birinci ordu daha sonra Amasya ve Niksar'a gitmek üzere Ankara'dan ayrildi. Haçli ordusunu izledigi anlasilan Sultan I. Kiliç Arslan Danismendli Gümüstekin Gazi'yi yardima çagirdi. Haçlilarla yapilan savas gözönünde bulundurulursa Kiliç Arslan'in Haleb Selçuklu meliki Ridvan ve Harran emiri Karaca'dan da yardim istedigi anlasilmaktadir.

    Sultan Kiliç Arslan Haçli ordusunun önünde geri çekilirken araziyi tahrib ettigi için Haçlilar yol boyunca yiyecek sikintisi çektiler. Çankiri'nin güçlü bir Türk garnizonu tarafindan korundugunu gören Haçlilar çaresizlik içinde etrafi yagmaladilar. Kiliç Arslan'in hemen saldiriya geçmemesi muhtemelen bekledigi yardimin gelmemesinden dolayi idi. Bundan dolayi da Haçli birliklerinin yürüyüslerini zorlastirmak ve zaman zaman da baskin tarzinda taarruzlarda bulunmakla yetiniyordu.

    Haçlilar Çankiri'dan itibaren sürekli olarak Türk birliklerinin saldirilarina maruz kalinca, öncü ve artçi kuvvetleriyle kendilerini korumaya çalistilar. Fakat Türkler ordunun gerisinin 700 kisilik bir kuvvetle korundugunu görünce ani hücuma geçtiler. Lombardlar panige kapilip dagildilar. Amasya istikametindeki yürüyüslerini devam ettiren Haçlilar Amasya yakinindaki bir yerde ordugâh kurdular. Kiliç Arslan, Gümüstekin Gazi, Karaca ve Ridvan'in kumandasindaki 20.000 kisilik Türk ordusu 2 Agustos Cuma günü haçli kampini kusatmis, fakat Lombardlar ve Fransizlar'in birlikte sikica teskil ettikleri saflari yaramamislardi. Ertesi gün Konrad ve yegeni Bruno kumandasindaki 3.000 kisilik Alman birligi yiyecek aramak için ordugâhtan ayrilmislar, iki mil uzakta Türklere ait bir kaleye saldirip içindeki esya ve erzaki almislardi. Geri dönerlerken Türklerin kurdugu pusuya düserek hem elde ettikleri ganimet hem de 700 kisiyi kaybetmislerdi. Haçlilar ertesi gün Türklerle savasa girmek niyetinde olduklari halde sonradan gece karanligindan istifadeyle kaçip gitmeye karar vermislerdir ki bu durum sövalyelerin kahramanlik ve fedakârlik gibi meziyetleriyle bagdasmamaktadir. Sövalyelerin zoru görünce kadin, çocuk ve yaslilari terkedip telâs ve korku içinde dagildiklari anlasilmaktadir. Türkler haçlilarin gece karanligindan istifadeyle kaçtiiklarini ögrenince önce ordugâha gelip burada kalanlari esir aldi veya öldürdü. Daha sonra Kiliç Arslan, Gümüstekin ve Belek Gazi kaçan orduyu takibe koyuldular. Kisa bir süre içinde onlara yetiserek hepsini kiliçtan geçirdiler. Haçlilar büyük zayiat verdiler. Ordunun yüzde seksenini kaybetmislerdi. Ancak liderlerin hepsi sag salim Istanbul'a dönmüstü. Böylece 1101 yili haçli seferine katilan birinci ordunun harekâti hezimetle sona ermisti.

    Kiliç Arslan ve müttefikleri bu zaferi kutlarken ikinci bir haçli ordusunun Anadolu'yu geçerek Konya'ya dogru yol aldigini ögrendiler. Bütün Türk kuvvetleriyle birlikte tepeler ve ovalar üzerinden bu haçli ordusunu takibe koyuldular. Yol boyunca araliksiz Türk hücumlarina maruz kalan sövalyeler Konya'ya gelmis fakat sehrin güçlü bir Türk garnizonu tarafindan korundugunu görmüslerdi. Muhasaradan bir sonuç alamayinca Eregli'ye hareket eden Haçlilar yol boyunca siddetli susuzluk çektiler. 300 kisi yolda ölürken digerleri de çok bitkin ve perisan düsmüslerdi. Konya'dan ayrildiktan 3-4 gün sonra 13-16 Agustos'ta Kiliç Arslan ve müttefikleri tarafindan kusatilip imha edildiler. Kurtulabilenler sefalet içinde ve büyük zorluklarla yollarina devam edip Antakya'ya ulasabildiler.

    Kiliç Arslan'in müttefikleriyle birlikte kazandigi bu zaferden hemen sonra Aquitanyalilar ve Bavyeralilardan olusan üçüncü bir haçli ordusunun Anadolu'ya girdigi ögrenildi. Kiliç Arslan Lombardlar'a yaptigi gibi bu orduyu da yürüyüsleri sirasinda yipratmak için Haçlilarin geçecekleri bölgeleri tahrib etti. Sultan Eregli'ye dogru geri çekilirken bütün Türk birliklerini toparladiktan sonra bu büyük haçli ordusuyla savasa girmeyi düsünüyordu. Haçlilar Eylül ayi basinda Eregli yakinlarina kadar geldiler. Eregli suyunun kenarinda kismen bataklik olan arazide cereyan eden savasta Haçlilar agir bir bozguna ugradilar. Canlarini kurtarabilen az sayidaki kisiler daglara çekildiler. Aquitanyali Fransizlar ve Bavyerali Almanlardan olusan üçüncü haçli ordusunun da bu sekilde pusuya düsürülerek imha edilmesiyle 1101 yili haçli seferi Türklerin kesin zaferiyle noktalanmis oluyordu. Kazanilan bu zafer Türklerin Anadolu'daki varliklari açisindan bir dönüm noktasi teskil etmekttedir. Kiliç Arslan, Gümüstekin Gazi, Ridvan ve Artuklu Belek Gazi gibi çok sayida Türk emiri üç haçli ordusunu da birbiri arkasindan bozguna ugratmakla Anadolu'nun Türk vatani oldugunu kesin olarak ortaya koymus oluyorlardi. Artik Anadolu topraklari Haçli tehdidinden kurtulmus ve haçlilarin Anadolu'da toprak ele geçirme emelleri yikilmisti.

    KILIÇ ARSLAN VE DÂNISMENDLILER

    Dânismendliler 1071-1178 yillari arasinnda Sivas, Amasya, Tokat ve Malatya ile civarlarinda hüküm süren bir Türk beyligidir. Sultan I. Kiliç Arslan'in Haçlilarla mesgul oldugu sirada Danismendli Gümüstekin Gazi 1100 yilinda Ermeni Gabriel'in elinde bulunan ve daha önce Sultan Kiliç Arslan tarafindan da muhasara edilmis olan Malatya'ya hücum etti. Zor durumda kalan Gabriel haçli reislerine haber gönderip acil yardim istedi. Bunun üzerine Antakya prinkepsi (prens) Bohemund yola çikarak Dânismendli Gümüstekin Gazi üzerine yürüdü. Fakat maglûp oldu ve esir alinarak önce Sivas'ta daha sonra da Niksar'da hapsedildi. Bu durum Islâm dünyasinda büyük bir sevinç uyandirdi. Haçlilar ise çok büyük endiseye kapildilar. Bohemund'u kurtarmak için harekete geçen bir haçli ordusu yukarida temas edildigi gibi 1101 yilinda Ankara'yi zaptederek yol boyunca pekçok köy ve kasabayi tahrip ve yagma etti. Ayni maksatla harekete geçen baska bir haçli ordusu da Anadolu topraklarina girmisse de Dânismendli Gümüstekin Gazi Halep Selçuklu meliki Ridvan ve diger emîrlerle isbirligi yapan Sultan Kiliç Arslan bu haçli ordusunu Merzifon yakinlarinda tamamen imha etmistir. Ne yazik ki bu gelismeler Anadolu Selçuklulariyla Dâ-nismendliler arasindaki isbirligi ve ittifakin bozulmasina sebep olmustur.

    Müsterek düsmanin imhâ edilmesinden sonra 1102 yilinda Malatya'yi ele geçiren Danismendli Gümüstekin Gazi ile Sultan Kiliç Arslan arasinda rekabet basladi. 1103 tarihinde Maras yolu ile Antakya üzerine yürümekte olan Kiliç Arslan Danismend Gazi'nin Bohemund'u 100 bin dinar fidye karsiliginda serbest biraktigini, esirler arasinda bulunan Richard'in da saliverilmesi maksadiyla imparator Alexios Komnenos ile müzakereye giristigini ögrenince hem Anadolu Selçuklu Sultani hem de müttefiki olmasi itibariyla alinan fidyeniin yarisinin kendisine verilmesini istedi. Fakat Gümüstekin Gazi bu teklifi reddedince onun üzerine yürüdü ve 1103 yilinda maglûp ettti.

    Gümüstekin Gazi'nin 1104 yilinda ölümü üzerine Kiliç Arslan Malatya'yi muhasaraya basladi. Ona mukavemet edemeyecegini anlayan Gümüstekin Gazi'nin oglu Yagisiyan 2 Eylül 1106 tarihinde (bazi rivayetlere göre 2 Eylül 1105 tarihinde) sehri teslim etmek zorunda kaldi. Bu olay Dânismendliler'in Anadolu'da giderek artmakta olan nüfûzunu kirdi ve Anadolu Selçuklulari'nin doguda yayilmalari için müsait bir ortam hazirladi.

    Kiliç Arslan doguda istilâ harekâtina geçmeden önce bati sinirlarini emniyet altina alma ihtiyacini hissettti. Bu maksatla Bizans imparatoru Alexios Komnenos ile haçlilara karsi anlasti ve gönderdigi birliklerle Bizans ordusunun Bohemund'u maglûp etmesine yardimci oldu.

    BÜYÜK SELÇUKLULARLA ÇATISMA VE KILIÇ ARSLAN'IN ÖLÜMÜ

    Kiliç Arslan'in doguya dogru yayilma politikasi onu Büyük Selçuklularla çatismaya itti. Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar'in uzun yillar devam eden mücadelelerinden sonra Berkyaruk'un 1104 yili sonlarinda ölümü ve Musul'da meydana gelen olaylar Kiliç Arslan'in Büyük Selçuklu topraklarini ele geçirme ümidini artirdi. Kiliç Arslan'in genisleme politikasi Arslan Yabgu ve Mikailogullari arasindaki ailevî rekabetin yeniden alevlenmesine sebep oldu. Kiliç Arslan'i sarka dogru genislemeye sevkeden baska bir sebep de Islâm medeniyeti sinirlari içinde gelismekte olan dogunun bu dönemde Anadolu'ya göre çok ileri seviyede olmasiydi. Bu sirada Meyyâfarikîn (Silvan) emîri Ziyaeddin Muhammed Sultan Kiliç Arslan'i ülkesine davet ederek ona baglilik arzetti. Anadolu'daki diger beyler de ona itaatlerini bildirdiler (1105).

    Sultan ertesi yil Urfa'yi kusatti. Fakat sehir müstahkem surlarla çevrili oldugu için netice elde edemedi ve Çökürmüs'ün adamlarinin daveti üzerine Harran'a gitti. Haçlilar karsisinda zor durumda kalan müslüman halk Kiliç Arslan'in Urfa'yi kusatmasini ve Harran'a gelisini sevinçle karsiladilar. Fakat sultan hastalanip Malatya'ya dönünce Urfa muhasarasi da sarka yayilma harekâti da neticesiz kaldi.

    Büyük Selçuklu hükümdari Muhammed Tapar emîr Çökürmüs'ün vaad ettigi hizmet ve malî yardimdan vazgeçmesi üzerine Musul ve civarini Huzistan ve Fars arasindaki bölgeyi istilâ edip halka zalimce davranan Emir Çavli Sakavu'ya iktâ etti. Çökürmüs Çavli'nin Musul'a dogru yola çiktigini duyunca ona karsi asker toplamak için harekete geçti. Dostlarina da haber gönderip yardim istedi. Erbil hakimi Ebü'l-Heyca cevabinda çabuk davranirsa kendisi ile birlikte hareket edebilecegini aksi halde Çavli'ya katilmak zorunda kalacagini bildirdi.

    Çökürmüs bu tavsiyeyi yerinde bulup hemen yola koyuldu ve Erbil'e bagli bir köyde Ebü'l-Heyca'nin askerlerinin kendisine iltihak etmesini sagladi. Çavli'nin yaninda 1000 kisilik Çökürmüs'ün ise 2000 kisilik süvari birligi vardi. Çökürmüs galip geleceginden süphe etmiyordu. Savas baslayinca Çavli Çökürmüs'ün merkezde bulunan kuvvetlerine saldirdi ve onlari perisan etti. Çökürmüs tek basina kaldi, felç oldugu için ata binemiyor ve bir sedye içinde tasiniyordu. Nihayet esir alinarak Çavli'nin huzuruna götürüldü. Çökürmüs'ün esareti ve askerlerinin yenik düstügü haberi Musul'a ulasinca oglu Zengî'yi onun yerine emîr tayin ettiler. Sehrin ileri gelenleri ittifakla onu destekleme karari aldi. Kale müstahfizi Kizoglu Çökürmüs'e ait at ve mallari askerlere dagitti. Hille Arap emîri Seyfü'd-Devle Sadaka'ya, Kiliç Arslan'a ve Bagdat sahnesi Aksungur el-Borsukî'ye haber gönderip Çavli'yi sehre sokmamak için kendisine yardimci olmalarini istedi. Kizoglu mektubunda yukarida adi geçen sahislarin hepsine yardima geldikleri takdirde sehri kendilerine teslim edecegini bildirmisti. Seyfü'd-Devle Sadaka bu teklifi kabul etmemis ve sultan Muhammed Tapar'a bagli kalmayi uygun görmüstü. Çavli yanindaki emîrlerle Musul'u muhasaraya basladi. Askerler Emîr Çökürmüs'ü her gün katir sirtinda dolastiriyor ve "Sehri teslim edin beni de bu durumdan kurtarin" diye nida ettiriyorlardi. Fakat Musullular onun bu sözlerine hiç aldirmiyorlardi. Nihayet bir gün atilmis oldugu çukurdan Çökürmüs'ün cesedi çikarildi. Çökürmüs'ün esareti üzerine adamlarinin Sultan Kiliç Arslan, Hille Arap emîri Sadaka ve Emîr Aksungur'a davetiye çikardiklarini görmüstük. Kiliç Arslan bu teklifi kabul edip ordusu ile Musul istikametinde harekete geçti. Kiliç Arslan'in Musul seferine katilan emîrler arasinda Inalogullarindan Ibrahim, Siirt emîri Kizil Arslan, Artukoglu Ilgazi, Harput emiri Çubukoglu Mehmet, Hani emiri Sahruh ve Erzen emiri Togan Arslan da vardi. Nusaybin'e ulastiginda Çavli Musul'dan ayrilmak zorunda kalmisti. Kiliç Arslan bir süre Nusaybin'de kaldi ve ordusuna bir hayli iltihaklar oluncaya kadar orada bekledi. Kiliç Arslan'in yaklastigini gören Çavli Sincar'a gitti. Artukoglu Ilgazi ve Çökürmüs'ün adamlarindan bir grup da ona katilinca 4.000 kisilik bir süvari kuvvetine sahip oldu. Öte yandan Musul halki ve Çökürmüs'ün askerleri Nusaybin'de bulunan Kiliç Arslan'dan kendilerine dokunmayacagina dair yemin aldi. Hep birlikte Musul üzerine yürüdüler ve Sultan Kiliç Arslan 22 Mart 1107 tarihinde sehre hakim oldu. Çökürmüs'ün oglu ve adamlari onu merasimle karsiladilar. Kiliç Arslan da onlara hil'at giydirdi. Musul'da tahta oturan Kiliç Arslan Büyük Selçuklu hükümdari Muhammed Tapar adina okunmakta olan hutbeye son verip kendi adina hutbe okuttu. Askere ve halka çok iyi davrandi. Kaleyi Kizoglu'ndan teslim alan Kiliç Arslan halka zulüm gibi gelen bazi vergileri kaldirdi. Fitne ve fesada sebep olan jurnalciligi yasakladi. Kim jurnale tevessül ederse öldürürüm diye ferman çikardi. Sehre kendi memurlarini da tayin ederek Musul'u tamamen kontrolü altina aldi.

    Kiliç Arslan Nusaybin'e geldigi sirada Musul'dan ayrilan Çavli Artukoglu Ilgazi ile birlikte Sincar'a oradan da Rahbe'ye geçmisti. Halep Selçuklu meliki Ridvan bu sirada Emîr Çavli'ya bir mektup göndererek haçlilara karsi isbirligi teklif etti. Çavli da Ridvan'a ulaklar göndererek Musul'a yeniden hakim olabilmesi için kendisine askeri yardimda bulunmasini ve bu gerçeklestikten sonra Haleb'i tehdit etmekte olan haçlilara karsi birlikte hareket edebilecegini bildirdi. Bu sartlarla yapilan anlasmayi kabul eden Ridvan Antakya hakimi Tancred ile baris yaptiktan sonra derhal askerleri ile birlikte ona katildi.

    Musul'daki islerini tamamlayan Sultan Kiliç Arslan bir miktar asker ve bazi emîrlerle 14 yasindaki oglu Meliksah'i burada vekil birakip Çavli ile savasmak üzere 4.000 kisilik süvari birligi ile yola çikti. Çavli'nin güçlü bir orduya sahip oldugunu duyan bazi emîrler ordudan ayrilmaya karar verdiler. Buna ilk tesebbüs eden Emîr Inaloglu Ibrahim çadirlarini ve agirliklarini birakip ordudan ayrildi. Daha sonra diger bazi emîrler de ayni sekilde hareket ettiler. Bunun üzerine Sultan Kiliç Arslan Bizans Imparatoru Alexios Komnenos'a yardim için gönderdigi birliklerini geri çagirmak zorunda kaldi. Sultan Habur'a geldiginde yanindaki süvarilerin sayisi 5.000 idi. Emîr Çavli'nin ise 4.000 süvarisi mevcuttu. Haleb Selçuklu meliki Ridvan ve bir grup askeri de Emîr Çavli'ya katilmisti. Kaynaklarin ifadesine göre Çavli'nin askerleri daha mert ve daha cesurdu. Çavli Sultan Kiliç Arslan'a bagli emîrlerin birlikleriyle ayrilip gittiklerini görünce takviye kuvvetleri gelmeden hemen hücuma geçmeyi düsündü. 9 Sevval 500 (3 Haziran 1107) tarihinde meydana gelen savasta Sultan Kiliç Arslan olaganüstü bir cesaret göstermis ve düsman üzerine bizzat kendisi yürümüstür. Çavli'nin sancaktarinin kolunu kesmis, hatta bizzat Çavli'ya yetisip kiliç sallamis, fakat Çavli zirhli oldugundan ona bir zarar verememisti. Bu sirada Çavli'nin ordusu taarruza geçip Kiliç Arslan'a bagli kuvvetleri bozguna ugratti ve agirliklarini yagmaladi. Kiliç Arslan askerlerinin maglup oldugunu görünce kendisine karsi saltanat davasina giristigi Büyük Selçuklu hükümdari sultan Muhammed Tapar'in eline esir düsmekten korktu ve onlara ok yagdirarak atini Habur nehrine sürdü. Ati ve kendisi zirhli oldugundan ve arkadan da sandallarla devamli ok yagdirildigindan nehri geçmeyip boguldu. Cesedi birkaç gün sonra Habur'a bagli Semsâniyye köyünde bulundu. Cenaze önce burada defnedildiyse de daha sonra Meyyâfarikîn'e (Silvan) götürüldü (Temmuz 1107).

    Sultan Kiliç Arslan'in atabegi Mehmed Meyyafarikîn'de onun için Kubbeetü's-Sultan adiyla meshur bir türbe yaptirdi. Sultan Kiliç Arslan'in oglu Mesud 1143-1144 yillarinda cenazeyi Konya'ya götürmek istedi, sultanin tabutu bu maksatla Âmid'e getirildiyse de Gürcülerin Islâm topraklarina saldirmalari dolayisiyla bu mesele ile ilgilenemeyip cenazeyi tekrar Meyyafarikîn'deki türbeye naklettirdi. Kiliç Arslan'in kahramanca çarpismasina ragmen feci bir sekilde ölmesi Türkler arasinda unutulmaz acilar birakti. Ibnü'l-Esîr: "Bazi ölüm olaylari Araplar arasinda nasil meshur ise Kiliç Arslan'in ölümü de Türkler arasinda öyle meshurdu" diyor. Hatta bu olayin Osmanli hanedaninin mensup oldugu Kayi boyunun hafizasinda derin izler biraktigi ve Süleymansah'in Firat'ta bogulmasiyla karistirildigi görülmektedir. Hristiyan tarihçilerden Willermus da Kiliç Arslan'i çok cesur, ileri görüslü ve mahir bir kumandan olarak tanitir. Gerçekten de Kiliç Arslan Anadolu'ya geldiginde bir yandan bagimsizlik sevdasinda olan Türkmen beylerini Anadolu Selçuklu devletinin semsiyesi altinda toplamak, bir yandan Bizans imparatorlugu diger taraftan da Haçlilarla ugrasmak zorunda kalmisti.

    Kiliç Arslan Haçlilarin Anadolu'dan geçmesine mani olamadiysa da daha sonra gelen birliklere Anadolu'yu mezar yaparak devletin varligini korumayi basarmistir. Kiliç Arslan halk ve askerleri tarafindan çok sevilen adil bir hükümdardi. Hayirsever oldugu için ölümüne sadece müslümanlar degil hristiyanlar da üzülmüslerdir. Çagdas Ermeni tarihçisi Urfali Mateos onun çok âlicenap ve hayirsever bir insan oldugunu, ölümünde hristiyanlarin da yas tuttugunu söyler.

    KILIÇ ARSLAN'DAN SONRA ANADOLU SELÇUKLU DEVLETI

    Türk-Islâm tarihi için büyük bir istikbal vaad eden Anadolu Selçuklu sultani Kiliç Arslan'in genç yasta ölümü, ogullari arasinda Danismendliler'in de müdahale ettigi taht kavgalarina sebep oldugu gibi bunu firsat bilen Bizans'in da Anadolu topraklarini geri alabilmek için harekete geçmesine müsait bir zemin hazirladi. Kiliç Arslan'in ölümü Anadolu Selçuklularini Süleymansah'in ölümüyle ortaya çikan buhranlardan daha büyük karisikliklara sürükledi. Onun ölümü bütün dogu dünyasini etkiledigi gibi Bizans'i da Bohemund'un Balkanlar'dan saldirmaga hazirladigi sirada muhtemel bir tehlikeden kurtarmis oluyordu. Öte yandan kudretli hükümdarin vefati Büyük Selçuklular'in Iran'da uzun bir süre daha tutunmalarini saglamakla beraber müslüman Suriye'yi kendisini birlestirmeye muktedir yegâne kuvvetten de mahrum birakiyordu. Bu tarihten itibaren Bizans, Haçli ve Ermenilerle birçok cephede birden savasmak zorunda birakilan Anadolu Türkleri bir ölüm-kalim mücadelesine gireceklerdir.

    Kiliç Arslan'in ölümü üzerine Emîr Bozmis tarafindan Malatya'ya götürülen oglu Tugrul Arslan'in annesi Ayse Hatun, nüfuzlu bazi Türk emîrleriyle evlenerek sehri elinde tutmaya çalisiyordu. Önce Il-Arslan adli bir emîrle evlenen Ayse Hatun daha sonra onu tevkif ettirerek devrin meshur ve kahraman emîrlerinden Belek Gazi ile de evlendi ve onu ogluna atabeg tayin etti.

    Öte yandan sultan Kiliç Arslan'in Konya'daki nâibi durumunda olan Kayseri Emîri Hasan, Sultan Muhammed Tapar ile iyi iliskiler içindeydi. Sultan Muhammed Tapar kendisini metbu taniyacagina dair sadakat yemini aldigi Sahinsah'i muhtemelen Emîr Hasan'in da tesvik ve yardimlariyla 1109 yilinda serbest birakti. Veya o Ibnü'l-Kalânisî (s. 158)'nin dedigi gibi 503 yili baslarinda (1109) ordugâhtan kaçarak gelip Konya'da Selçuklularin basina geçti. Sahinsah Konya'da idareyi ele aldiktan sonra Emîr Hasan ile birlikte Bizans sinirlarina basarili taarruzlarda bulundu. Bu seferin basariya ulasmasindan Sultan Muhammed Tapar'in gönderdigi ileri sürülen yardimlarin da büyük rolü oldugu söylenebilir. Ancak bu yardimlarin hangi yolla ve nasil gerçeklestirildigini bilmiyoruz. Deguignes, Albertus ve Anna Comnena'ya istinaden (s. 59 vd.) Rumlarin Anadolu'da Türklerden üstün duruma gelmeleri üzerine Muhammed Tapar'in Emîr Mevdûd'u buraya gönderdigini ve bu ordunun Stamirie sehrini muhasara, zabt ve yagma ettigini, daha sonra da Kudüs'ü ziyaretten dönen hristiyan hacilari öldürdügü, bir kismini da esir aldigini söyler. Sayet bu hadise dogruysa bunu Büyük Selçuklu sultanlarinin Anadolu'ya yaptiklari son müdahale olarak kaydedebiliriz. Büyük Selçuklu ordularinin Suriye'de haçlilara karsi baslattigi cihad ile ayni devreye rastlayan bu harekât Büyük Selçuluklar ile Anadolu Selçuklularini müsterek düsmana karsi müttefik hale getirmisti. Ancak bu ittifak ve karsi taarruza ragmen Türklerin Anadolu içlerine dogru geri çekilmelerine engel olunamadi. Sahinsah taarruz halindeki Bizans'a karsi Alasehir üzerine bir ordu gönderdi. Fakat sehrin valisi Konstantin Gabras, Efes civarinda onlari maglub etti. Bunun üzerine Sahinsah, imparatora elçi göndererek sulh teklifinde bulundu. Imparator da kabul etti ve iki taraf arasinda bir anlasma imzalandi.

    Sultan Muhammed Tapar'in 504/1110-1111 tarihinde haçlilara karsi Imparator Alexios ile bir anlasma yapmasi Türkler ile Bizans arasindaki eski düsmanliklari tamamen ortadan kaldirmamisti. Nitekim 1113 yilinda Anadoolu Selçuklu sultani Sahinsah'in Emîr Monolug (Monolycus) ve Emîr Muhammed gibi bazi kumandanlariyla beraber Bizans'in Ege bölgesindeki topraklarina taarruz ettigini görüyoruz. Dönüste Kütahya önlerinde Imparator Alexios tarafindan pusuya düsürülerek maglûp edilmelerine ragmen Bizans, 1116 yilinda Emîr Monolug'un yeni bir sefere çikmasina engel olamadi. Ancak Alexios bundan sonra Antakya princepsi Roger ile anlasmak suretiyle Türklere karsi takib ettigi politikayi degistirdi ve onlar üzerine daha siddetli saldirilar tertip etmeye basladi. Bunun üzerine kardesi Mesud'un saltanati ele geçirmek üzere isyan ettigini haber alan Anadolu Selçuklu sultani Sahinsah ve Emîr Monolug imparatora basvurarak sulh istemek zorunda kaldilar. Alexios Komnenos'un Afyonkarahisar'daki ordugâhina giderek Bizans lehine bazi sartlari muhtevi bir anlasmayi imza ettiler. Anna Comnena'ya göre (s. 405) bu anlasmayla Türkler ülkelerini adeta imparatorun rizasiyla ellerinde tutar bir hale getirilmek isteniyordu. Böylece Türkler Bizans sinirlarini zorlamayacaklar ve Bati Anadolu güvence altina alinmis olacakti.

    Konya Selçuklu tahtini ele geçirmek üzere harekete geçen ve Emîr Gazi'nin kiziyla evlenerek Danismendliler'in de destegini elde eden Mesud, Afyonkarahisar'da imparatorla sözkonusu anlasmayi imzaladiktan sonra ihttiyatsiz bir sekilde dönmekte olan kardesi Sahinsah'a saldirdi. Halbuki Imparator ona Mesud'un isyani bastirilincaya kadar beklemesini tavsiye etmisti. Sahinsah'in bir süre önce öldürdügü Emir Hasan'in oglu Gazi babasinin intikamini almak için bizzat Sahinsah'a hücum etti. Fakat Sultan onu bertaraf etti ve Imparatora iltica etmek üzere geri kaçti. Ancak Mesud'un askerleri Aksehir yakinlarindaki bir kalede ona yetistiler ve yakalayip gözlerine mil çektiler (1116). Mesud kardesinin yerine Konya'da tahta çikti. O Konya'ya münhasir kalan hakimiyetini kayinpederi Emir Gazi'nin himayesinde sürdürüyordu ki bu Anadolu'da üstünlügün yeniden Danismendliler'e geçtigini gösterir. Daha sonra kardesi Sahinsah'in tamamen kör olmadigini ögrenen Mesud basina yeni gaileler açmasindan endise ederek onu yay kirisiyle bogdurarak öldürttü. Süryani Mikhail ise Mesud'un daha önce kardesi Sahinsah tarafindan hapsedildigini, Sahinsah'in imparator ile görüsmek üzere Mesud'u hapisten çikardigini ve Danismendli Emîr Gazi'nin yanina götürüp onu sultan ilân ettiklerini ve Istanbul'dan (aslinda Afyonkarahisar'dan) dönmekte olan Sahinsah'i pusuya düsürüp gözlerine mil çektiklerini anlatir. Bar Hebraeus ise Muhammed Tapar'in Meliksah (Sahinsah)'i Malatya'ya gönderdigini, onun küçük kardesi Tugrul Arslan'i azlettikten sonra diger iki kardesi Mesud ve Arab'i da hapsettigini, burada yillarca kalan Meliksah (Sahinsah)'in Danismend oglu tarafindan rahatsiz edilmesi üzerine Imparator Alexios'dan yardim istemek üzere yanina gittigini ve Meliksah (Sahinsah)'in pek çok altin ve hediye ile dönerken yolda Danismend oglu tarafindan pusuya düsürülerek gözlerinin kör edildigini, bunun üzerine Malatya'daki emîrlerin de Mesud'u hapisten çikardiklarini, onu ve kardeslerini Malatya'da birakip Konya'ya giderek burayi baskent yaptigini söyleyerek Mesud'un saltanati ele geçirmesinde Danismend oglu Emir Gazi'nin önemli rol oynadigini ortaya koymaktadir. Ancak O, Sahinsah'in 1109'dan 1116'ya kadar Konya Selçuklu tahtini isgal ettiginden habersiz gibidir. Sibt ise Sultan Kiliç Arslan'in Musul'da biraktigi oglunun Mesud oldugunu, onun 503'e (1109) kadar Sultan Muhammed Tapar'in yaninda mahbus kaldigini ve sonra kaçarak Malatya'ya geldigini ve Anadolu'ya hakim oldugunu söyler. Mesud'un da diger kardesleri gibi babasinin yaninda bulunmasi ve onun ölümünden sonra Sultan Muhammed Tapar'in yanina gönderilmis olmasi gayet tabiidir. Ancak Kiliç Arslan'dan sonra Anadolu Selçuklu tahtina önce Sahinsah'in sonra da Mesud'un geçtigini kabul etmek gerekir. Zira gerek Anna Comnena ve gerekse yukarida sözünü ettigimiz diger kaynaklar bu görüsü teyid eder mahiyettedir.

  7. Alt 09-14-2008, 16:03 #87
    Sarax Mesajlar: 678
    SAHINSAH (1110-1116)



    --------------------------------------------------------------------------------

    Bizans imparatoru Alexios Anadolu'da meydana gelen iktidar boslugundan yararlanarak Edremit'ten Izmir'e ve Antalya'ya kadar uzanan bölgeyi geri almaya çalisti. Sevk ettigi ordularla Anadolu'daki Türklere zulüm ve iskence yapti. Zor durumda kalan Anadolu halki Haçlilar karsisinda gösterdigi kahramanlik dolayisiyla adeta bir evliya kabul edilen Kayseri emîri Hasan'dan yardim istedi. Bunun üzerine Hasan Bey 24 bin kisilik bir kuvvet ile Alasehir'e yürüdü. Fakat Bizans kuvvetleri karsisinda maglup oldu ve çok agir kayiplar verdi. Bu zaferden sonra Bizans ordulari Alasehir'e kadar geldiler. Muhtemelen 1110 yilinda meydana gelen bu hadiseden sonra Emir Hasan'dan hiç bahsedilmez. Bu da onun sultan Sahinsah tarafindan kendisine rakip olur düsüncesi ile öldürüldügü seklinde yorumlanmaktadir.

    Türklerin içinde bulundugu ortami firsat bilen Rumlar gibi Ermeni ve Haçlilar da ayni sekilde Türklere saldirmaya baslamislardi. Fakat kisa sürede toplanan Türk kuvvetleri Ermenileri perisan ettiler. Haçlilar da Elbistan ve Ceyhan'i istilâ etmislerdi. Ancak isgal ettikleri bölgenin paylasilmasi konusunda anlasmazliga düstüler. Bundan istifade eden Malatya meliki Tugrul Arslan 1117 yilinda Ceyhan yöresini geri almaya muvaffak oldu.

    Tugrul Arslan'in annesi Ayse Hatun ise 1113 yilinda Malatya'dan Palu'ya giderek o devrin meshur Artuklu emîri Belek b. Behram ile evlenmisti.

    Sahinsah'in Bizans saldirilarini durdurmak maksadiyla göndermis oldugu kuvvetler Alasehir valisi Konstantin Gabras tarafindan maglup edildi. Bunun üzerine Sahinsah imparatora elçi göndererek baris teklifinde bulundu. Alexios Sultanin elçilerini büyük bir törenle kabul ederek anlasmayi imzaladi. Anlasmanin hangi maddeleri ihtiva ettigi kaynaklarda zikredilmemistir. Anlasmaya ragmen imparatorun rahatsiz oldugunu ögrenen Türkler 1113 yilinda Rumlardan intikam almak maksadiyla saldiriya geçerek Iznik ve civarini zapt ettiler. Emir Monolug ve Emîr Muhammed kumandasinda ilerleyen Selçuklu kuvvetleri Bursa ve Ulubat civarinda Bizans mukavemetini kirarak Çanakkale istikametinde ileri harekâta geçtiler. Imparator Türklerin ilerleyisini durdurmak için seferber olduysa da ciddi bir netice elde edemeden Istanbul'a döndü. Ertesi yil büyük bir ordu ile Anadolu Selçuklu baskenti Konya'ya dogru yola çikti. Fakat ayaklarindan rahatsiz oldugu için sefere devam edemedi. Bizans kuvvetlerinin harekâtini haber alan Sahinsah 1116 tarihinde karsi harekâta geçti. Imparator Türklerden korktugu için seferden döndügüne dair sayialar çikinca Iznik yolu ile Ulubat'a hareket etti. Manyas civarinda karargâh kurup Türkler üzerine bir kuvvet gönderdiyse de bir müddet sonra Istanbul'a döndü. Aksehir'e kadar geldi, fakat Konya üzerine yürümeye cesaret edemeden geri çekildi. Emîr Monolug'un tavsiyesi ile imparatora baris teklif edildi ve Afyonkarahisar yakinlarinda sultan ile imparator arasinda baris anlasmasi imzalandi (muhtemelen 1116).

    Bizans imparatoru Alexios'un Istanbul'a döndügü sirada Sahinsah'in ona baris teklifinde bulunmasinin sebebi kaynaklarda açik olarak ifade edilmemekle beraber kardesi Mesud'un tahti ele geçirmek maksadiyla harekete geçtigini gözönünde bulundurursak Sahinsah'in niçin baris teklifinde bulundugunu tahmin etmek zor olmayacaktir. Kayinpederi Danismendli Emir Gazi ve bazi Selçuklu emîrleriyle isbirligi yapan Mesud kardesi Sahinsah'a karsi harekete geçmis ve Afyonkarahisar'dan döndügü sirada üzerine büyük bir ordu sevk etmistir. Sahinsah bu durumdan haberdar olunca meselenin dogrulugunu tahkik etmek için önden adamlarini gönderdi. Ancak bunlar kuvvetli bir orduyla yaklasmakta olan Mesud'a rastlayinca onun tarafina geçtiler ve geri dönüp yolda hiçbir tehlikenin sözkonusu olmadigini söylediler. Böylece adamlarinin ihanetine ugrayan Sahinsah hiçbir tedbir almadan yoluna devam ederken Mesud'un kuvvetleri ile karsilasmis ve babasinin intikamini almak isteyen Emir Hasan'in oglu Gazi tarafindan yaralanmistir. Yarali vaziyette imparatora siginmak için kaçan Sahinsah Aksehir yakinlarinda Mesud'un adamlari tarafindan yakalandi ve gözlerine mil çekilerek Konya'ya götürüldü. Böylece alti yillik saltanati sona eren Sahinsah ertesi yil kani akitilmaksizin bogularak öldürüldü (1117). Bu sirada 21 yaslarindaydi.

  8. Alt 09-14-2008, 16:04 #88
    Sarax Mesajlar: 678
    IZZEDDIN I. MESUD (1116-1155)

    Sultan Mesud'un tahta çikmasindan bir müddet sonra Bizans tahtinda da degisiklik oldu ve Ioannes imparator ilân edildi (1118-1143). Bu taht degisiklikleri iki devlet arasinda öteden beri devam eden ancak Sahinsah'la Alexios arasinda imzalanan anlasma ile kisa bir süre için de olsa durdurulmus olan savaslar yeniden basladi ve Denizli ile Uluborlu Bizans kuvvetleri tarafindan geri alindi.

    I. Kiliç Arslan'in ölümünden sonra ogullari arasinda baslayan taht kavgalari sirasinda Danismendliler giderek kuvvetlendiler. Sultan Mesud'un kayinpederi olan ve onun Selçuklu tahtini ele geçirmesinde önemli rol oynayan Danismendli Emir Gazi, Artuklu Belek Gazi'nin ölümünden sonra 13 Haziran 1124 tarihinde Malatya'ya hücum etti. Bir ay süren muhasaradan sonuç alamayan Emir Gazi oglu Muhammed'i burada birakarak sehir önlerinden ayrildi. Malatya 6 ay daha muhasara edildi. Uzun süren muhasara sebebiyle sehirde açlik felâketi bas gösterdi. Halk les ve agaç yapraklarini yemeye basladi. Bunun üzerine çaresiz kalan Ayse Hatun ile Kiliç Arslan'in oglu Turgul Arslan 10 Aralik 1124'de Nisar (Minsar) kalesine çekilerek sehri Danismendliler'e teslim etti. Böylece Malatya tekrar Danismendliler'in hakimiyeti altina girmis oldu. Sultan Mesud'un Malatya'yi kayinpederi Emir Gazi'ye teslim etmesi Ankara ve Kastamonu meliki olan kardesi Arab'i kizdirdi. Sultan Mesud 1126 yilinda kardesi karsisinda maglup olarak Bizans Imparatoruna siginmak zorunda kaldi. Selçuklu hanedani arasindaki iç mücadelelerden faydalanmak isteyen imparator Ioannes bunu firsat bilerek Sultan Mesud'a yardim ettigi gibi kendisi de Kastamonu üzerine yürüyerek sehri kusatti ve çok sayida esirle geri döndü. Sultan Mesud ise kayinpederi ile birleserek Melik Arab üzerine yürüyünce o da Ermeniler'in Çukurova'daki prensi Thoros'a sigindi. Daha sonra Türklerden ve Ermenilerden mütesekkil bir orduyla Emir Gazi'nin oglu Muhammed'i pusuya düsürerek esir aldi. Melik Arab daha sonra bizzat Emir Gazi üzerine yürüdü. Fakat neticede Emir Gazi oglunu esaretten kurtardi.

    Kardesler arasinda devam eden bu mücadele sonunda kârli çikan taraf hiç süphesiz Danismendliler oldu. Sultan Mesud kayinpederi sayesinde tahtini korumayi basarirken Emir Gazi de Malatya'dan Sakarya'ya kadar uzanan Selçuklu topraklarini Danismendli hakimiyeti altina aldi. Böylece Anadolu'nun en güçlü devleti haline gelen Danismendliler 1129 tarihinde bütün Karadeniz sahillerinin kontrolünü ele geçirdiler. Ayrica 1130'da Çukurova yöresinde Haçlilari bozguna ugratarak Bohemund'u öldürdüler.

    Sultan Mesud ise Bati Anadolu'da fetihlere basladi. Bu arada Emir Gazi öldü (1134) ve Selçuklu sultani Mesud büyük bir baskidan kurtulmus oldu. Emir Gazi'nin yerine geçen Melik Muhammed ile bir ara ihtilafa düsen Sultan Mesud, Bizans imparatorunun Anadolu'yu istilâ harekâtina karsi onunla isbirligi yapmak ihtiyacini hissetti. Bizans imparatoru 1137 yilinda büyük bir ordu ile Anadolu'yu geçmis Mersin ve Adana'yi isgal etmisti. Daha sonra Suriye istikametinde ilerleyen imparator Antakya, Halep, Esarib, Kefertâb, Maarratu'n-Nu'man'i ele geçirdikten sonra Istanbul'a döndü. 1139 tarihinde yeniden Anadolu seferine çikarak elde edemeden geri döndü. 1142'de yeni bir sefere çikan imparator Çukurova'ya kadar geldi ve 1143 Mart'inda Toros daglarindaki bir av partisinde yaralanarak öldü.

    Ayni yil (6 Aralik 1143) Danismendli Melik Muhammed'in de ölmesi üzerine Zünnûn, Yunus ve Ibrahim adlarindaki ogullari arasinda baslayan taht kavgalari Selçuklu devletinin yeniden güçlenmesine sebep oldu. Danismendliler arasindaki taht kavgasinda Sultan Mesud, Melik Muhammed'in Zünnûn adindaki oglunu destekledi ve Danismendli mirasindan pay almayi düsündü. Bu maksatla Sivas hakimi Yagibasan ve Malatya hakimi Aynü'd-devle'nin üzerine yürüyerek her iki sehri de bir müddet kusatti. Bu muhasaralar neticesinde Sivas'a giren Sultan Mesud Malatya'dan hiçbir netice elde edemedi. Muhasara makinelerini kirarak Malatya'dan ayrildi (Eylül 1143). Daha sonra Ceyhan ve Elbistan civarini ele geçiren Sultan Mesud oglu Kiliç Arslan'i buraya Melik tayin etti ve Anadolu'daki üstünlük yavas yavas Selçuklulara geçmeye basladi. Sultan Mesud'un Firat kiyilarina kadar yayilarak Dannismendli topraklarini isgal etmesi üzerine Yagibasan ve Aynü'd-Devle, anlasarak Selçuklulara karsi Bizans imparatorluguyla isbirligi yapmayi kararlastirdilar. Sultan Mesud Anadolu'nun dogusundaki topraklarda hakimiyet sahasini genisletmeye çalisirken muhtelif Türkmen beyleri de Denizli ve Menderes vadilerinde fetihlerde bulundular. Bunun üzerine harekete geçen Bizans'in yeni imparatoru Manuel Komnenos 1145 tarihinde Ermeni ve haçlilarla ittifak yapmasina ragmen hastaligi yüzünden sefere devam edememis ve Istanbul'a dönmüstür.

    Türkleri Anadolu'dan atmak isteyen Bizans imparatoru 1146 yilinda Menderes havalisini Selçuklulardan geri alarak Aksehir'de karsisina çikan bir Selçuklu ordusunu maglub ettikten sonra sehre girerek burayi yakip yikmistir. Daha sonra Konya üzerine yürüyen imparatora karsi Sultan Mesud, Selçuklu kuvvetlerini Aksaray'da toplayarak savasa hazirlandi. Iki taraf arasinda Konya önlerinde cereyan eden savasta Selçuklularin pek fazla etkili olamadiklari Bizans kuvvetlerinin Konya'yi muhasarasindan açikça anlasilmaktadir. Bir ay süren muhasaradan sonra Konya civarini tahrip ve yagma eden imparator sehri alamayacagini anlayinca geri çekilmeye karar vermistir. Bu sirada Avrupa'da II. Haçli seferinin basladigini ögrenen Sultan Mesud ve imparator aralarinda bir antlasma yaptilar. Bu antlasmadan sonra Sultan Mesud, Akdeniz bölgesinde ele geçirdigi bazi sehir ve kaleleri bu arada Brakena kalesini de Bizans imparatoruna geri verdi (1147).

    Selçuklular giderek Bizans aleyhine olmak üzere hakimiyet sahalarini genisletiyorlardi. Bu durum Bizans imparatorunu harekete geçirdi ve Türkleri Anadolu'dan söküp atmak için seferber oldu. Bu maksatla Selçuklularin elindeki bazi yerleri zapt ettikten sonra Konya'ya dogru yola koyuldu. Bizans ordusunu sürekli takip eden Selçuklularla Bizanslilar arasinda Aksehir'de vuku bulan savasta imparator Manuel ayagindan yaralandiysa da güçlü Bizans ordusu karsisinda mukavemet edemeyen Selçuklu kuvvetleri geri çekildi. Aksehir'i tahrip eden Rumlar Türkleri takip ederek Konya'ya yaklastilar (1146). Bu sirada Dogu Anadolu'da bulunan Sultan Mesud Bizans imparatorunun Konya üzerine yürüdügünü duyunca Aksaray'a gelip burada hazirliklarini ikmal ettikten sonra Konya önlerinde Bizans ordusu ile karsilasti. Müdafaa savaslari birkaç ay devam etti. Baskin tarzindaki saldirilarla Bizans ordusunu yipratan Selçuklular onlara pek çok zayiat verdirdiler. Konya'yi ele geçirme ümidini kaybeden imparator Horasan ve Bagdat'tan Selçuklulara yardimci kuvvetler gelmekte oldugunu ve Avrupa'da büyük haçli seferinin basladigini haber alinca bir an önce Istanbul'a dönmeye karar verdi ve Sultan Mesud'un ölümüne kadar bir daha Anadolu seferine çikmadi. Daha sonra Haçlilara karsi Selçuklularla anlastigi ve onlarla isbirligi yaptigi rivayet edilmektedir.

    Imadeddin Zengi'nin 1144 yilinda Urfa'yi fethederek Urfa Haçli kontluguna son vermesi Trablus kontlugu ile Kudüs kralligini da endiseye düsürmüstü. Urfa'ninn fethi Avrupa'da büyük bir heyecan yaratti ve II. Haçli seferine sebep oldu. Alman imparatoru III. Konrad Fransiz krali VII. St. Louis'in riyasetindeki haçli ordulari Istanbul'a dogru yola çiktilar. Bizans imparatoru diger haçli birliklerinden daha önce Istanbul'a gelmis olan Alman ordusunu bir an önce Anadolu'ya geçirmek için çirpiniyordu.

    Haçlilarin Iznik, Eskisehir yolunu takip ettiklerini ögrenen sultan Mesud Haçlilarin geçebilecegi yerlerdeki kale ve burçlarini tahrip ederek gerekli tedbirleri aldigi gibi kendisine tabi hükümdar ve beylere de haber gönderip yardim talep etti. 25 Ekim 1147 de Eskisehir yakinlarinda yorgun ve bitkin vaziyetteki haçli kuvvetlerine saldiran Sultan Mesud onlari çok agir bir bozguna ugratti. Haçli ordusunun yaklasik onda biri imha edilirken Iznik'e geri dönenlerle de yol boyunca Bizanslilar tarafindan perisan edildiler. Selçuklular ise bol miktarda ganimet ele geçirerek kalelerine çekildiler.

    Fransa krali St. Louis Istanbul'a varinca kendisine Alman imparatoru Konrad'in Türk kuvvetlerini imha ederek Konya'ya girdigi söylenmisti. Bizans imparatoru onu da bir an önce Istanbul'dan uzaklastirmak istedigi için yanlis bilgi vermisti. Fransa imparatoru 1147 sonlarinda hakikati ögrenmis ve ayni yolu takip etmeye cesaret edememistir. Ayni akibete ugramaktan endise ettigi için Balikesir, Bergama, Izmir ve Efes yoluyla Denizli istikametinde hareket etmis ve büyük kayiplar vererek bu sehre ulasabilmisti. Buradan Antalya'ya dogru yola çikan imparator zaman zaman Türk saldirilarina maruz kalmis ve binbir güçlükle Antalya'ya varabilmisti. Haçli kuvvetleri daha sonra Antalya'dan gemilerle Suriye sahillerine yöneldiler.

    Sultan Mesud Bizans taarruzlarini püskürttükten ve Konrad kumandasindaki haçli birliklerini Anadolu'da perisan ettikten sonra Atabeg Nureddin Mahmud ve Artuklu beyleri ile birlikte Suriye'deki haçlilara agir bir darbe indirmek için hazirliga basladi. Nureddin'in gönderdigi kuvvetler 1149 tarihinde Haçli kontu Joscelin'e maglub olunca Sultan Mesud oglu II. Kiliç Arslan'la beraber Joscelin üzerine yürüdü. Fakat Joscelin Selçuklu kuvvetleri ile savasa cesaret edemedi. Bunun üzerine Sultan Mesud 1150 yilinda Haçlilarin isgali altindaki Göksun, Behisni, Ayintab, Ra'ban, Dülük sehirlerini aldiktan sonra Antakya'ya hareket etti. Ancak Joscelin Selçuklulara tabi olmayi kabul etti, yorgun düsmüs olan Sultan Mesud da geri dönerek fethettigi yerleri Elbistan merkez olmak üzere oglu Kiliç Arslan'a verdi.

    Bu sirada Ermeni prensi Thoros Çukurova'ya giderek Tarsus, Adana, Manisa ve Anazarba'yi ele geçirmisti. Bizans imparatoru ile anlasan Sultan Mesud 1153 tarihinde damadi Danismendli Yagibasan ile beraber Ermeniler üzerine yürümüs, fakat hiçbir netice elde edemeden geri dönmüstü. Ertesi yil tekrar Çukurova'ya inen sultan Mesud daha büyük bir ordu ile Toroslari geçmeye çalisti, fakat bu sirada zuhur eden veba salgini yüzünden agir kayiplar vererek geri döndü ve bundan 10 ay sonra da öldü (1155).

    Sultan ölecegini hissedince ülkeyi Sahinsah, Devlet ve Kiliç Arslan adli ogullari arasinda taksim etmekle beraber Kiliç Arslan'i sultan ilan ederek diger ogullarinin da ona tabi olmalarini istedi. Sultan Kayseri'yi damadi Danismendli Zünnûn'a Sivas ve Amasya'yi da diger damadi Yagibasan'a vermis, onlarin da bu bölgelerde Sultan II. Kiliç Arslan'a tabi olarak hüküm sürmelerini istemisti.

    Ilk saltanat yillarinda kayinpederi Danismendli Melik Gazi'nin nüfuzu altina giren Sultan Mesud onun ölümünden sonra hakimiyet sahalarini genisleterek Anadolu'da nüfuzun tekrar Selçuklularin eline geçmesini saglamistir.

    Adina para basilan ilk Anadolu Selçuklu sultani Mesud'dur. Akilli ve adaletli bir hükümdardi. Ilim adamlarini sever ve onlara saygi gösterirdi. Amasya yakinlarinda güzel bir sehir insa ettirip camiler, medreseler, fakir ve kimsesizlerle yolcular için de meskenler yaptirmistir. Sehre içme sulari getirmis ve halkin yararina pekçok faaliyette bulunmustur. Sultan Mesud'un Simre adini verdigi bu sehir bugün bir harabe halindedir.

  9. Alt 09-14-2008, 16:04 #89
    Sarax Mesajlar: 678
    II. KILIÇ ARSLAN (1155-1192)

    Sultan Mesud'un ölümü üzerine yerine veliaht tayin ettigi büyük oglu II. Kiliç Arslan geçti. Elbistan meliki olan Kiliç Arslan babasi ile beraber pek çok sefere katilmis ve tecrübe kazanmisti. Sultan Mesud ölecegini hissedince büyük bir merasim düzenleyip Kiliç Arslan'i bizzat tahta çikardi ve biat etti. Diger ogullarini da melik olarak, ülkenin muhtelif yerlerinde görevlendirdi. Kiliç Arslan babasinin yerine Selçuklu tahtina geçince kardesleri de isyan ederek tahtta hak iddia ettiler. Bunun üzerine Kiliç Arslan önce Devlet'i bertaraf etti. Sonra da Ankara ve Çankiri meliki olan Sahinsah üzerine yürüdü. Bu firsati degerlendiren Danismendli Yagibasan da Sivas'tan Kayseri'ye hareket etti. Kiliç Arslan bu haberi alir almaz süratle Yagibasan üzerine yürüdü. Iki ordu savasa girmek üzere iken alimlerin gayretleriyle buna mani olundu. Fakat Yagibasan kisa bir süre sonra Elbistan'a saldirinca iki ordu yeniden karsi karsiya geldi. Alimler yine oraya girip savasi engellediler ve taraflar arasinda anlasma sagladilar (1155).

    Danismendliler'i himaye eden Nureddin Mahmud da bu sirada Ayintab ve Ra'ban sehirlerini istilâ ederek vaktiyle Mesud ile Franklara karsi yaptiklari ittifaki bozdu (1156). Kiliç Arslan büyük bir ordu ile yola çikip Ayintab'i muhasara etti ve sehri ele geçirdi. Ra'ban üzerine yürüdügü sirada, Haçli taarruzlarina maruz kalan Nureddin Mahmud yaptiklarindan özür dileyerek Haleb'e döndü (1157).

    Kudret ve nüfuzu giderek artan II. Kiliç Arslan'dan korkan rakip ve düsmanlari ona karsi ittifak yapmak ihtiyacini hissettiler. Imparator Manuel, Nureddin Mahmud, Danismendli Yagibasan, Kiliç Arslan'in kardesi Sahinsah, Danismendliler'in Kayseri meliki Zünnun, Malatya emiri Zülkarneyn ona karsi müsterek bir cephe olusturdular. Bu ittifaki bozmak isteyen Sultan Kiliç Arslan imparatora elçi göndererek baris talebinde bulundu (1160). Fakat red cevabi aldi. Bunun üzerine Elbistan'i vererek Yagibasan'la anlasmak istedi. Fakat bunca fedakarliga ragmen yine de aleyhindeki ittifaki bertaraf edemedi. Erzurum meliki Izzeddin Saltuk'un Kiliç Arslan ile nikâhlanan kizini çeyiz ile birlikte Erzurum'dan Konya'ya gönderdigini haber alan Yagibasan gelin alayina saldirarak kizi Kayseri'ye götürüp yegeni Zünnun ile evlendirmek istedi. Ancak Islâm hukukuna göre nikahli bir kadinin baska biriyle evlenmesi mümkün olmadigindan gelini zorla dinden döndürdüler ve yeniden müslüman olduktan sonra zorla nikâhladilar. Bu agir tecavüz karsisinda çok öfkelenen Kiliç Arslan süratle Yagibasan üzerine yürüdü. Ancak Bizans kuvvetlerince desteklenen Yagibasan galip geldi ve zor durumda kalan II. Kiliç Arslan Bizans'a sigindi (1162). Istanbul'da muhtesem bir törenle karsilanan Sultan, 80 gün kaldiktan sonra imparator Manuel ile bir anlasma imzaladi. Buna göre;

    1. Sultan Bizans imparatorlugunun düsmanlarini kendi düsmani olarak kabul edecek ve bunlarla mücadele eden Bizans'in safinda yer alacak,

    2. Sultan ele geçirdigi Bizans sehirlerini iade edecekti.

    3. II. Kiliç Arslan imparator Manuel'in bilgisi olmadan baska devletlerle herhangi bir anlasma imzalamayacak ve Manuel'in yaptigi seferlere yardimci kuvvetler gönderecekti.

    4. Sultan Türkmenlerin Bizans hakimiyetindeki topraklarina yaptigi akinlara mani olacakti.

    Kiliç Arslan Bizans'tan aldigi yardimlarla hazirliklarini ikmal edip, intikam maksadiyla Yagibasan üzerine yürüdü ve Sivas'i zaptetti. Yagibasan yardim için damadi Sahinsah'in yanina Çankiri'ya gitti ve 4 Agustos 1164'te orada öldü. Yagibasan'in ölümü Kiliç Arslan'i rahatlatti. Kiliç Arslan onun ölümü üzerine Ankara-Çankiri meliki Sahinsah'i kaçmaya mecbur ettigi gibi Danismendliler'in elindeki Elbistan'i ve diger bazi yerleri Selçuklu topraklarina katti. Kayseri ve Zamanti'yi da istilâ ederek Zünnun'un hakimiyetine son verdi. Zünnun ile Sahinsah Anadolu topraklarini terk edip Nureddin Mahmud'a sigindilar (1164). Nureddin bunlari himayesine alarak Selçuklu topraklarina saldirdi. Maras, Behisni ve Göksun'u zapt etti. Sultan Kiliç Arslan büyük bir ordu ile ona karsi harekete geçti. Fakat agir kis sartlari ve haçli saldirilari bu iki Türk hükümdarini anlasmaya mecbur etti.

    Nureddin'in 1174 tarihinde ölümü üzerine Sultan tekrar harekete geçerek Sivas, Niksar, Tokat ve diger bazi sehirleri zapt etti (1175). Zünnun ile Sahinsah bu defa Bizans imparatoruna sigindilar. Imparator bu iki Türk beyine ait topraklari iade etmesi için Sultan'a baski yapiyordu. 1175'te Selçuklu sinirina asker sevk etti ve tahkimata basladi. Imparator kendisi sefere çikmadan önce Sahinsah ile Zünnun'u Anadolu'ya göndererek, Kiliç Arslan'in giderek artan kuvvetini sarsmayi planladiysa da bu hususta basari saglayamadi. Bunun üzerine bizzat sefere çikarak Anadolu'yu istila etmek hayaline kapildi.

    MYRIOKEPHALON SAVASI (1176)

    Anadolu Selçuklulari'yla Bizans imparatorlugu arasinda 1162'de yapilan anlasma taraflara daha rahat hareket etme imkâni sagliyordu. Bundan yararlanan II. Kiliç Arslan Danismendliler ve Musul Atabegligiyle; Imparator Manuel de Balkanlardaki bazi meselelerle ugrasiyordu. Bununla beraber Anadolu'da sayilari 100.000'i asan kalabalik bir Türkmen kitlesi kendilerine yurt ve otlak bulmak gayesiyle Bizans hakimiyetindeki bölgelerde yagma ve tahribatta bulunuyorlardi. Bu akinlara devam eden Türkmenler Denizli, Bergama ve Edremit'e ulasmislardi. Imparator hem bu akinlara mani olmak hem de Anadolu'da giderek güçlenen Kiliç Arslan'a agir bir darbe indirmek gayesiyle kuvvetler göndermeye ve Eskisehir'de bazi askerî tedbirler almaya basladi. Manuel Türk tehlikesine son vermek amaciyla bu seferi hilal-haç mücadelesine dönüstürmek istiyordu. Bu maksatla Papa III. Alexandre'a bir mektup göndererek Türklere karsi baslattigi bu harekâtta kendisine yardim saglamasini istedi. Papa cevabî mektubunda bu yardimi ancak yil sonunda saglayabilecegini bildiriyordu. Bunun üzerine Kiliç Arslan bir yandan hazirliklarini sürdürürken bir yandan da Süleyman adli kabiliyetli bir elçisini imparatora gönderip aralarindaki barisi devam ettirmek istedigini bildirdi. Ancak imparator Türkmenlerin istilâ ettikleri yerlerin iade edilmesini ve kendisine siginan Zünnûn ile kardesi Sahinsah'a ait topraklari derhal geri vermesini sart kosuyordu. Sultan imparatorun Eskisehir'de yaptirdigi istihkâmlari tahrib etmek için akinlara devam ederken imparator da bizzat sefere çikmadan önce Danismendli Sahinsah'i Anadolu'ya gönderdi. Fakat Sahinsah Eskisehir yakinlarinda pusuya düsürüldü ve bozgun halinde imparatora sigindi. Niksar üzerine gönderilen Zünnûn ise hiçbir basari saglayamadan geri döndü ve imparatora katildi. Kiliç Arslan kardesi Sahinsah'i da bertaraf ederek Anadolu'da siyasî birligi korudu.

    Bizans imparatoru Manuel, II. Kiliç Arslan daha fazla kuvvetlenmeden üzerine yürümek ve Anadolu'yu Türklerden kurtarmak istiyordu. Bu düsüncelerle 1176 ilk baharinda Ayasofya'da yapilan muhtesem bir törenle Istanbul'dan yola koyuldu. Frank, Macar, Sirp ve Peçeneklerden olusan bu büyük ordunun sayisi hakkindaki rakamlar 700 bine kadar ulasmaktadir. Sultan tekrar elçi gönderip baris talebini tekrarladi. Fakat imparator sultani yaptigi iyiliklere nankörce cevap vermekle suçluyordu. Bizansli kumandanlar Türklerin savas gücünden bahsederek imparatoru barisa tesvik ediyorlardi. Fakat Manuel onlari dinlemiyordu.

    Imparator Eskisehir yolu yerine Denizli istikametini takip ederek Selçuklulari gafil avlanmak ve baskent Konya'yi ele geçirmek niyetindeydi. Bunu sezen Sultan Kiliç Arslan müslüman hükümdar ve beylerden yardim istedigi gibi düsman kuvvetlerine baskinlar düzenleyerek onlari yipratmaya ve ikmal imkânlarini tahribe çalisti. 5-10 bin kisiden olusan Türkmen gruplariyla Bizans ordusuna saldirip yipranmis bir orduyla savasmayi plânliyordu. Sultan üçüncü defa imparatora bir elçilik heyeti gönderip baris talebinde bulundu. Ancak imparator bu teklifi magrûr bir edâ ile reddederek "baris müzakerelerinin Konya'da yapilacagini bildirdi. Bizans ordusu Homa-Düzbel-Karli-Haydarli-Karadilli-Uzunpinar yolunu takip ederek Myriokephalon (Karamikbeli) denilen sarp ve dar bir vadiye girdi. Geçidin yüksek tepelerinde mevzilenerek vadiye tamamen hakim bir durumda olan Türk kuvvetleri Bizans ordusuna baslangiçta müdahale etmeyerek düsman öncü birliklerinin Bogaz'in içine dogru ilerlemelerini adeta kolaylastirdilar. Bizans öncü birliklerine Angolos'un iki oglu Ioannes ile Andronikos kumanda etmekteydi. Bunlari diger birlikler takip ediyor, ardindan da agirliklar ve kusatma arabalari geliyordu. Imparatorun hassa kuvvetleri ise daha geride idiler. Öncü birliklerin bogazi geçerek ovaya inmesine müsaade eden Kiliç Arslan Bizans ordusunu birbirlerine yardimci olamayacak sekilde ikiye ayirmis bulunuyordu. Karamikbeli'nin çikisindaki tepe noktasinda geçisi kapattiran Sultanin vadiye sevkettigi Türk kuvvetleri sol kanadi ok yagmuruna tuttular. Bu kanadin büyük bir bölümü imha edildi. Ardindan gelen sag kanat kumandani onlara yardim etmek istediyse de çarpismanin basinda öldürüldü. Geçit tamamen Türklerin kontrolünde oldugundan vadide sikisip kalan Bizans ordusu hareket kabiliyetini kaybetmis ve geri çekilme imkânlari kalmamisti. Imparatorun hassa ordusu ve artçi kuvvetler de orada agirliklari tasiyan birliklerin bulunmasi sebebiyle hiçbir yardimda bulunamiyordu. Türk ordusu Bizans'in artçi birliklerinin gerisine uzanarak ricat etmelerine de imkân vermemekteydi. Bu sirada Niksar yakinlarindaki savasi kaybeden ve öldürülen Andronikos Vatatzes'in kesik basi bir mizragin ucuna takilip Rumlara gösterilince moralleri daha da bozuldu. Imparator olaylari seyretmekten baska bir sey yapamiyordu. Sultan Bizans ordusuna son darbeyi indirmek için imparatorun hassa kuvvetlerine saldirdi. Bütün ümitlerini kaybeden imparator herkese canini kurtarmasini emrettikten sonra Türk birliklerinin içine daldi. Bu sirada kopan bir firtina yüzünden her taraf tozduman oldu. Çarpismalar öylesine siddetli bir sekilde devam ediyordu ki her taraf cesetlerle doluydu. Imparator Manuel az sayidaki adamiyla saflari yararak Bizans öncü birliklerine katildi. Burada pusuya düsürülen Bizans ordusu büyük ölçüde imha edildi (17 Eylül 1176). Imparatorun agirliklari ordunun silah ve techizati yagmalandi. Zor durumda kalan imparator baris talebinde bulundu ve gece karanliginda yapilan müzakereler sonunda imparator Eskisehir'deki istihkâmlarini yiktirmayi ve Istanbul'a döndükten sonra da Sultan'a yüz bin altin göndermeyi kabul etti.

    Zafer sonunda Türkler 100 bin esir aldilar ve bunlari satilmak üzere Musul, Bagdat ve Suriye'nin muhtelif sehirlerine sevk ettiler. Bütün Islâm ülkelerine ve müslüman hükümdarlara zafernâmeler gönderildi. Malazgirt'ten sonra kazanilan ikinci büyük zafer olan Myriokephalon zaferi Selçuklular ile Bizanslilarin kaderinde önemli bir dönüm noktasini teskil eder. Malazgirt'te hezimete ugramalarina ragmen, hâlâ Anadolu'yu geri alma ümit ve hayalinde olan Rumlar bu zaferden sonra umutlarini tamamen kaybettiler. Haçli seferleri ve taht kavgalari sebebiyle Bizans'a geçmis olan üstünlük bu zaferle yeniden Selçuklular'a intikal etmistir. Bu tarihten itibaren Türkler hakimiyet sahalarini genisletmeye devam ederken, Bizanslilar müdafaaya çekilmek zorunda kalmislardir. Bu zafer bütün Islâm dünyasinda coskun sevinç gösterileri ile kutlanmistir.

    Sultan Imparator ile baris yaptiktan sonra Danismendliler'inn elinde bulunan Malatya'yi kusatti. Emir Muhammed Sultan'dan "amânnâme" aldiktan sonra Malatya'yi terk etti. Sultan da 4 aylik bir muhasaradan sonra 25 Ekim 1178'de Malatya'ya girdi ve Danismendliler'in bu koluna son verdi.

    Danismendliler'e son verilmesi Artuklu beylerini endiselendirdi ve Selahaddin Eyyubî'ye haber gönderip kendilerini himaye etmesini istediler. Selahaddin kuzeye dogru yayilmak istedigi için bu firsati iyi degerlendirdi ve Artuklular'in bu teklifini kabul etti. Kiliç Arslan ise Selahaddin'den vaktiyle Nureddin Mahmud tarafindan isgal edilmis olan Ra'ban'i geri vermesini istedi. Selahaddin bu teklifi öfke ile reddetti. Bunun üzerine Sultan Kiliç Arslan 20 bin kisilik bir orduyu Ra'ban'a sevketti. Fakat Selçuklu kuvvetleri 1179 yilinda vuku bulan muharebede maglub oldu. Sultan Kiliç Arslan ertesi yil Artuklu hükümdari Kara Arslan'in oglu Nureddin Muhammed'in üzerine yürüdü. Sultan damadi olan Nureddin Muhammed'in kizi Selçuk Hatun'a kötü muamele ettigini söyleyerek onu cezalandirmak istiyordu. Kiliç Arslan'in Artuklu hakimiyetindeki topraklari ele geçirmesi üzerine Selahaddin Eyyubî Sultan'dan geri dönmesini istedi. Doguda yayilma politikasi bu büyük hükümdari karsi karsiya getirmisti. Sultan Kiliç Arslan bir elçi vasitasiyla kizinin çeyizi olarak Nureddin Muhammed'e verdigi Malatya civarindaki Hanzit ve çevresinin kendisine iade edilmesini istedi. Ayrica kizina kötü davrandigini ileri sürdü. Taraflar arasinda anlasma saglanamayinca Haçlilarla mütareke imzalayan Selahaddin süratle Selçuklu topraklarina girdi, isin ciddiyetini anlayan Sultan Kiliç Arslan veziri Ihtiyareddin Hasan'i Selahaddin Eyyubi'ye gönderip onu bu hareketinden vazgeçirmek istedi. Selahaddin çok kararli oldugu halde vezir büyük bir maharetle onu barisa ikna etti ve daha sonra iki hükümdar Ermenilere karsi birlikte sefer tertip ettiler. Sultan Kiliç Arslan ile Selahaddin Eyyubî arasindaki anlasmazliktan yararlanan Ermeni krali Rupen Kilikya'da pekçok Türkmen'i öldürtmüs, bir kismini da esir almisti. Taraflar arasinda anlasma saglaninca Kiliç Arslan Selahaddin Eyyubî'den Ermeniler üzerine düzenleyecegi sefere istirak etmesini istedi. Bunun üzerine Kiliç Arslan kuzeyden Selahaddin Eyyubî de güneyden Ermeni topraklarina girdi. Onlara mukavemet edemeyecegini anlayan Ermeni prensi III. Rupen baris talebinde bulundu ve agir tazminat ödemeyi kabul etti (1180). Kiliç Arslan Malatya'ya dönerken Selahaddin Eyyubî de Misir'a hareket etti.

    Imparator Manuel Komnenos'un Myriokephalon'da yapilan anlasma sartlarini tam olarak yerine getirmemesi üzerine Selçuklu kuvvetleri ve Türkmenler Bizans arazisine akinlara basladilar. Uluborlu, Kütahya ve Eskisehir yörelerini fethettiler. Ancak Selahaddin Eyyubî 1180 yilinda yapmis olduklari anlasma sartlarina uymayarak Güneydogu Anadolu'yu ele geçirmek istemesi yüzünden Kiliç Arslan yeni gelismelerle ilgilenmek zorunda kaldi. Selahaddin önce Musul'u muhasara etti, fakat basarili olamayinca 1183'te Diyarbekir önlerine geldi ve uzun süre kusattiktan sonra sehri ele geçirdi. Diyarbekir'i savunan Emir Nisanoglu maiyyetiyle beraber Sultan II. Kiliç Arslan'a sigindi.

    Sultan Kiliç Arslan uzun ve serefli bir hükümdarliktan sonra artik yorulmus ve seferlere çikamaz olmustu. Bu sebeple eski Türk töresine uyarak ülke topraklarini 11 oglu arasinda taksim etti. Buna göre:

    1. Kutbeddin Meliksah, Sivas ve Aksaray.

    2. Rükneddin Süleymansah, Tokat ve havalisi.

    3. Nureddin Sultan Sah, Kayseri.

    4. Mugiseddin Tugrul Sah, Elbistan.

    5. Muizzeddin Kayser Sah, Malatya.

    6. Muhyiddin Mesud, Ankara, Çankiri, Kastamonu ve Eskisehir.

    7. Giyaseddin Keyhüsrev, Uluborlu ve Kütahya.

    8. Nasreddin Berkyaruk Sah, Niksar ve Koyluhisar.

    9. Nizameddin Argunsah, Amasya.

    10. Arslan Sah, Nigde.

    11. Sencer Sah, Eregli'ye melik tayin edildiler.

    Bu taksim büyük bir ihtimalle 1182-1186 yillari arasinda yapilmistir.

    Kiliç Arslan bu taksimattan sonra veziri Ihtiyareddin Hasan ve diger devlet adamlari ile Konya'da sultan olarak hüküm sürmeye devam etmis, ogullari da melik sifati ile bulunduklari yerlerde yari bagimsiz olarak hareket etmislerdir. Bu meliklerin her biri kendi adlarina para bastiriyor, hutbe okutuyor ve diger devletlerle münasebetlerde bulunuyor, sultan olarak da babalarini metbu taniyorlardi. Ancak bu taksimden sonra kardesler ve babalari arasinda sonu gelmeyen bir mücadele basladi. 1185 yilindan itibaren Anadolu yeni bir Türkmen muhaceretine ugramis ve konar-göçer topluluklar sehzadeler tarafindan birbirleri aleyhine kullanilmistir. Sultan II. Kiliç Arslan 1188 yilina kadar ogullari üzerindeki siyasi hakimiyetini devam ettirebilmis, ancak daha sonra büyük oglu Kutbeddin Meliksah ile aralarindaki mücadele bir savasa sebep olmustur. 1188'de Kayseri civarinda meydana gelen savasta Meliksah'in askerleri büyük Sultan Kiliç Arslan'a kiliç çekmek istemeyince Meliksah Sivas'a döndü. Fakat bu ihtilaf kesin bir çözüme kavusturulamadi. Sultanin veziri Ihtiyareddin Hasan'in da baba-ogul arasindaki bu ihtilafi körükledigi sanilmaktadir. Daha sonra vezirlikten azledilen Ihtiyareddin Hasan Sivas civarinda Türkmenler tarafindan pusuya düsürülerek öldürüldü. Kutbeddin Meliksah Anadolu tahtina uzanan yolda en büyük engel olarak gördügü vezirin ölümü üzerine kendini destekleyen Türkmenlerle birlikte baskent Konya üzerine yürüdü ve Sultan II. Kiliç Arslan'a kendisini zorla veliaht ilan ettirdi(1190).

    Bu mücadele kudretli Türkiye Selçuklulari devletini sarsmis ve III. haçli seferine katilan ordularin Anadolu'dan geçmelerine mani olunamamistir. Alman imparatoru Friedrich Barbarossa 1190 yilinda III. haçli ordusunun basinda Anadolu'dan geçerken Bizans'in Anadolu'yu istila emellerine son veren o büyük Selçuklu sultani II. Kiliç Arslan oglu Meliksah'in elinde adeta bir esir durumuna düsmüstü. Büyük Islâm mücahidi Selahaddin Eyyubî'nin haçlilari perisan ederek 1187'de Kudüs'ü fethetmesi üzerine baslatilan III. Haçli seferine katilan birliklerin sayisi 200-600 bin arasinda gösterilmektedir. Alasehir-Denizli yolunu takip eden haçlilar yol boyunca göçebe hayati yasayan Türkmenlerin saldirilarina maruz kalmis, fakat ciddi bir mukavemetle karsilasmamistir. Ilk defa 1190 Mayisinda Aksehir yakinlarinda haçlilarin önüne çikan Meliksah ile Türkmen reisi Rüstem yorgun Haçli ordulari karsisinda basarili olamamis ve yavas yavas Konya'ya çekilmislerdir (17 Mayis 1190). Meram'da ordugâh kuran haçlilar bir müddet Konya'yi muhasara etmisler ve sonunda Kiliç Arslan ile Melik Sah'in baris teklifini kabul ederek rehin aldiklari 25 Türk emiri ile birlikte Haziran ayi ortalarinda Konya'dan ayrilmislardir. Rivayete göre Meliksah nefret ettigi emirleri haçlilara teslim etmis, onlar da yolda Türkmen saldirilarina mani olmadiklari bahanesiyle öldürülmüslerdir. Selçuklu topraklarini geçen imparator oradan Silifke (Göksü) çayini geçerken bogularak ölmüstür (10 Haziran 1190).

    Haçlilar Suriye'ye gittigi sirada Meliksah da babasinin vezir ve emirlerini bertaraf ederek Konya'ya hakim oldu. Meliksah daha sonra kardesi Kayseri meliki Sultansah'in üzerine yürüyerek onu muhasara etti. Meliksah'tan memnun olmayan Kiliç Arslan bir firsatini bulup Sultan Sah'in yanina sigindi. Bunun üzerine Meliksah Konya'ya dönüp sultanligini ilan etti. II. Kiliç Arslan bir müddet Sultan Sah'in yaninda kaldiktan sonra onun da kendisini emellerine alet etmek istedigini anlayinca büyük oglu Uluborlu meliki Giyaseddin Keyhüsrev'in yanina gitti. Onunla birlikte Konya'ya hücum ederek sehri aldi ve Giyaseddin'i veliaht ilan ederek Aksaray'da bulunan Meliksah'i kusattigi sirada hastalanarak öldü (26 Agustos 1192).

    Yaklasik 80 yasinda ölen II. Kiliç Arslan siyasî ve askerî kabiliyeti, elde ettigi büyük zaferleri ve ileri görüslülügü ile Türk tarihinin önde gelen hükümdarlarindan biridir. Anadolu'nun Türklesmesinde büyük hizmeti geçen Sultan II. Kiliç Arslan zamaninda ticaret yeniden hayatiyet kazanmis ve ilk kervansaray bu dönemde yapilmistir. Anadolu Selçuklu sultanlari arasinda ilk altin sikkeyi bastiran da odur. Onun zamani sehircilik ve imar faaliyetleri bakimindan da önemlidir. Aksaray'i yeniden insa ettirdigi gibi Konya'yi da imar ederek surlari yeni bastan yaptirmistir. Malatya'da bazi imar faaliyetlerinde bulunmustur.

  10. Alt 09-14-2008, 16:05 #90
    Sarax Mesajlar: 678
    I. GIYASEDDIN KEYHÜSREV (BIRINCI HÜKÜMDARLIGI, 1192-1196)

    II. Kiliç Arslan'in ölümü üzerine küçük oglu ve veliahdi Giyaseddin Keyhüsrev Selçuklu tahtina geçti. Annesi Bizans imparator ailesine mensup bir kadindi. Kiliç Arslan ülkeyi taksim ettigi sirada onu Uluborlu'ya melik tayin etmisti. Babasinin ölümünü bir süre gizledikten sonra sultanligini ilân etti. Kardesleri kendisini sultan olarak tanimamakla beraber saltanat hukukunu çignemeye cesaret edememis ve melik unvanlariyla yetinmek zorunda kalmislardir. En tehlikeli rakibi Kutbeddin Meliksah'in bir süre sonra ölümü üzerine biraz rahat nefes alma imkâni bulan Giyaseddin Keyhüsrev Ankara meliki Muhyiddin Mesud ile Tokat meliki Rükneddin Süleyman Sah'in fetihlerle diger kardesleriyle mesgul olmalarindan istifade ederek kayda deger bir sikintiyla karsilasmadan Konya'da Selçuklu tahtini elinde tutabildi. Hatta Menderes vadisine kadar fetihlerde bulundu. Çok sayida esir ve bol miktarda ganimetle döndü. Esirleri Aksehir'e sevkedip köylere yerlestirdi. Onlara tohumluk dagitti ve bes yil boyunca vergiden muaf tuttu. Daha sonra Bizans imparatoru ile baris yapilinca bunlara diledikleri yerlere gidebilecekleri söylendi. Fakat onlar müslüman Türkler arasinda yasamayi tercih ettiler.

    Selçuklu tahtini ele geçirmek isteyen Rükneddin Süleyman Sah Ankara meliki Mesud'un elindeki bazi yerleri zaptederek onu kendine tabi kildi. Daha sonra diger kardeslerini de hakimiyet altina alip Konya üzerine yürüdü. Ona mukavemet edemeyecegini anlayan Giyaseddin Keyhüsrev 1196 yilina kadar tahtini korumus ve ayni yil Konya'yi Tokat meliki Rükneddin Süleymansah'a terketmek zorunda kalmistir.

Kullanıcı isminiz: Giriş yapmak için Buraya tıklayın

Bu soru sistemi, zararlı botlara karşı güvenlik için uygulamaya sunulmuştur. Bundan dolayı bu kısımı doldurmak zorunludur.